İşte buradayız. tekrardan bu parkta olmak çokgüzel. ‘Tekrar’ dedim çünkü buraya daha önceden bir kez daha gelmiştim. Bu çamların akan nehrin kokusunu, kuşların cıvıltısını ve arıların vılıztısını duymak… Tekrar yaşayabileceğim şeyler listesinin sonunda bile bunları, bu harika duyguları tekrar tadabileceğim yazmıyordur.
Yeni bir defter aldım, yazmak için yani, bilirsiniz yeni bir başlangıç için tertemiz ve bembeyaz sayfalar. Hayatımda bana eşlik eden yegane dostlarımdan bir tanesi boş ve yazılmayı bekleyen yapraklar. Diğer bir tanesi de kitaplar.
Bu doğa harikalarnın yanında oturmuş yazı yazarken aslında ‘ne kadar şanslıyım’ diye düşünmeden edemiyorum. Pekalayanımda kimse yok, yalnızım ama en azından daha mutluyum. Zaman içinde insanlara güvenmemeyi öğrendim.
Hayatım böylesine deli saçmasıyken beni ayakta tutan şey –dediğim gibi- okumak ve yazmak.Daha fazla okumak ve daha fazla yazmak…
Yanına küllü sarı tüylü bir köpek yaklaşınca Oliva yazmayı bıraktı. Çevre köylerde yaşayan köpeklerden birisi olduğu anlaşılıyordu. Köpeği sevmek için elini uzattığında başını aşağıya eğdi.
“Ah ne sevimlisin sen böyle.” Olivia okşamaya devam ettikçe kirli beyaz renkli hafif pembemsi karnını dönüyordu köpek.
“Mmh yemek ister misin? Hı?” Sanki köpek Olivia’yı anlıyor gibiydi. Çünkü yemek kelimesini duyunca tepki vermiş ve kulaklarını dikleştirip başını kaldırmıştı.
“Ah çok iyi. Tamam. Tamam bekle, çantamda bir yerlerde sandviçim olacaktı.” Köpeğin sarı tüylerini okşamayı bırakıp çantasından sandviçini çıkarttı. Kağıdını sıyırıp köpeğe bir kısmını böldü.
“Eğer seversen diğer yarısıda senindir ufaklık.” Olivia elinde kalan köfte-ekmeğin diğer parçasını köpeğe gösterirken bunları söyledi. Böldüğü parçasını ise daha henüz yavru gibi görünen köpe verirken köpek havladı ve kuyruğunu daha bir neşeyle sallamaya başladı. Bu onun teşekkür ediş tarzı olmalıydı herhalde. En azından Olivia öyle anlamıştı ki, “Önemli değil…” diyerek mırıldandı.
Minik kahkahalarının sesini kısık tutarken, önündeki sandviçini yiyerek daha çok içindeki köfteleri seçen köpeğe ‘Ufaklık’ demeye karar vermişti.
Ufaklık yemeğini bitirince elindeki yemeğin diğer parçasını da ona verdi. Hayvanları severdi, neyseki insanlar kadar korkunç değillerdi.
Olivia kolundaki saate baktı, hava kararıyordu saat altıyı geçmiş olmalıydı. Dijital ekrandaki 6.48 rakamlarını görünce telaşa kapıldı. “Kahretsin!” dedi, eve geç kalmıştı işte. Celia onun bu sorumsuzluğu hakkında bir yığın laf edecekti işte yine.
Olivia’nın babası vefat etmeden önce Celia ile evlenmişti, bu da ona kendisinin üvey annesi olma hakkını veriyordu. Henüz reşit olmadığı için Celia’nın yanında kalması zorunluydu.
Kendi annesi ise akıl hastanesinde tedavi görüyordu. Ondan umudu keseli uzun zaman olmuştu. Abisi ise- ah onun nerede olduğuna dair hiçbir fikri yoktu! Tanrı bilir neredeydi… Abisi evden kaçtığı gün küçük kız kardeşini unutmuştu ve onunla ilgilenmeyi bırakmıştı. Olivia bundan dolayı ona kızgındı, Celia ile kendisini evde tek bıraktığı için onu bir daha görmek dahi istemiyordu.
Hızla toparlanıp çantasına defterini tıktı. Ufaklık’a da veda ettiktan sonra bisikletini yasladığı ağacın kenarından çekti ve üzerine atladı. Evin yolunu tutarken yaklaşık on beş dakika kadar sonra bile hala eve varamadığı için kendi kendine söylenip duruyordu.
Aniden telefonu çaldı, telefonunu çıkardığında ekranda Celia’nın ismi görünüyordu.
“Efendim?” Aramayı açtığında, tedirgin sesi ile kendisine bağırmaması için sessizce dua ediyordu.
“NERDESİN SEN?!”
“Ormanda biraz hava alıyordum.”
“Orman mı? Seni aptal! Daha ne kadar daha o ormanda kalmayı planlıyorsun?”
“Yeteri kadar.”
“O halde geceyi de orada geçirmek isteyebilirsin.”
“Ne?”
“Senin için yeterli olur mu?”
Telaşa kapılmıştı, “Hayır, dur kapatma-“
“Oh, ‘hayır’ mı?”
“Onu demek istememiştim…”
“Anlaşılan bir gececik sana yeterli gelmiyor ha küçük Robinson?” sorusunun cevabını beklemiyecekti bile, telefonu az sonra kapatacağından adı kadar emindi.
“Bak, yoldayım, az sonra orda olurum…” hızlı hızlı konuşuyor, telefon suratına kapanmadan önce diyebileceği kadar çok şey demek için çabalıyordu. Hep böyle olurdu zaten, o kadın diyeceğini dedikten sonra Olivia’nın açıklamalarını dahi dinleme gereği duymazdı. “Celia, lütfen! Tanrı aşkına bu halde geceyi hiçbir yerde geçiremem-“ Ancak daha cümlenin ortasındayken telefon kapanmıştı ve Olivia telefonun rahatsız edici bip bip sesleriyle baş başa kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tehlikeli Güç
Chick-LitArkadaşları ve üvey annesi ile yaşadığı sefil hayattan kendisini kurtarmak için başlangıçta evden kaçmak hiç aklında yoktu! Bu yüzden kaçtığındaysa nereye gideceği hakkında bir fikri de yoktu, ne bir akraba ne de bir dost. Kaçarken tanıştığı bir ge...