25.BÖLÜM

13.1K 672 100
                                    

Yine ben yine ben yine ben:))

Keyifli okumalar çiçeklerim...

🤍

Yorgun gözleri sesin sahibine döndüğünde hırçın nefreti koca bir boşluğa dönüştü. Ufacık bir duygu kırıntısı bile kalmadı. Birkaç saniye sonra ise daha fazla bakmayıp yeniden sahiplendiği nefretiyle çevirdi bakışlarını asıl kişiye.

"Sen." deyip göğsünü şişiren zoraki nefesiyle devam etti. "Sen önce bana yaşattıklarının bedelini ödeyeceksin Behram ağa." Onca zaman ben dahil herkesin aradığı ama bulamadığı Keje, tükenmişçesine görünen bitkin bedeniyle zar zor karşımızda duruyordu şuanda. Fakat hiç kimseden tek bir kelime dahi çıkmıyordu, ya da çıkamıyordu.

Bunca zaman ortada yokken buraya nasıl, ne şekilde geldiği sorusu zihnimde dolanıp durduğunda bambaşka bir soru daha peydah oldu hızlıca. Bedel dedi, bana yaşattıklarının bedeli. Bahsettiği şey neydi hiçbir fikrim yokken şaşkın halimden sıyrılıp havadaki elimi indirerek ona doğru döndüm tamamen.

Benden sonra kalan silahlarda inip tüm bedenler ona dönerken o hâlâ tek bir kişiye bakıyordu. Bir an olsun sekmeden ona bakan şaşkın kahve gözlerin içine bakıyordu. "Bu da ne demek oluyor şimdi?" diyerek tüm sessizliği bozan Ragıp ağa hiç kimseden bir cevap alamazken gözlerim hedefinden şaşmadı.

"Bu kızın burada ne işi var Afran?" deyip bir kez daha suçlar vaziyette sorulan sorusuyla gözlerimi ardımda kalan Ragıp ağaya çevirdiğimde diğer gözlerde üzerime çekildi beraberinde. Üstüme yıktıkları onca şeyi hazmedemeden bir yenisini daha yıkmak  için hazır ola geçmişlerdi hiç zaman kaybetmeden.

Ne diyeceğim bende zaten belliyken ben diyemeden yeniden konuşan Kejeye dönmek zorunda kaldım tekrardan. "Madem bir hüküm bozulacak bugün, o vakit verdiğiniz bir hükmü daha bozun diye buradayım." Konuşurken titriyordu sesi, ama korkudan değil, gözle görülmemesi
imkansız olan halsiz bedeninden dolayı.

"Ne hükmünden bahsediyorsun sen edepsiz! Bir de utanmadan nasıl karşıma çıkarda böyle konuşursun sen!" İşaret parmağını sallayarak öne atlan Behramla ben de ona doğru adımlarken Aziz benden önce davranıp önüne geçti amcasının. "Çekil önümden Aziz, kimi kimden
koruyorsun sen!" diyerek sesini yükselttiğinde dizginlediğim öfkem kendini hazırlamaya başlamıştı yeniden.

Sanki o bıraksa biz izin verecekmişiz gibi Kejenin üstüne yürüyüp onu bastırmaya kalkışmıştı açıkça belli ettiği endişesi ile.

"Kimseyi koruduğum yok amca, bırak ne diyecekler, nasıl açıklayacaklar görelim." diyen Aziz'in yandan bakışın umursamazken gözlerimi milim oynatmadım. Aldığı cevap hoşuna gitmeyip yüzünün kasılmasına sebep olsada başını çevirip geriye adımladı Behram çenesini kasarak. Ve aynı hızla yeniden Kejeye dikti o yukarıdan bakan eğrelti bakışlarını.

Rengi solmuş yüzünde yandan keskin bir sırıtış var olup sönen Keje yutkunup bir kez daha konuştuğunda hâlâ bile yitmemiş olan şaşkınlıklara bir yenisini daha ekledi, hem de istekle. "Utanması gereken ben değilim Behram ağa. Gelin diye aldığın kızı kaçırıp namussuzluk etti diyerek bedel isteyen sensin."

Asıl sessizlik şimdi başlamışken çatılı kaşlarımla yanımda duran ağabeyime döndüm. Onunda kasılmış suratı benden tarafa döndüğünde ne diyeceğimi bilemeyip hırsla sessizleşen Behram itine döndüm. Bizden bir farkı yokmuş gibi hayretle Kejeye baktığını görünce aniden bu tarafa döndü bakışları. Tepkimizin ne olduğunu anlamak için mi yoksa bir atak beklediğinden mi bilmiyorum ama rengi çekilmişti yüzünün.

YAŞAM ATEŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin