Bölüm 5

299 19 9
                                    

Seda kucağına yatırmış olduğu Eda' yı izlerken ne kadar Tuna' ya benzediğini fark etti. Kimseyi üzmemişti Eda. İkisine birden benzeyen özellikler taşıyordu. Göz ve ağız yapısı aynı babası gibiydi. Hele gülüşü, bütün kahkahaları aynı babasının kahkahalarından parçalar taşıyordu. Küçük bir öpücük kondurdu masumca yatan Eda' nın yanağına. Belki de sadece Eda' yı öpmüyordu o anda. Eda ile birlikte benzeyen tüm yanlarıyla Tuna' yı da öpüyordu kendince.

Eda' yı yerine yatırdıktan sonra odasındaki loş lambanın altına geçmişti. Tuna' ya benzeyen onca özelliğini hatırladıktan sonra onu düşünmemek mümkün müydü? Cüzdanını alarak iç kısımlardan ikisinin olduğu bir fotoğraf ve Tuna' ya ait askeri bir künye çıkardı. Arkasına yaslanarak bakmaya başladı. Fotoğrafın arkasında küçük bir not vardı. ''En umutsuz anlarımda bile hayata tutunduğum tek umudumsun''. Bu, Tuna vurulduktan sonra kendisine teslim edilen eşyaların arasından çıkmıştı. Belli ki o dağlarda tek başına ve çaresiz kaldığında bu fotoğrafa sarılıyordu. Kim bilir kaç yalnız gece sığınması için liman olmuştu ona bu fotoğraf. Dakikalarca okşadı resmi ve iç çekip durdu. Sonra düşündü, kendisi bozmamıştı bu düzeni. Ama Tuna' nın da suçu yoktu. yaşanan olaylar yüzünden dağılan bir psikolojinin meyvesiydi bütün bunlar. Evet belki evi terk etmişti bir süreliğine ama her şey biraz ders vermek içindi. Yoksa kokusunu duymadan duramadığı Tuna' nın yokluğuna nasıl alışırdı ki? Burada bile ''birkaç zaman sonra geri döneceğim'' umuduyla sabırsızca duruyordu. Çünkü ayrılmaya ne mecali vardı nede cesareti. Amacı sadece ufak bir dersti.

Bu gece çok farklı vurmuştu hasret. Sanki kötü bir şeyler oluyor gibi bir his vardı içinde. Aklı ''yok'' dese de kalbi ''ara'' dedi saatler geçtikçe. Gece de olsa kaldır yatağından sadece sesini duy diyordu sürekli. Bu gece mantığı dinlemek istemiyordu ve mantıksızca yaşamak istiyordu anı. Bunca zaman mantığıyla hareket etmişti zaten. Bir sefer kalbi ile hareket etse hiçbir şey olmazdı herhalde. Yatağının başından uzanıp telefonu çekti ve telefon rehberine girerek Tuna' yı buldu. İsmi hala ''Bitanemsin'' diye kayıtlıydı. Bununda bir anısı vardı. Tuna her telefon konuşmasından sonra, her yazdığı mektubun, her güzel yazının sonunda imza gibi bu kelimeyi kullanırdı. Onun da dikkatini çektiği için bu şekilde kaydetmişti adını telefonuna. Arama tuşuna basmadan önce derin bir nefes aldı ve bir kez daha düşündü. Ama düşünecek bir şey yoktu artık. Bugün mantığı dinlemek yok demişti ve kararı kesindi. Arama tuşuna basarak telefonu kulağına götürdü. Çalar diye bekliyordu ama Tuna' nın telefonu kapalı gözüküyordu. Belki de işte olduğu için ya da uyuduğu için kapatabileceğini düşündü. Ama sonra ya başına kötü bir iş geldiyse diye evham yaptı birden. Aslında bu iş tam Tuna' lık bir işti. Çünkü en güzel evhamı kendisi yapardı ve kafasında kurdukça kurardı. Herhalde ondan bulaşmış olabilirdi bu Seda' ya. Aynı adamların Tuna' yı bulma ihtimalini ya da işlerin direk onunla alakalı olduğunu da düşünmeden edemiyordu. Kim olduğu ve neyin peşinde olduğunu bilmediği bu adamlar çok tehlikeliydi. Hiç şakaları yoktu. Çünkü daha bugün olayla ilgisi olmayan bir adamı katletmişlerdi. Bir an önce Tuna' ya ulaşmalıydı ve durumu onunla paylaşmalıydı. Ondan daha fazla saklayamazdı. Başka kime ulaşabilirim diye düşündü ancak aklına o an yakınında olan kimse gelmedi. İskender' i arayabilirdi ama gecenin bir yarısı kimseyi telaşa sürüklemek istemedi. Telefonu almış olduğu yere bıraktı ve yatağının içine girerek başına gelen bu olayları düşünürken uyuya kaldı.

Sabah kahvaltısını yaptıktan sonra odasına çıkan Seda yine Tuna' yı aradı. Ancak telefon hala kapalı gözüküyordu. Bu işte kesin bir aksilik vardı. Hemen İskender' in telefonunu çevirdi ve açmasını bekledi.

''Alo, Seda... Sen misin?''

''Evet İskender, nasılsın?''

''Ben iyiyim de aslı sen nasılsın, nerelerdesin kaçak? Kötü bir şey yok değil mi?''

MİLYONERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin