"Ah, demek döndün. Nasıl geçti?"
"İyiydi. Hava neden böyle karardı henüz öğlen falan olmalı, yağış mı olacak?"
Ares ona deliymiş gibi bakıyordu. "Saatlerdir oradasın, gece karanlığı çöktü."
"Dalga mı geçiyorsun, on beş dakika falan olmuştur."
"Sence dalga geçtiğim için mi güneşi hokus pokusla yok ettim?"
"Ah pekala." Güldü, cidden garipti. "Ee, şimdi ne yapıyoruz" Tuhaf havayı dağıtmak için deminki konu önemsizmişcesine başka bir soru sormuştu.
Ares de güldü, "Gel hadi buraya." Kolunun altına alıp sardı, tıpkı kız kardeşine sarılır gibi. "Şimdi gidip sana arkadaş edinelim. Ah tabi bir de gece için boş çadır da bulsak iyi olacak."
Meydana geri dönerlerken toprak yolda yine o sarışın kızı gördü, yanında da kumral olan vardı. Bu sefer hiç gizleme gereği görmeden sarışın olan kumral kıza sordu, "Bu Ares ne zamandan beridir yenilere bu kadar yakın?"
Kumral olan karşılık verdi, "Zendaya ile birlikteler sanıyordum." Ağzınının şekli 'hah' der gibi 'a' şeklini almıştı.
Konuşmalarının duyulmasını istedikleri için yüksek sesle konuşmuşlardı. Ares'de rahatsız olup kolunu çekti. Etrafına bakınıyordu bu sırada, neye bakındığını Olivia bilmiyordu. Belkide dikkatleri üzerinde hissetmemek için yapıyordur, diye düşündü.
Meydanda durdu ve etrafını saran işlerini bırakıp da onu izlemeye koyulmuş insanlara baktı. Tüm bu yabancıların arasında kendini çıplak gibi hissediyordu. Kimisinin yaşları kendisininkine yakın ya da çoğunlukla daha büyüklerdi.
Bu insanlara ne demesi gerekiyordu şimdi? Meraklı bakışlara karşılık kuru bir Merhaba yeterli olur muydu ki? Yoksa Selam demesi daha mı samimi dururdu. Neden samimi olması gerektiğini hissediyordu?
Onun kendisini takip etmediğini gören Ares birkaç adım ileride durup dönüp Olivia'ya baktı. Hadi ama der gibiydi. Ares de ona bakan insanlardan olunca kendini iyice yalnız hissetti. Ne yani, o burada böyle dikildikçe dışlanmaya devam mı edilecekti?
İçlerinden sadece bir kişi, siyah saçlı esmer bir kız ona tebessümle bakıyordu. Bu bakışa da ad vermesi istenseydi ona güven bana, bir şey olmayacak bakışı diyebilirdi rahatlıkla. İçi ısınmıştı ve aniden cesaretle dolduğunu hissetti.
"Hey." dedi elini kaldırıp herkese küçük bir selam vererek.
Az evvel kendisine cesaret veren bronz tenli esmer kız yaklaştı ve Ares'den de yakınına geldi. Hiç bu kadar birisini tanımaya hevesli olmamıştı ama bu kızı kesinlikle tanımak istediğine emindi.
Kız da elini kaldırdı ve daha daha sıcak bir gülümsemeyle "Selam," dedi. Sonra hemen arka çarprazındaki Ares'e döndü ve sordu. "Hangisindenmiş belli mi?"
Ares başını olumsuz şekilde iki yana salladı.
"Hangisinden derken?"
Ares'eydi bu sorusu ama tanışmak üzere olduğu kız yanıtladı onu. "Elementler. Hangisini bükebildiğini merak ettim." Sonra sağ elini uzattı. "Bu arada medeni hayata dönecek olursak, eh, ben Ariana." Böylece de bu hoş kızla tanışmış oldu.
"Olivia!" dedi ve elini sıktı. Gülümsemeye karar verdi, cömertçe dişlerini sergilerse buradaki diğer insanlarında ona ısınacağını düşündü. Ariana'nın ki kadar güzel gülümseyememişti ama, çünkü bembeyaz dişleri bronz teninde ışıldıyorlardı. Bunun kendisinin teninin beyaz olmasından kaynaklandığını düşündü, böylece dişleri sönük kalıyordu.
