Gözlerini açtığında Ariana yanına gelesiye kadar sadece birkaç saat geçtiğini zannediyordu. Tek başına kıpırdamadan yatağında uzanıyordu, onun dışında revirde kalan başka kimse yok gibiydi. Ancak Ariana'nın yorgunluktan zayıf düşmüş çaresiz yüzündeki bakışlardan birkaç saatin birkaç katı daha fazla süredir revirde olduğunu anladı.
"Ariana?"
Kız saçlarını kısacık kestirmişti, asker traşı derlerdi ya hani aynen öyle. Neredeyse bu yüzden onu tanıyamayacaktı. Ariana ona dönüp gülümseyerek baktı, fakat gözleri gülmüyordu. "Ah hayatım..." Bakışları gerçekten anlayışlı olmaya çalışır gibiydi ama yinede çok sertti. "Seni bekliyorduk."
İşte bunun denmesini beklemiyordu.
"Sen yokken öyle şeyler oldu ki..."
"Nası- ben, anlamıyorum. Ne demek istiyorsun?"
"Kaç gündür baygınsın? İki mi? Uyandığın için öylesine sevindimki!"
İki günde çok fazla şey olabilir. "Neler oluyor Ari?!"
"Zynex tabiiki! Kampı içten çürütmeye çalışıyor... Bu arada Ben'in iyileştiğini biliyorsun değil mi? Bu bir mucize! Zynex'in o günkü saldırısından tek o kurtuldu." Kafasıyla onayladı Olivia.
"Ari, gerçekten neler oluyor?" Bir şeylerin gerçekten ters gittiği belliydi.
Arina biraz sessiz kaldı, ama sonra dayanamadı ve anlattı. "Ben... ben dayanamıyorum artık Olivia! Kullandığı büyüler öylesine karmaşık ve karanlık ki... Tanrım... Bilmiyorum, ama en güçlü bükücülerimizi bile etkiliyor." Hızlı hızlı konuşurken bir ileri bir geri gitmesinden Olivia'nın başı dönmüştü ve çatlayacak derecede ağrıyordu. Üstelik hala kendini toparlayabilmiş de sayılmazdı. "Bu, bu bir çeşit beden ele geçirme." diyordu Ariana ama Olivia artık onu duymuyordu. "Olivia beni dinliyor musun? Sık sık yanına gelip seni kontrol ediyordum, toparlamana büyüyle yardımım da dokunmadı değil ama bu kadar geç uyanmanı beklemiyordum. Zendaya bedeninin istemsiz olarak toparlanabilmek için bir çeşit meditasyon yapıyor olabileceğini söyledi. Vücutsal fonksiyonlarında hiç bir dengesizlik yoktu çünkü, tabii bunda verdiğimiz serumlarında etkisi yok değil... Ama Olivia beni dinlemiyorsun bile!"
Olivia yatakta oturur pozisyona gelmiş ve dizlerini çekebildiği kadar karnına çekmişti ve ağrıyan başını ellerinin arasında tutuyordu. "Neler oluyor?" diye soran bu sefer Arianaydı. Elini onun omzuna koydu, ellerinin altındaki narin bedende her şey yolunda gibi görünmüyordu. Olivia sarsılmaya başladı fakat bu fazla sürmedi, kafasını kaldırdığında "Ares'ti!" diye bağırdı.
"Ne? Ares mi?"
"Az önce görü gibi bir şey görmek üzereydim."
"O olduğuna emin misin?
"Evet ama nasıl olur? Görüler olaylarla eş zamanlı gerçekleşmiyor mu? Biliyorsun Ares..." Sustu, o kelimeyi sesli telaffuz etmek istemiyordu. Sanki 'öldü' derse kelime ağzından bir kurşun gibi çıkacak ve Ares'i gerçekten öldürecekti. "Eminim, oydu. Bu görü yeteneği nasıl işliyor bilmiyorum ama onu hissettiğime eminim. Bir şeyler anlatmaya çalışıyordu."
Ariana Olivia'ya baktı, "Gerçekten hiç bir şeyin farkında değilsin değil mi?" dedi. Olivia'nın boş bakışlarından her şey anlaşılıyordu zaten. "Sen... Nasıl desem, bir nevi varissin."
"Kimin varisi?"
"Ah pekala biraz daha baştan anlatayım;"
Olivia en son bu sözü duyduğunda Ares ona her şeyi gerçekten ta başından, dünyanın varoluşundan başlayarak anlatmıştı. İç geçirerek tebessüm etti. Onu özleyecekti.
"O yangında çadır kurtulamadı Olivia, Büyük Çadır Ana'nın dünyadan göçmeden önce kendini adadığı bir metafordu. Bir ruhun yansımasıydı diyebiliriz. Dünyaya böyle tutunuyordu, fakat artık o yok. Sen Bilge Ana'nın varisisin; Ares bunu anlamış olmalı, bu yüzden senin lider olmanı istiyordu."
"Ama... Niçin? Yani neden, o kadar bükücü varken Olivia Sky'ı, bir çaylağı ne bu kadar özel kılabilir?" Cümlesinden egoistlik aktığının farkındaydı fakat bunu daha ne kadar mütevazı dile getirebilirdi ki? Durum sahiden de buydu, neden o seçilmişti?
"Oliv... İkimizde bazı sırların olduğunu biliyoruz, değil mi?" Olivia sessiz kaldı. Annesinden gizlice dolaptan çikolata aşırırken yakalanan çocuk gibi utançla yanakları kızardı. Ariana yatağa yanına oturdu ve ona sarıldı. "Zynex'e karşı kampın tek umudu sensin." dedi kulağına doğru. "Seni bekliyorduk."
"Tüm kamp mı?" Olivia kocamanca yutkundu onun kollarından ayrılırken.
"Evet, Ares sadece seninle iletişime geçmeye çalışmadı. Zendaya dahil kamptaki birkaç kişi daha onu rüyasında görmüş, hatta gündüz vakti onu görüp sohbet ettiğini söyleyen bile var. Sonra öldüğünü öğrenince..."
Anladığını belirten bir şekilde kafasını sallıyordu. "Şok olmuş olmalı. Kimdi o?"
"Ben'di. Defin törenlerinin hiç birisine katılmadı. O... Sanki... Yani artık eskisi gibi değil, daha ciddi. Görünce anlayacaksın demek istediğimi."
Onun ismini duyunca heyecanlandı.
"Belki de Ares'in bir başka yeteneğide budur, öldükten sonra iletişime geçmek. Gerçi hayattayken de öllülerle ilgili şeyler çok hoşuna giderdi ve bazen gerçekten onları hissettiğini dahi söylerdi..."
Bir süre sessiz kaldılar. Bu sırada ikiside Aresi birkaç saniye içinde olsa anılarında canlandırdı. Sonunda yine konuşan Ariana oldu, "Hadi gel, kampa Olivia'nın döndüğünü haber verelim." Gülümsedi ve elinden tutarak onu yatağından indirdi.
Arkadaşlar bölümün gecikmesinden, kısa olmasından ve yazım hatalarımdan dolayı çok çok özür diliyorum ve affınızı rica ediyorum. Sınav öğrencisi olduğum için bu sene wattpade biraz ara vermek zorunda kaldım... Ama inanın bir yandan da aklım burda kaldı. Önceki bölüme yaptığınız yorumlarınızı okudukça suçlu hissettim... Bu yüzden yazarcanınız bu bölümü de yayımlamaya karar verdiii :D Ama yazdıklarımı okuyup düzenleyecek vaktim yoktu, eh idare edin artık, üzgünüm.
Öpüldünüz
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tehlikeli Güç
ChickLitArkadaşları ve üvey annesi ile yaşadığı sefil hayattan kendisini kurtarmak için başlangıçta evden kaçmak hiç aklında yoktu! Bu yüzden kaçtığındaysa nereye gideceği hakkında bir fikri de yoktu, ne bir akraba ne de bir dost. Kaçarken tanıştığı bir ge...