Doktor olan Nihan annesinin ölümüyle birlikte babasının ruh sağlığını yitirdiğini biliyordu. Her şey ağaç kabartmalı bir yüzüğü tutmasıyla başladı 1965 senesine giden Nihan Genelkurmay başkanının oğlu Demir Çakırer ile tanıştı..
❝Geçmiş kaybolmadı, geçmiş insanların yüreğinde bir sızı olarak kaldı.❞
Kaybolalım/ V.2 Tuna Hizmetli 🌑
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Kibar davranışlar her zaman dikkatimi çekerdi. Bir erkeğin zarif oluşu eski zamanda bile göz dolduran şeylerden biriydi. Müzik son bulunca önümde bana baş selamı veren genç adama baktım. "Muazzamdı." Derken tek elimi tutup diğer eliyle beraber avcunun içinde bir süre tuttu. "Sizi bir daha ne zaman görebilirim?"
"Sanırım pek mümkün değil gibi." Bunu dediğimde gözündeki ışıltı kaybolmadı fakat dudakları biraz aşağı düştü.
"Eminim bir yerlerde karşılaşabiliriz." Dedikten sonra elimi bıraktı. Misafirlerin yanına doğru ilerleyen genç adama baktım bir süre. Daha sonra ailenin bulunduğu masaya gittim.
"Kız Nihan sende de ne cevherler varmış koskoca bakanın oğlunun iki dakikada dikkatini çektin." Diyen Nermin yengeme şaşkınca baktım. O patavatsızlığın vücut bulmuş haliydi.
"Ne bakanı?"
"Sanayi bakanının oğlu avukattır kendisi." Bunu duyduğuma şaşırıyordum. Varlıklı ailelerin olduğu eski bir zamana düşmüş olsam da kabineye bu kadar yakın olduğumu bilmiyordum. 29'uncu Türkiye Cumhuriyetinde bakanların bile katıldığı davette yer alıyordum. Bulunduğum yerden bir süre salondaki yüzleri izledim. Her yüz geçmişte kalan anılarla dolu işaretleri sezdiriyordu. Yüzünde kahkahalardan çizikler oluşan insanlar, hüzünle yere düşen gözler, kibirle koltuklarını kabartanlar daha niceleri vardı.
Etrafa bir süre daha baktıktan sonra başkanın salonun ortasına doğru yürüdüğünü gördüm. Bu tarihi bir andı ve bu ana kesinlikle şahit olmam gerekiyordu. Başkanı daha net görebilmek için birkaç adım öne atıldım. "Sevgili yandaşlarım," diye başlayan cümlesi çok iyi bir yere gideceğe benzemiyordu. "Siz halkın en nadide parçalarısınız." Bu da ne demek? Halkı ve bu insanları ayıran şey neydi başkanın gözünde?
Başkanın kurduğu cümleler onu her an ipe götürebilecek derecedeydi. "Şimdi yüzlerinize bakıyorum bu ışıldayan yüzlerin yanımda olduğunu görmekten gurur duyuyorum.." konuşmasına devam edecekken kulağına doğru fısıldamak için eğilen korumasına baktı salondaki herkes. Kulağına eğilen adamın konuştuklarını duyduktan sonra dehşete düşer gibi oldu fakat daha sonra kendini aniden toparladı. "Hepinize afiyet olsun, iyi eğlenceler." Sonunda işaret ile şarkıyı çalmaya başlayan orkestraya şaşkınca baktım. Herkes korku içerisinde fısıldaşırlarken başkan salondan kimsenin dikkatini çekmeden kaçmaya çalışıyordu. Bu kalabalıkta bunu başaracağını sanmıyordum.
Başkanın çıkacağı kapıyı anlamak için bir süre korumaların hareketlerini izledim. Çıkacağı kapı korumalar tarafından işaret edildikten sonra başkan korumalarıyla kapıya yöneldi. Başkan elinde içkisiyle her şey yolundaymış gibi misafirlerle konuşuyordu. Misafirlerin yanından ayrılınca sakin adımlarla kapıya doğru yürüdü. Hiç durmadım içimdeki his onları takip etmemi söylüyordu. Korumaların sonuncusu da kapıdan çıktıktan bir süre sonra kapıyı araladım. Başkanın gittiği yöne doğru onları takip ettim. Sarayın hiç bilmediğim bir kısmına girdiğimde gözlerimi alamadım burası gizli bir geçitti. Her yeri rutubet kokan, sarmaşıklarla dolu bir geçite girdiklerinde midemin kokudan çalkalandığını hissettim.