Sonra etrafına bakındığında insanların işlerine çoktan koyulduklarını ve dağıldıklarını gördü. Ares'in de gittiğini fark etti.
"Carla ile Ares biraz önce senin kaydını yapmaya gittiler sanırım, onlar gelesiye kadar onu şurada beklemek ister misin?"
İşaret ettiği banka göz attı, sonra omuz silkti.
"Kim bu Carla?"
"Kampımızın lideri."
"Oh."
Banka oturmadılar ama Ariana kampın bu görüş açısından bir şeylere işaret edip ne olduklarını anlatırken onları beklediler.
"Bu meydana kampta bulunan tüm çadırların görüş açısı vardır. Burada törenler falan yapılır veya festivaller, turnuvalar..."Ariana hararetli hararetli konuşmasına devam etme konusunda çok hevesliydi fakat Carla olduğunu tahmin ettiği kızla Ares yaklaşıyorlardı.
"Oh baksana geldiler bile."
Olivia gelen kızı süzdü, kendinden emin bir duruşla koşuyordu. Uzun açları arkasında salınıyordu. Yanlarına vardıklarında her ikisi de nefes nefese kalmıştı.
"Olivia'nın—" Ares söze başlamıştı ki otoritesini ortaya tüm ağırlığıyla koyan Carla sözünü kesti ve konuşmayı devraldı. Dizlerinin üzerine çökmüş ve saçları omuzlarından salınırken dahi bu derece güçlü görünmesi Olivia'nın kendisini küçük ve ezik hissetmesine neden oldu.
"Yeninin kaydını yapar yapmaz gelmeye çalıştım." Nefesi hala düzene girememişti ve sık sık soluk almak zorunda kalıyordu.
"Aslına bakarsan Carla bundan sonrasını ben devralabilirim. Ehm, yani izin verirsen." Ariana hiç de izin isteyecek birine benzemiyordu, aslında daha çok başına buyruk birisi gibiydi. Carla ile hoş olmayan bir geçmişleri olmuştu anlaşılan. "Böylece sen de dinlenmiş olursun..." Zayıflığına dikkat çekmek istemiş gibiydi ama bu sözlerinden sonra Carla hemen dikleşti.
"Aslında haklısın, zor bir gündü. Ancak yeni gelen bir bükücüyle ilgilenebilecek kadar enerjim olduğunu düşünüyorum. Teşekkürler." Dikliğini koruyarak nefesini anında düzene sokabilmesine şaşırmıştı. Carla'nın inanılmaz kendini kontrol yeteneği vardı.
Ares bir atışma çıkmasını önlemek istiyor gibiydi. "Kızlar, durun. Carla bugün cidden zordu, Eğitmenliğe başlaman da bunun sebeplerinden bir tanesi. Eğer Ariana'ya bir şans daha verirsen Olivia ile ilgileneceğinden eminim." Bu cümlelerdeki 'bir şans daha' kelimeleri dikkatini çekmişti. Bu Carla ile Ariana'nın hiç de iyi olmayan bir geçmişe sahip olduklarının kanıtıydı sanki.
"Şey... pekala," Bu sırada Ariana'yı gözlerinin ucuyla kibirli bir şekilde süzüyordu. "o halde eminseniz yeni sizindir." Omuzlarını silkti. "Pekala Ares çadırına dönebilirsin. Ve siz ikiniz hava kararıyor, Ariana'nın da çok iyi bildiği üzere kurallara uymak adına Olivia'ya bir an önce çadır bulsanız iyi olacak." Sonra meydana dönerek ellerini çırptı. "Hadi millet, hey, hadi! Acele edin! Saat dokuzdan önce herkesi çadırında istiyorum!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tehlikeli Güç
ChickLitArkadaşları ve üvey annesi ile yaşadığı sefil hayattan kendisini kurtarmak için başlangıçta evden kaçmak hiç aklında yoktu! Bu yüzden kaçtığındaysa nereye gideceği hakkında bir fikri de yoktu, ne bir akraba ne de bir dost. Kaçarken tanıştığı bir ge...