Jisung yatakta sola doğru dönüp üzerine örttüğü ince pikeyi sıktı avuçlarıyla. Cenin pozisyonunda bacaklarını kendine çekmesiyle evin ana kapısının açılma sesini duyması bir olmuştu.
Minho, Jisung'un yarım saat önce attığı "Hyung olabildiğince hızlı bir şekilde eve gelir misin?" mesajı üzerine hayatının paniğini yaşamıştı. Bulabildiği ilk otobüsle gelmişti yanına. Hızlı adımlarla salona geldiğinde, kıvrılıp yatan Jisung'u görmesiyle kalbi daha yoğun bir panikle atmaya başlamıştı.
"Hyung karnım çok ağrıyor. Ama karnımın sağı, beni öldürecekmiş gibi."
"İzin ver bir bakayım." Minho koltuğun kenarına oturup Jisung'un üzerindeki tişörtü sadece karnının sağını açacak şekilde yukarıya kaldırmıştı. Gördüğü üzere herhangi bir yara ya da kanama yoktu. "Jisung, hastaneye gidelim."
Bir şey diyememişti, ama acısını dindirecekse her şeye içinden de olsa tamam demeye hazırdı. Bu yüzden baş salladı sadece.
Abisi olsa ona uzunca sarılırdı. Aklına bunun düşmesi ile derin bir boşluğa çekilmiş, gözlerinden akan iki damla yaşa engel olamamıştı. Hem ağrısı vardı, hem de psikolojik olarak darbe almıştı an itibariyle. Uyumak istiyordu, uzunca bir uykuya dalmak ve mümkünse olabildiğince geç uyanmak. Ama en nihayetinde uyanmak istiyordu, artık arkasında bırakacağı -onu gerçekten sevdiğini hissettiren- biri vardı.
Hayat, hep böylelerini yazardı. Ölüp de halen yaşayanları. Kaç yıllık bir mazi olursa olsun.
Acıyla kıvranmak istedi o an. Ama yanında Minho vardı. Aptal olmak istemedi.
Bilinci gidip gelir gibi oluyordu. Göz kapaklarından sızmaya çalışan ışık ve Minho'nun onu bileğinden tutup ayağa -zorla da olsa- kaldırışını hayal meyal hatırlıyordu sadece. Ağrısına o kadar odaklanmıştı ki, dış dünya onu alakadar etmeyecek kadar saçma geliyordu.
Ardından yumuşak bir yere yatırılmasıyla ancak kendine gelebilmişti. Renk seçiminde çoğunlukla beyaza kaçılmış olan bu yer bir hastaneydi. Yattığı yer bir sedye, başında bekleyen ise Minho idi.
Kolunda bir serum olmasına rağmen karnı halen ağrıyordu.
Minho yorgun bir gülümseme sunarak Jisung'un tek elini iki elinin arasına aldı ve konuştu, "Ultrason için başka bir hastaneye gidecekmişiz. Serumların bitince yaniiiii gece yarısına kadar buradayız demek." Şu an akşamın sekizi falandı.
"Ne ultrasonu ya?" demişti korku ve merakla, lakin Minho onu duymamıştı çünkü hemşirelerden biri serumu kontrol etmek üzere gelmişti.
Upuzun bir süre sonucunda iki serum da zar zor da olsa bitmişti sonuç olarak. Gecenin kör karanlığında bir taksiyle başka hastaneye geldiklerinde Jisung bir bilinmezlik içinde kaybolduğundan elleri tir tir titriyordu. Kimse ona bir şey söylememişti. Gerçi Minho'nun da bir şey bildiğinden emin değildi.
----
Açık konuşayım, bu bölüm gram içime sinmedi ama size sözüm vardı bu akşam bölüm için 😞 çoook özür dilerim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lost me, minsung
Fanfiction"tahta kutu ve bir avuç kafası karışık oğlan." ,,,,on beş ekim iki bin yirmi üç, jaws