Merhabaa uşaklarum! Yeni bölümle geldim. Yazım yanlışı veya Karadeniz ağzı kısmında yanlışlar varsa kibarca uyarabilirsiniz!
Satır arası yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum!
Kitaba ne kadar ilgi gösterirseniz o kadar sık bölüm gelir uşaklarım!
Koliva, Yüksek Dağlara Doğru
Keyifli okumalar!
🌊
Yağmurlu bir Trabzon'a uyandığından beri hızlı hızlı hazırlanmıştı Hazan. Bu havada gemiye gidilmeyeceğini biliyordu ama Osman kaptandan sözü almıştı. Hem, en önemlisi Alkan'ın gönlünü nasıl alacağını babasına soracaktı.
En son denizde taş sektirme oynarken taşı bilerek kafasına atmıştı ve Alkan'da küsmüştü. Ama o da onu sinirlendirmişti. Komşunun kızıyla ne diye konuşuyordu? Hani kendinden başka kızla konuşmayacaktı. Zaten kendinden büyük olduğu için bir gün onunla oynamaktan sıkılır diye korkuyordu. Yok yok, gönlünü almalıydı mutlaka.
Hem ona bir hediyesi vardı. Babası marangozdu Hazan'ın. Ona yalvar yakar bir şey yaptırmıştı. Onu verince barışacaktı mutlaka ama denizin oğlunun doğum gününde vermek istiyordu. O yüzden barışmak için o hediyeyi kullanmamayı umuyordu.
Kaşının yarıldığını görünce ondan daha çok canı acımış, kolay kolay ağlamayan Hazan eve gidince hıçkırıklarla ağlamıştı ama Alkan barışmamıştı. Cidden bu kez kötü kızmıştı ama Hazan ondan değil, kaşından akan kana ağlamıştı. Zaten sonra sırf kendi canı da ağrısın diye çakılların üzerinde koşarken bilerek kendini yere atmıştı.
Artık onun da kaşının kenarı yarılmıştı. Ödeşmişlerdi. Çünkü Alkan kalkıp Hazan'a vurmazdı. Öcünü ona küserek alıyordu. Hazan'da keşke bana vursa da ödeşsek ama küsmese diyordu.
O yüzden kararlıydı Hazan. Bugün mutlaka barışacaktı onunla. O yüzden hızla kahvaltısını yapıp annesinin ona kızmasını umursamadan şarıl şarıl yağan yağmurun altında, başında sadece bir keşanla dışarı çıkmıştı. Kabanını bile giymemişti. Yağmur ince badisinden tenine nüfuz ettikçe titriyordu, rüzgar kumral saçlarını dağıttıkça yüzüne yapışıyordu ama pes etmeden tepedeki eve yürüyordu.
Çenesinin altında birleştirdiği keşanın ucunu sıkıca birleştirirken tahta kapılı evin önünde durdu. Saat erkendi ama Hazan'ın gelişlerine alışık olduklarından bir şey demezlerdi. O yüzden hiç çekinmeden tahta kapıya küçük eliyle pat pat vurmaya başladı. Alkan onu bu halde görürse belki üzülürdü. İfadesini daha hüzünlü bir hale soktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HÜZNÜN GEMİSİ
Ficción General"Ben değil seninle evlenmek, aynı havayı bile solumam be!" Adam, karşısında durmuş, kendinden kısa olduğu halde üstten cesurca bakan kadının, uçurumun dibini andıran koyu gözlerine baktı. Karadeniz'in hırçın sularını andıran mavi gözlerini, kendini...