1.1

11 4 0
                                    

Bayramda bölüm atamadığım için kusura bakmayın ballarımm. 💖

"Hadi be kızım. Bir hırkayı alıp getirmek bu kadar zor olmamalı." dedim sesli bir şekilde kendi kendime.

Alyaların evinin önündeydik. Her gelişlerinde olduğu gibi, müstakil bir ev kiralamışlardı.
Pikniğe gidecektik ikimiz. Babalarımız iş gezisindeydi. Annem de bugün uçuşu olduğu için eve gelemeyecekti.

Her şey hazırdı, yükseltili bir yere gideceğimiz için akşama doğrh rüzgârın bizi hasta etme olasılığı vardı tabi. Bu yüzden Alya ikimize de hırka getirmeye eve gitmişti. Ben de onu sürücü koltuğunda oturmuş arabada beklerken kavruluyordum sıcaktan.

Oraya giderken arabayı ben kullanacaktım. Akşama doğru gelmeyi planlıyorduk. Görme problemim olduğu için akşam dönerken ise arabayı Alya kullanacaktı.

Alyayı evden çıkarken gördüğümde derin bir nefes almaya çalıştım. Bu sıcakta arabada durmak gerçekten bir işkenceydi.

Alyaysa kahverengi ve geniş bukleli duran saçını savurup evin kapısını kitledikten sonra arabaya doğru yürümeye başladı.

"Çok beklettim mi?" Sonuna kadar açık olan camdan kafasını uzatınca gülümsedim.

"Yok, iyiyim. Sadece biraz kavruldum."
Hızla arabanın arkasından dolanıp yanıma oturdu ve kapıyı çekti. Daha sonra benim gibi emniyet kemerini bağlayıp heyecanla bana döndü.

"Gidebiliriz."

Gülümsedim. Yolda giderken sevdiğimiz şarkıları açıp açıp söyledik.
Benzin istasyonuna uğrayıp yolda giderken içimizi serinletmek adına soğuk çay aldık ve tekrar yolculuğumuza devam ettik.

                              🍀

Yaklaşık bir buçuk saatlik yolculuktan sonra eşyalarımızı piknik alanına taşıdık. Her şeyi yerleştirir yerleştirmez nefes nefese bir şekilde önümüzdeki göl manzarasına baktık. Büyülenmemek elde değildi.
Çok güzel bir yerdi burası. Arabayı taşlık alanda her ne kadar zor park etmiş olsam da gölün bittiği yerin ilerisinde kumluk alan vardı.

Kamp sandalyelerimizi açıp göl manzarasına doğru çevirdik. Önümüze açtığımız masaya, hazırladığımız yemekleri çıkarıp öğlen yemeğimizi yapmış olduk, bol bol fotoğraf çekindik. Uno oynadık ve bisiklet sürdük. Kısacası bizim için çok güzel bir gündü.

Tâ ki ikindi vakti, kolyemi gölün kenarında kaybedene kadar. O kadar fazla taş vardı ki, o kolyeyi bulmam imkansız sayılırdı.

"Boş ver kanka yenisini alırım sana, çokta önemli değil." dedi üsteleyerek.

"Olmaz Alya, o ilk hediyendi senin bana. Asla kaybetmeyeceğim diye yemin etmişliğim var."

"Kızım ne saçma yeminler ediyorsun çarpacağım iki tane."

Sıkıntıyla ofladım. O kolyeyi bulmada kararlıydım. Bulmam lazımdı. O ilk ve (sanırım) son dostumun, Alya'nın bana hediyesiydi.

Saçlarımı omzumun arkasında elimle tutarken, bir yandan da girintili çıkıntılı taşların aralarına bakıyordum.

Hava kararmaya yüz tutmuştu ve hâlâ bulamamıştık. Artık görüş alanımız kısıtlanıyordu. Karanlıktan dolayı göremiyorduk bir şey. Az daha aradıktan sonra gölün çok yakınında,
taşların arasında parlayan bir şey gördüğümde hızla eğildim ve taşların arasına elimi daldırdım.
Gölün çok yakınındaydım, bu yüzden taşlar ıslak ve kaygandı. Kolyeye uzandım ve zorla alarak kalktım.

"Alya! Kolyeyi bul-"

Beş-altı metre ilerimdeki Alyaya sesleniyordum ki, ayağımın altındaki taş kaygan olduğu için ayağım kaydı, ayağımı burkarak sertçe göle düştüm.
Elbisemin dizlerime kadar gelen kısmı ıslanmış ve kirlenmişti.

ŞANS MELEĞİM // Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin