8

40 12 59
                                    

Merhaba~~🙋🏻‍♀️🙋🏻‍♀️
Hoşgeldiniz~~

Başlamadan önce bir şey demek istiyorum; bölümlerin okunması çok iyi ama neden herkes hayalet?? Okuyan kişilerin neredeyse 10 tanesi falan oy atıyor, onlarında iki/üç tanesi yorum atıyor. Neden?? Okuyacaksınız lütfen hayalet olmayın, hayalet olacaksınız da lütfen okumayın. Yoksa bu ficte taslaklara gidecek. Kendim çalıp kendim oynayamam açıkçası. Diyeceklerim bu kadar.

İyi okumalar☘️

•••

Ve nihayet o gün gelip çatmıştı. Bugün hafta sonuydu! Onunla eskisi gibi vakit geçirecektik! Yani umarım...

Eskiden birlikte vakit geçireceğimizde ikimizde sabahtan uyanır, hazırlanır ve ikimizinde evinin tam ortasında bulunan aydınlatma direğinin önünde buluşturduk.

O yüzden sabah erken kalkmış, hızlıca kahvaltımı yapmış ve üzerime mavi yırtık kot pantolonumu onun üzerine de beyaz bir kısa kollu tişört giyip hızlıca o her zaman buluştuğumuz direğin önüne gelmiştim.

Dört yıldır konuşmuyor oluşumuzun verdiği ayrı bir heyecan vardı üzerimde. Bir yakın dost olamayacak kadar yabancı ama bir yabancı olamayacak kadar da yakın dost olan biriyle uzun süre sonra vakit geçirecek olmanın o heyecanı. O yüzden içim içime sığmıyor kalbim farklı bir ritimde hızlı hızlı atarak beni zorluyordu.

Çok geçmeden evlerinin kapısı açılmış ve o yavaşça dışarıya çıkıp doğrudan gözlerime bakmıştı. Unutmamıştı demek ki burayı...

Üzerinde aynı benim gibi mavi yırtık bir kot pantolon vardı, onun üzerinde de soft renklerle bulanmış kısa kollu bir tişört vardı. Dün soluk olan beyaz teni bugün güneş vurdukça daha da parlıyordu adeta.

Nihayet yanıma geldiğinde tam önümde durup güneşin yüzüme vurmasını engellemiş ve kapattığı güneş kadar sıcak bir gülümseme sunup "Günaydın." demişti, eskisi gibi...

Gülüşünün beni de gülümsetmesine engel olamayarak kısılmış gözlerim ve gülümsemem ile aynı onun gibi sıcacık bir "Günaydın." sunmuştum ona. Eskisi gibi...

"Kahvaltı yaptın mı?"

Sorusunu hızlıca başımı sallayarak yanıtlamış ve "Sen yaptın mı peki?" diye sormuştum. O da benim gibi başını sallamış ve "O hâlde ilk nereye gitmek istersin?" diye sormuştu.

Aklıma gelen fikir ile heyecanla gözlerine bakmış ve "Aslında bir yer var ama oraya en son gitmek istiyorum, o yüzden sen seç lütfen nereye gideceğimizi." demiştim.

"Pekâlâ. Çocukken annelerimiz bizi hep lunaparka götürürdü... Bu kez oraya annelerimiz olmadan gitmeye ne dersin? Sadece ikimiz..."

"Olur. Gidelim!"

Gitmiştik. Hatta güneşe aldırmayıp binebildiğimiz kadar çok oyuncağa binmiştik. Çarpışan arabalara binip birbirimizin aracına defalarca kez çarpıp kahkaha atmış, korku tüneline girip çığlıklarımızı serbest bırakmış, hız trenine binip adrenalini tüm hücrelerimizde hissetmiş, gondola binip bir Viking edasıyla eğlenmiş, aralarda dondurma ve içecek alıp mola vermiş, en sonda dönme dolaba binip batan güneşi izlemiştik.

Çok eğlenceliydi. Her şey. Her şey eskisi gibiydi üstelik. İkimizde dört yıllık o uzun arayı unutmuş, bir günlüğüne de olsa eskisi gibi doyasıya eğlenmiştik. Tek bir farkla; bugün annelerimiz yanımızda değildi, sadece ikimizdik...

"Evet, günün sonuna geldik, söyle bakalım, nereye gitmek istiyorsun?"

Lunaparkın çıkışına geldiğimizde sorduğu soru ile gülümseyerek ona dönmüş ve "Buz pateni pistine." demiştim.

Love Is You and It's True || ˢᵘⁿᵍʷᵒⁿHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin