Köyün Kilisesi

17 2 2
                                    

-İtalya'da bir köy, 1743-


CECILIA!

Bir kadının çığlıkları bütün köyü inletiyordu.

CECILIA!

Gece olmasına rağmen herkes sokaktaydı.

KAÇ,

Köyün ortasına dikilmiş olan bir haç ve önünde bağlanmış kadının etrafına sarılmış olan köylüler, bu cadı idamını zevkle izliyorlardı. Havada küfürler uçuşuyor bu kadına lanet okuyan kızgın köylülerden bazıları kadına çürük meyveler fırlatıyordu. Kadın ise canı için endişeli değildi, kalabalık içinde kızını arıyordu, Cecilia'yı.

KAÇ VE KENDİNE YENİ BİR HAYAT KUR!

Ben ise haberi alır almaz köyün ortasındaki ışık kaynağına koşuyordum, arkamdan teyzem bana yetişmeye çalışıp bağırıyordu.

"Cecilia! Buraya gel! Herkes anlayacak!"

Ben ise teyzemi dinlemiyordum. Annemin bağırışlarına doğru koşmaya devam ediyordum. Işık kaynağına vardığımda gözlerim doldu çünkü olanları anlayacak kadar büyüktüm o zamanlar, annemin son çığlıklarıydı bunlar. Kalabalığı kollarımla iterek en öne geçtim ve o anda köyün kilisesinin rahibi bana baktı ve bir kaç dua söyledi ardından gözlerimin içine bakarak annemin altında duran odunları ateşe verdi.

Korkuyla elimi öne uzatıp bir adım attım.

"ANN-"
Teyzem ağzımı kapattı ve beni kendine çekti.

-

Bu kabustan sıçrayarak uyandım ve derin bir nefes aldım. Annem acımasızca katledildiğinden beri bu rüyayı sık sık görüyordum. Bu olayın ardından 9 yıl geçmişti ama yüküm asla hafiflememişti, aksine içimde hiddetlenen başka duygular açığa çıkmıştı. İntikam alma arzusu. Artık 19 yaşındayım ve bir çocuk değilim, bir yemin ettim ve bu yeminimi tutacağım, annemi o çarmıha geren ve yakan kilise rahibini öldüreceğim.

Artık o köyde yaşamıyordum annemin ölümünden sonra teyzem benim için kocasını geride bıraktı ve İtalya'nın güney kısmında bir köye yerleştik. Kendimize yeni bir hayat kurduk. Büyüden ve cadılıktan olabildiğince uzak kaldık ve bir katolik gibi yaşamaya başladık, hatta teyzem bu role fazlasıyla kendini kaptırdığı için bir katolik adamla nişanlandı ve haftada bir kaç gün onun evinde kalıyor. Bense bu duruma sinir olmuyor değilim tabii, sonuçta bütün ailemizdeki kadınlar tanrıyı reddetmişti. Daha doğrusu Tanrı'ya kızgındılar, onlara göre Tanrı'nın varlığı sadece erkeklerin yararındaydı, ve bu düşünceleri yüzünden toplumdan dışlanmışlardı. Babamı ise hiç tanımadım. Annemin gayrimeşru olan çocuğu, yani benim yüzümden annemin hiç arkadaşı olmamıştı. Yanında olan tek kişi kız kardeşi yani teyzemdi. Babamı küçükken çok merak ederdim, her sorguladığımda ise annem tarafından babamın bir hata olduğu  söylenirdi.

O sırada kafamdaki düşünceler teyzemin seslenişiyle son buldu.

"Cecilia, kiliseye geç kalacağız!"

Gözlerimi devirdim ve çarşafı üzerimden çektim. Teyzem odaya girdi. Beni süzdü ve beyaz geceliğimle olduğumu gördü. Gözlerini açtı.

"Daha hazırlanmadın mı? Kevin dışarıda bizi bekliyor."

Gözlerimi devirdim.

"Teyze, sırf nişanlın katolik diye neden ben kilise seremonisine katılmak zorundayım?"

"Çok konuşma küçük cadı."

