Sensedim susamak gibi, sensiz kaldım, sana hasret kaldım, seni özledim
Gözlerimi açtığımda ilk olarak nerede olduğumu kavramamıştım.
Her gözümü açtığımda her şeyin sadece bir kabus olmasını dilediğim gibi
yine her şeyin bir kabus olmasını diledim.Yaşananları hatırlamam bir kaç saniyemi aldı. Gerçeklerin yine suratıma tokat gibi çarpmasıyla gözümden bir damla yaş düştü.
Bir hastanede odasındaydım, koluma serum bağlıydı. Halam ve Mira başındaydı.
Kömür gözlüm yoktu yine... Keşke yine onun sesiyle uyansaydım. Geçen seferki gibi... Bakışlarıyla şifam olmuştu benim. Ama yoktu...
Burda olsaydı üzerime titrerdi yine benim. Başını eğer, boncuk boncuk bakardı yine bana kara gözleriyle. Derin bakışlarında şifamı bulurdum.
Yaşanamayan, belki de hiç yaşanamayacak ihtimaller canımı
öylesine yaktı ki, ölmeyi yeğledim.Duvarlar üstüme üstüme geliyordu. Nefes alamıyordum sanki. Gitmem gerekiyordu evime gitmem gerekiyordu.
Delirmiş gibi yataktan kalmış, serumu bir hışımla kolumdan çıkarıp atmıştım.
Canımın yanması umrumda değildi. Daha ne kadar yana bilirdi ki? Her gün ruhumdan sanki bir parça koparken hangi acı onun yokluğunun acısıyla eş değer ola bilirdi?
Etrafimdakiler beni durdurmaya çalışıyordu. Ama ben durmak istemiyordum, burada bir saniye daha kalırsam sanki bu duvarlar yıkılacaktı da altında kalacaktım.
Bana seslenen, beni durdurmaya çalışan her kesi görmezden gelerek hastanenin çıkışına doğru ilerliyordum ki ikibaşlı yılanın bana taraf geldiklerini gördüm.
Ona şerefsiz demenin gerçek şerefsizlere hakaret olacağı Vahid ve kendini bir şey sanan, ama hiç bir halta yaramayan yılan Müyesser...
Ama ben o ikibaşlı yılanın başını ezerdim. Allah şahidim olsun ki, Cüneydden biraz daha haber alamazsam kimse onları benim elimden kurtaramazdı.
"Oo, geçmiş olsun Zeynep hanım. Ayaklanmışsınız"
"Allahıma bin şükür dimdik ayaktayım, Allahdan başka da kimsenin karşısında eğilmeye niyetim yok. Hayırdır efendi, hangi rüzgar attı sizi buraya"
"Mürşid efendi demek istedin galiba?!"
Müyesser yine o küçümseyici bakışlarını atıyordu. Seni o bakışlarında boğarım." Mürşid efendi diyorsunuz ama ne hacetse biriyle konuşurken araya gire biliyorsunuz Müyesser hanım "
" Dergahımın bendesini hastaneye kaldırmışlar. Ben de bir gelip göreyim dedim Mürşid olarak"
"Ne ben senin dergahının bendesiyim, ne de sen benim bendesi olduğum dergahın Mürşidisin efendi"
"Sen Mürşid hazretleriyle ne biçim konuşuyorsun öyle hadsiz! Kimse sana nasıl konuşman gerektiğini öğretmedimi?!"
"Ah Müyesser hanım, ah. Görende sizi su kadar berrak sanacak. Siz ki zamanında kendi eniştesine göz diken insansınız. Kural kaideyi sizden öğrenecek değilim "
Tam elini kaldırmış bana tokat atacaktı ki, benim bir hamle yapmama gerek kalmadan biri onun elini tutmuştu. Dönüp baktığımda amcam olduğunu gördüm.
"İndireceksin o elini Müyesser hanım! Çekin gidin buradan efendi! Haydi sende Zeynep kızım. Uyma şunlara, yorma kendini"
Son bir kez onlara nefretle bakarak konuştum.
"Yüce Allah şahidim olsun ki, eğer biraz daha zevcimden haber alamazsan sizi benim elimden yalnız Allah kurtara bilir"
Arkama bile bakmadan çıkmıştım. Ardından gelen amcamın seslenmesiyle durdum.
"Kızım, iyimisin sen?"
"Değilim amca, değilim evime gitmek istiyorum, nolur götür beni"
"Güzel kızım, tamam götüreyim de. Korkuyorum bu deyyuslar sana bir şey yapar diye. Ayrıca gitmeden annenle bir sakin sakin konuşsaydın be kızım "
"Korkma amca, korkma. Yemin ederim ben biraz olsun o evde huzur bula biliyorum. Nolur götür beni. Annem konusuna gelince de lütfen bu mevzuyu bir daha açma. Annem bir kere olsun beni anlamaya çalışmadı. Cüneydin yokluğu her gün beni kasıp kavururken bir de annemle mücadele ettim ben. Ama artık yeter. Madem ki, o bana müsamma göstermiyor, ben de ona gostermiycem"
"Tamam, sen en iyisini bilirsin, er de tırnaktan ayrılmaz neticede. Elbet bir gün oturur sakin sakin konuşursunuz"
Amcam beni eve bırakmıştı sonunda.
"Allaha emanet ol, kızım. Birde biliyorum halin iyi değil, lakin yarın dergahta Feyzanın nişanı var. Senden de şahitlik etmeni isteyecektim, edermisin?"
"Haberim yoktu amca, kusura bakma ne olur. Kendi meselelerime o kadar odaklanmışım ki..."
"Deme öyle kızım, ben bilmez miyim senin nelerle uğraştığını, ne halde olduğunu"
"Allah senden razı olsun amcam. Allah elinden tutsun. Feyza hanımı da(şüpheli) Allah mesut etsin!"
"Amin, güzel kızım. Amin! Allah Cüneydimi bizlere bağışlasın, yarine bağışlasın "
"Amin!"
Anahtarla kapıyı açıp eve girmiştim. Sırtımı kapıya yaslarken gözyaşlarım süzülmüştü. Amcamın öyle içli içli Amin demesiyle Cüneydle hiç aklımdan çıkmayan anılarım yeniden tazelenmişti.
Bana hep dua eder, ardından da hep kendi Amin der başını eğip öyle güzel bakardı ki bana , ondan başka kimsenin gözleri gözlerime değmesin isterdim.
Derince bir nefes aldım. Henüz kokusunu içime tam çekmemişken korkuyordum. Kokusunu unutmaktan korkuyordum...
Nefeslerim sıklaşmaya başlamıştı yine. Bu yükü taşıyamıyordum artık. Omzumdaki yükü kendi sırtlayan o adam yoktu artık...
Hemen gidip yüzüme su çarpıp kendime gelmeye çalıştım. Abdest alıp namazımı kılmıştım. Sonra da biraz İnşirah suresini okudum. Allaha yalvardım.
"Umudumu kaybediyorum Allahım. Onu da mı kaybettim? Nerede o? Yarabbim yalvarırım sana, senin dergahına kaldırıyorum ellerimi. Yalvarıyorum sana. Sen bana bir yol göster. Yollarımın hepsi karanlık, tüm sokaklarım çıkmaz. Lütfen yardım et bana. Sen ol dersin ve olur. Sen bana bir umut ışığı göster, sen ki bizi yoktan yarattın. Onu bana bağışla..."
Güçsüzce ayağa kalkıp yukarı gitmiştim. Dolabı açıp kıyafetlerine baktım. Hepsi nasıl da yakışıyordu ona.Diktigim cübbesinde gezdirdim ellerimi. Gözlerimden yaşlar süzüldü. Yine silmedim, o gelip silecekti çünkü. Şayet o gelmezse de ben onun yanına gidecektim...
Cübbesini elime aldım. Üstüne son kez giydiği cübbesini... Surların üzerinde bulduğum cübbesini... Benim yoldaşım olmuştu bu cübbe. Kokusu en taze bunun üzerindeydi çünkü.
Cübbeyi alıp aşağıya indim. O gittiğinden beri hep koltukta uyuyordum. Gözyaşlarım cübbenin üzerine damlarken ona sarılarak uyumuştum. Acaba günün birinde bu cübbenin yerini o alınmıydı...
Oysa ne güzel uyanmıştık o lanet günün sabahında. Bana gözbebeğim demişti, bana güvendiğini söylemişti, hep yanımda olduğunu, son nefesine kadar olacağını, birlikte başaracağımızı söylemişti. O gitmişti, ben onsuz, hayallerimiz bizsiz kalmıştı...
Şimdi sen kalkmış gidiyorsun.
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin...
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgideydi gözlerimizin ilk açılışı,
sırf onaydı
Bir kuş konmuş parmaklarımıza,uzun uzun ötmüştü...Her kese Allahın selami olsun faniler. Diğer bölülümüz biraz kısa olacak ama devamı daha uzun olacak inşAllah. Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin.
Umarım beğenirsiniz. Yazım yanlışları varsa kusura bakmayın, okumadan atıyorum.
Allaha emanet olun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhumun Aydınlık Tarafı - ZeyCün
Fanfictionİki kalp arasında en kısa yol: Bir birine uzanmış ve zaman zaman Ancak parmak uçlarıyla değebilen İki kol. Merdivenlerin oraya koşuyorum, Beklemek gövde gösterisi zamanın; Çok erken gelmişim seni bulamıyorum Bir şeyin provası yapılıyor sanki Kuşl...