[M]
umarim smut sessizligine sebebiyet vermezsiniz, bende hevesle bolum yazmaya devam ederim ❤️💔
***
hyunjinden
sabahın erken saatlerinde her zaman olduğu gibi evden çıkıp minho'nun evine doğru yol aldım. bir hafta önce gece azgınlığı ile yazdığım mesajları bugün okuyunca hasta numarası falan yapmak istemiştim ancak minho'nun ne derece bir manyak olduğunu bildiğimden hiç girişmemiştim o yola. bir hafta boyunca hiç konusmamistik ve o gecenin sabahından itibaren hiçbir aramasına dönüş yapmamış, utanmıştım. bugün de gitmezsem artık evime falan gelir kontrol ederdi hasta adam.
şuan kapıdan beni alan siyah arabanın içinde yoldaydım ve elimde açtığım mesajlar ile minho'nun nasıl yüzüne bakacağımı düşünüyordum. evet, yazdığım şeylerin arkasındaydım ve pişman değildim fakat utanıyordum da. ayrıca minho benimle oynamayı seviyordu. onun eline malzeme vermiştim.
bir yarım saatin ardından sonunda büyük eve ulaştığımızda derin bir nefes aldım. her zaman geldiğim saatten biraz daha geç bir saatte gelmiştim bugün. saat on'a geliyordu. belki de minho'nun on gibi uyanıyorum demesinden cesaret almıştım. zaten işim de öğlendi. sabahın köründe kalkmam her zaman mantıksız gelmişti.
eve adım attığım anda gördüğüm bayan jiu ile gülümseyip selamlaştım. "günaydın jiu anne."
"günaydın hyunjin oğlum. aç mısın bir şeyler yedin mi? birazdan sofrayı kuracaktım gel istersen. bay lee seni sorun etm-"
"hayır hayır!" cümlesini bitiremeden korkuyla onu reddettiğimde sesimi yükselttiğimu fark edip durdum. "yani hayır, gerek yok yedim bir şeyler." yememiştim, kurt gibi açtım.
"inanayım mı?"
"inan, inan."
şöyle bir beni süzüp ikna olmuş gibi 'peki madem' demiş ve henüz sofrayı kurmadığı için aceleyle mutfağa yönelmişti. ucuz atlattım denilebilirdi.
bayan jiu'yu atlattıktan sonra elimdeki malzemeleri odama bırakmak adına odalarımızın bulunduğu kata yöneldim. minho hemen karşı odamda olduğu için sessiz hareket etmeliydim. parmak uçlarıma basa basa odamın önüne geldikten sonra derin bir nefes aldım ve içeri girip çantamı ve ceketimi bıraktım. şimdi yapmam gereken -en azından ders saati gelene kadar- bütün gün bu odadan çıkmamaktı.
***
saat üçe geliyordu. dersim birazdan başlayacak ve beş gibi bitecekti. şuana kadar minho hiçbir sorun çıkarmamıştı. yavaş adımlarla odamdan çıkıp yuin ile dersimizin olacağı dersliğe girdim. bir on veya on beş dakika sonra da yuin geldi ve dersimiz başladı. gerçekten hızlı öğrenen bir kızdı. alfabeyi sökmesi sadece iki haftasını -yani dört gün- almıştı ki japon alfabesine göre bu oldukça iyi bir skordu. bugün de kelime ve cümle kurmaya başlamıştık.
"şimdi biraz alıştırma yapalım." elimdeki kitaptan bir sayfa açıp onun seviyesine uygun güzel bir alıştırma bulmuştum. "bunu bitirmek için on dakikan var tamam mı. acele etme, bitirirsin zaten. on dakika sonra birlikte kontrol edeceğiz."
"tamam oppa!" yuin'in onaylamasıyla gülümseyip geriye doğru yasladım. gözlerimi kapatıp dinlendirmeliydim.
ancak bir şey vardı.
neden izleniyormuş gibi hissediyordum ki?
aniden gelen hisle hızla gözlerimi açıp etrafıma baktım. bay lee, yani minho'nun bizim derslerimizi izlemek için yaptırdığı küçük bir alan olduğunu biliyordum. ancak yerini henüz bilmiyordum. gözlerimle koca odayı taramaya başladım. hislerim kuvvetli olduğu için 'geçer, geçer' diyememiştim. izlendiğimden emindim.