Gülümsedim. Teyzem bana bu şekilde seslenirdi. Hoşuma gidiyor doğrusu. Teyzem güldüğümü görünce tebessüm ederek,

"Sen şimdi inat olsun diye en açık kıyafeti giyersin, en iyisi ben seçeyim."

Gözlerimi devirdim ve yatakta oturup teyzemin bana kıyafet seçmesini bekledim. Giyindikten sonra teyzem ile nişanlısı Kevin'in yanına gittik. Kevin beni görünce baştan aşağı süzerek söyledi,

"Cecilia, tam bir kilise hanımefendisi olmuşsun. Senin böyle kıyafetlerin olduğunu bilmiyordum."

Teyzem güldü.

"Çünkü ben seçtim."

Kevin kilise içerisinde otoriter bir adamdı köyde esnaflık yapıyordu,maddi durumu oldukça yerindeydi ve teyzem onunla nişanlanarak stratejik bir hamle yapmıştı bir bakıma, tabii ona karşı bir şeyler hissetmiyor da değildi. Teyzem o kadar iyi Hristiyan rolü yapıyordu ki neredeyse onun bir katolik olduğunu düşünmeye başlayacaktım, yoksa gerçekten de öyle miydi? Bu düşünce beni sinirlendiriyordu, ihanet gibi geliyordu.

Kevin önümüzde, teyzemle ben de onun arkasından kiliseye doğru yürüyorduk. Teyzem Kevin'in duyamayacağı şekilde fısıldadı.

"Cecilia, o çatık kaşlarını düzelt. Kiliseye gidiyoruz, cenazeye değil."

"Teyze, ciddi misin? Bazen inancını sorguluyorum."

"Abartıyorsun. Hem sığınacak ve umut edecek bir şeyin olması o kadar da kötü değil."

Kaşları o kaldırdım, ve teyzem dediğinin farkına varıp bakışlarını yere indirdi. Katolik olduğunu itiraf mı etti yani? Yok hayır o kadar kolay olamaz.

Kiliseye vardığımızda seremoni çoktan başlamıştı ses çıkarmadan hemen arkada bir yere oturduk. Teyzeme fısıldadım,

"Geç mi kaldık?"

"Sayende."

Kevin fısıldaşmamızı duyup baş parmağını dudaklarına götürerek bizi susturdu. O sırada iki kolumu birbirine dolayıp rahibi izliyordum. Elinde bir incil vardı ve onu yüksek sesle okuyordu, sesi kilisede yankılanıyordu. Sesi çok rahatlatıcıydı. Ayrıca bu rahibi daha önce görmediğime emindim. Eski rahibe ne olmuştu? Kevin'a sordum.

"Kevin, bu rahip kim, yeni mi?"
"Baş rahipin yeğeni Augustus, kuzey italyadan gelmiş. Ama rahip olmak için oldukça genç gözüküyor."

Teyzem araya girdi,

"Ve de oldukça yakışıklı, rahip ama kendisi günaha sebep olabilir." Dedi ve kıkırdadı.

Gözlerimi devirerek rahibe döndüm. Teyzemin dediği gibi gerçekten de yakışıklıydı, kumral saçları koyu gözleri beyaz bir teni vardı. Boyu oldukça uzundu ama fazla iri değildi. Ama beni en çok etkileyen şey sesiydi.

O anda rahip başını kaldırıp duaları insanlara bakarak ezbere söylemeye başladı. Rahip tek tek herkese bakıyordu ve baktığı herkes ya boynundaki hacı öpüyor ya da ıstavroz yapıyordu, yani elleriyle vücudlarına haç çiziyorlardı. O sırada galiba bakış atma sırası bana gelmişti ama onun egosunu tatmin etme gibi bir niyetim olmadığı için hiçbir mimik göstermeden doğrudan rahibin gözlerinin içine baktım. Rahip bir anlığına durdu. Kaşlarını yavaşça çattı ve daha sonra duayı okumaya devam etti, gözlerimin içine bakarak.

Rahip bir anda sustu ve 2 saniye ardından dışarıdan bir çığlık sesi geldi.

Rahibin GünahıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin