Aklını zorluyordu, nerde tanışmışlardı? Hmm, dün tanışmış olabilirler miydi? Mesela metroda şu harikulade tiyatrosunu sergilerken onu izlemiş olabilir miydi? Hayır, orada onu izleyen herkesi hatırlıyordu, bu yılışık sırıtışlı çocuk orada olsaydı onu da hatırlardı mutlaka. Daha önceden tanışmış olabilirlerdi belki.
“Seni tanıdığımı sanmıyorum.” dedi. Kafası karışmıştı, belki çocuk nereden tanıştıklarına açıklık getirirdi.
“Belki şu hatırlamana yardımcı olur,” beklediği gibi de oldu. Çocuk, Olivia’nın hatırlaması için bir şeyler anlatıyordu. Önce boğazını temizledi sonra sözüne devam etti, “Ehm,’Hey önüne baksana!’ ben böyle diyince sonra sende şöyle demiştin ‘Özür dilerim!’.” dedi. Yaptığı rol, Olivia’nın metroda sergilediğinin yanında çok cılız kalıyordu.
“Hıı…” Aklında canlanan o çarpışma sahnesiyle nereden karşılaştıklarını anladı. “Tanışma sayılmazdı o.” dedi.
“Pekala o halde ben Ares.” elini öne uzatan bu normalden uzun kumral saçları olan çocuğa Olivia dik dik baktı ve elini sıkmadı. Ares de elini bir süre sonra geri çekti.
“Dalga geçiyorsun değil mi? Yani Ares…” ismine vurgu yaparak isminin tuhaflığını belirtmek istedi.
“Ah biliyorum biliyorum. Savaş Tanrısı.” Ares ise işin tamamen garipliğinin farkında görünüyordu, yıllardır bu tepkiyle karşılaşıyor olmalıydı.
“Ailen tam bir mitoloji hayranı olmalı.” Olivia daha bu cümle ağzından çıkar çıkmaz söylediğine pişman oldu. Ares’in suratındaki tebessüm de silinip sert bir ifade takındığında aklının bir köşesine not etti, evsizlere ailelerinden asla söz etme. “E- şey… Özür dilerim. Neyse,” bu sefer elini o uzattı, “ben de Olivia.” Ares elini sıkıp içtenlikle gülümsemesine devam etti. Az evvelki aralarında olan gerginlik hemen kayboluvermişti.
Ares konuyu dağıtmaya çalıştı, “Ee, hangi metroyu bekliyordun bu saatte?” Saatin çok erken olmasına dikkat çekmişti. Etrafa bakındığında işe yeni yeni giden insanlar görmesi ve metro istasyonunun duvarındaki saatin 7’yi göstermesi de buna kanıttı.
“Ben şey-“ diye söze başladı Olivia ama Ares sözünü kesti.
“Yoksa metroyu mu kaçırdın?”
“Pek sayılmaz.”
Başından beri bildiğini gösteren bir şekilde kafasıyla onayladı Ares ve sordu, “Ne yapmayı planlıyorsun?”
Bir yabancının bu kadar çok soru sorması hoşuna gitmemişti. “Efendim?”
“Ah hadi ama, evden kaçtığın çok belli. Bende bu yollardan geçtim.”
Olivia iç çekti, o da mı şu an karşısında duran bu çocuk gibi olacaktı? Evsiz, dilsiz bir adamla arkadaşlık kuran birisi mi olacaktı?
“Eskiden burada insanların piknik yaptığı bir çayır vardı. Oraya gitmeyi planlıyordum.” dedi. Evden kaçtığını onaylamadı, çocuk zaten bunu anlayabiliyordu. Neden o çayıra gitmek istediğini ise bilmiyordu, belki de son bir kere daha ailesiyle mutlu olduğu günleri anımsamak istemişti, her neyse ağzından bu sözler çıkmıştı işte.
Bu sırada ağzı kuruduğu için çantasından su şişesini çıkartmıştı. Kapağını açtı ancak içemedi, Reyes suya gözlerini dikmiş ona bakarken içemezdi. Yaşlı adam kim bilir ne zamandır susuzdu? Şişeyi kapattı ve ona verdi. “Hey Rey, iç bakalım.” Adamcağız suyu yudumlarken Ares onu izliyordu.
En sonunda, “Göletin orayı mı kastediyorsun?” diye sordu Ares.
Olivia başını sallayarak onayladı, toparlanmaya başladı, bisikletinin kilidini açtı. “Aslında şimdi gitsem iyi olacak, yolu tarif edebilir misin?”
“Tabii tarif ederim ancak oraya gidersen göreceğin şey artık kuru olan gölün çatlamış tabanı ve kesilmiş ağaçlarla dolu bir alan olur.”
“Nasıl yani?”
“Orada inşaat başlattıklarını duydum. Middle Earth artık tamamı ile beton şehir oldu. On dört ay kadar önce o toprakları sahiplenen zengin züppenin teki orada büyük bir proje başlattı.” Ares büyük derken alaycı bir tonda telaffuz etmişti.
“Proje mi?” Olivia’nın endişesi alnındaki kırışıklıklardan okunuyordu.
Ares kafasıyla onayladı, “Projeye ‘Evenastie’ diyorlarmış. Orada ne yapmaya çalıştıklarına dair bir fikrim dahi yok.”
“Eve- ne?” diye sordu Olivia. Ares elini her neyse der gibi salladı.
Olivia ne yapacağını, bundan sonraki adımının ne olacağını şaşırmıştı. Tekrardan başka bir metroya binse bu sefer yakalanmadan gideceği yere ulaşma ihtimali ne kadardı? Risk almaya değmezdi. Otobüsle gidebilirdi, ya da bir taksi. Ama nereye gidecekti?
Aklında fırıl fırıl dönen şeylerin kokusunu alan Ares sordu, “Aklında ne var?”
“Çok soru soruyorsun.”
Reyes’in kalkmasına yardımcı olduktan sonra Olivia’ya döndü. “Evet, bunu daha önceden de duymuştum.” Omzunun altından Reyes’e destek oluyordu, böylece Reyes daha kolay yürüyordu. “Gidecek yerin yoksa bizimle gelmeye ne dersin?”
“Nereye?” Bu yabancı çocukla bir yere gitmek mi?
“Görürsün, hadi gel.” Ares göz kırptı. Pekâlâ gidecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tehlikeli Güç
ChickLitArkadaşları ve üvey annesi ile yaşadığı sefil hayattan kendisini kurtarmak için başlangıçta evden kaçmak hiç aklında yoktu! Bu yüzden kaçtığındaysa nereye gideceği hakkında bir fikri de yoktu, ne bir akraba ne de bir dost. Kaçarken tanıştığı bir ge...