Bölümün kısalığı ve malum gecikmesinden dolayı kusuruma bakmayın fakat bu bölümle başlayan aksiyona bir sonraki bölümde tam gaz devam edileceğine şüpheniz olmasın! İyi eğlenceler!
Olivia sessizliğe hiç gerek duymadı ve tulumlarına sıkıca sarılarak uyuyan bükücülerin arasından Büyük Çadıra, Carla'ya doğru koşturdu. Carla'da onun kendisinin peşinde olduğunu biliyor olmalıydı çünkü aniden karanlığa karışan bu sefer onun bedeni oldu. Olivia daha fazla ileriye koştursa da Carla'yı çadırın gerisindeki ormanın içerisinde bulamayacağını biliyordu.
Üzerinden atladığı uykulu bedenlere bakındı. Ares tam şu köşede olmalıydı, gidip uyandırdı.
"Carla'yı gördüm."
"Ne?!" Sesi uykuluydu ama anında kendine gelmişti Ares. "Nerede?"
"Ana'nın çadırının arkasındaki ormanda gözden kaybettim."
"Niçin haber vermedin ki!?"
"Zaman yoktu."
Ares iç çekti, ayağa kalkıp etrafına bakındı.
"Ormanda biraz daha ilerlerse vahşi vadiden başka kaçış yolu yok," dedi Ares ve bir başkası onun sözünü tamamladı. "...orada daha fazla ilerleyemez zaten." Yan taraflarında uyanan ve onları dinleyen Zendaya'yı farketmemişti Olivia.
"Çok geç," dedi Ares. "Yapacağını yapmış olmalı, onu aramakla zaman kaybederiz sadece." Etrafı işaret etti. "Devriye grubu görünmüyor. Gidip Lapidus'u bulsam iyi olacak, en iyi savaşçılarımızı gözetlemeye yerleştirmeliyiz." demesiyle birkaç adımda oradan uzaklaştı.
Aradan fazla zaman geçmemişti ki hemen hemen tüm kamp gecenin bu saatinde uyanmış ve Carla'nın görüldüğü haberiyle çalkalanmış durumdaydı. Carla'nın Ash'i görmek için geldiğini iddia edenler hararetli tartışmaları tedirginlikle alevlendiriyordu. Tüm konuşmalar üzerine üzerine geliyor gibiydi, çok fazla uğultu vardı. Başına tarif edilemez bir ağrı girdiğinde artık dayanamayacağını hissetti ve ellerinin arasına başını alarak olduğu yerde dizleri üstüne düştü. Dişlerini sıkıyor kafasına hücum eden tüm gürültüyü def etmeye çalışıyordu ama sanki etraftaki herkesin duyduğundan daha fazla şey duyuyormuş gibi hissediyordu.
Gözlerini sımsıkı yummaktan canı acımaya başlamıştı ki gözlerinin önünde birden başka şekiller belirmeye başladı. Kendisini mağara gibi bir yerde buldu aniden, ışığın zar zor ulaştığı bir yerdi.
Bu loşluğa rağmen duvarda gece siyahı kadar koyu, bariz şekilde ayırt edilebilen gölge dikkatini çekti. Gölgenin sahibini aradı, sonunda gölgeyle ilişkilendirebileceği bir beden gördüğünde şaşkınlıkla sarsıldı. Josh'dı bu kişi ve "Bu gece gitmeliyiz." diyordu. "Yeterince bekledim, artık başlamasını istiyorum." Josh'ın ağzından çıkan bu sözler ezberlenmiş replikler gibi duruyordu. Sanki tiyatro sahnesinde kötü adam rolüne çalışırken sesini gittikçe kudretlendiriyordu. Hayal kırıklığına uğradı, Josh kaçırılmamış mıydı? Yoksa kendi isteğiyle mi buradaydı? Onu dikkatlice incelediğinde halinden hoşnutsuzluk falan gördüğü de yoktu, aksine gözlerinin içi parıldıyordu. Ama boş bi parıltıydı, tarif edemeyeceği kadar garip. "Şu an her zamankinden daha güçlü hissediyorum! Evet... Evet, bu gece olmalı."
"Adamlarınız komutunuzu bekliyor efendim." dedi birsi. Kim olduğu karanlıktan görünmüyordu. "Bu gece bana verdiğiniz görevi yerine getirdim fakat..."
"Fakat ne?!"
"Oliva efendim, o kaltak beni gördü."
Kendi adını duyunca dikkat kesildi. Demek ki Carla'ydı konuşan. Peki ya neden Josh'a 'efendim' diyordu? Josh sadece bir bükücüydü, Carla ise eğitmen olarak ondan daha üstün bir konumdaydı aslında. Tuhaf. Acaba şu hallettiği görev ne oluyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tehlikeli Güç
ChickLitArkadaşları ve üvey annesi ile yaşadığı sefil hayattan kendisini kurtarmak için başlangıçta evden kaçmak hiç aklında yoktu! Bu yüzden kaçtığındaysa nereye gideceği hakkında bir fikri de yoktu, ne bir akraba ne de bir dost. Kaçarken tanıştığı bir ge...