"Evet ne söyleyeceksiniz bana bu kadar önemli? " dedim yerimde kıpırdanırken. Ayaklarım dünkü doğum günü partimden dolayı hala ağrıyordu. Yirmi yaşına basmanın heyecanı vardı hala üstümde. Her yıl yeni yaşıma girerken anlamlandıramadığım bir umut kaplardı içimi. Annem boğazını temizleyerek sözüne "Artık yirmi yaşına girdin, genç bir kadın oldun kızım." diyerek başladı. Babam devam ederek "Zamanını ve anlarını çok iyi değerlendirmeni istiyoruz, şuan yaşadıklarını yarın yaşama şansın olmayabilir biliyorsun." dedi. Babamın sözleri beni endişelendirmişti, kötü bir şey mi oldu diye düşünmeden edemedim. "Bugün yanımızda olanlar yarın olamayabilir. Biliyorsun ki deden birkaç ay önce vefat etti." diyerek sözlerine devam etti ancak gözleri dolduğunda annem babamın cümlesini tamamladı. "Deden seni çok seviyordu. Sen büyürken hep yanındaydı." dedi. "Ben de onu çok seviyordum." dedim desteklercesine. "Sana çok önem veriyordu. Bu yüzden de vasiyetinde şunu belirtmişti 'Çok sevgili torunum Ema'ya yirminci yaş günü hediyesi olarak kasabadaki evimi bırakıyorum." içimden "ne?" diye bağırdım ama dışımda gözlerim babama kaydı. "Ayrıca bu evi satmamanı ve sen ölene kadar senin üzerinde kalmasını da istemişti. Hiçbirimiz bunu senden alamayız fakat bizimle yaşamaya devam etmeni istiyoruz kızım." dedi babam. Şimdi anlamıştım neden böyle kötü bir haber veriyorlarmış gibi konuştuklarını. Okuldan mezun olduğumda, ilk araba sürmeyi öğrendiğimde, sayısız erkek arkadaş ve dost kazığı tecrübelerimde, ilk ve son iş günlerimde, karakolluk olduğumda ve daha birçok anımda yanımda olmayan ebeveynlerim, şimdi benden kalmamı istiyorlardı. Belki de yaşlılık sendromuna girmeye başlamışlardı kim bilir. Esasında bunu neden istediklerini hiç sormadım.
‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿
"Arkadaşımı bekliyorum." dedim sipariş verip vermeyeceğimi soran garsona. Telefonumdan saati kontrol etmeden önce göz ucuyla gelip gelmediğine bakındım. Saate bakınca buluşma saatine birkaç dakika kaldığını gördüm. Buluşma saatinden önce gelen kız her zaman ben olurdum. Bu da demek oluyordu ki beklemeye alışkındım. "Ve yine sipariş vermemişsin." dedi arkamdaki sitemkar ses. Kafamı çevirince gördüm ki sesi her ne kadar sitemkar çıksa da yine sıcak gülümsemesini yüzüne yerleştirmişti. Ayağa kalktım ve iki adımla yanıma geldiğinde sıkıca sarıldık. "Olmuyor böyle hep bekliyorsun beni sipariş için." dedi ayrılırken. Oturup "İçim rahat etmiyor sipariş verince." dedim gülümseyerek çünkü gülümsemesi bulaşıcıydı. Garson yanımıza geldi ve her zamanki gibi Rose benim yerime de konuşarak "2 çay alabilir miyiz lütfen?" dedi. Rose'u tanıdığımdan beri soğuk ve asitli şeyler içiyordu fakat bir araya geldiğimizde asla çay içmekten vazgeçemiyorduk. İşimden yok yere çıkarılınca dava açmak için Rose'u bulmuştum ve o günden beri sadece avukatım değil yakın arkadaşım olmuştu. "Anlat kızım, anlat hemen." dedi garson giderken heyecanla. Anlattım. "Ee ne dedin, kabul ettin mi?" diye sordu. "Bir hafta düşünmek istediğimi söyledim." dedim. Telefonundan kontrol etti "Ve bugün beşinci gün." duraksayıp devam etti "O halde karar vermiş olmalısın?" derken masaya yaslandı. Ben ise aksine arkama yaslanıp "Sanırım evet." dedim. Gözlerini kocaman açıp kafasını hızlıca yukarı aşağı sallarken küçük kız çocukları gibi gelmişti gözüme. Zaten bu sert görünüşünün altındaki o küçük çocuğu sadece benim ve nişanlısının görmesine izin veriyordu. "Gideceğim." dedim tek kelimeyle. "İşte benim kızım!" dedi coşkuyla. Kendi ayaklarımın üstünde durduğumu görünce hep bu cümleyi kurup beni gururlandırıyordu. Gülümseyip "Dün ufaktan eşyalarımı toplamaya başladım bile." dedim. "Açık konuşmak gerekirse bu kadar zamandır aileme katlanmış olmak beni çok yıprattı ve artık hayata atılmak istiyorum, yaşamayı öğrenmek istiyorum." derken ellerimle oynuyordum. Kendimi fazla anlattığımda ve açıkladığımda gözlerim dolardı hep, ben ise bunu saklamak için çabalardım. Yine o anlardan birindeydim ama neyse ki siparişlerimizle gelen garson beni kurtarmıştı. "Buyurun efendim." dedi çaylarımızı bırakırken. Yüzüne bakıp teşekkür etmek istediğimden bakışlarımı yukarı kaldırdım. Gözlerinin içine bakıp gülümseyerek teşekkür ettim. Kafasını eğip hemen geri döndü. "Göz bebeklerin mi büyüdü yoksa bana mı öyle geldi?" dedi bana doğru eğilmiş olan Rose. Hemen kafamı Rose'a çevirip "Saçmalama, tabii ki yanlış gördün." dedim, ardından aynı anda gülmeye başladık.
Derin sohbetimizin ardından evlerimize ayrılık. Neyse ki artık içimdeki huzursuzluk bir nebze olsun dinmişti. Eve geldiğimde kimse yoktu bende bu yüzden direkt odama girmiştim. Annemlerin bilmediği ve dikkat etmediği eşyalarımın da bir kısmını toplamaya başlamıştım. Aynı anda kafamdan kendi kendime de konuşuyordum. "Sence de biraz acımasızca değil mi, sonuçta onlar senin ailen" diyordu içimdeki ben. "İyi de bir aile böyle mi olur? Eline harçlık verip yüzüne bakmayarak mı ebeveyn olunur? Akşam yemekten sonra oturup sohbet etmeden mi aile olunur?" diyordum ve haklıydım da. İç sesim bazen anında taraf değiştirebiliyordu "Hayata atılman için güzel bir adım olabilir." demişti bu sefer. "Kesinlikle!" diyerek yükseldim. "Peki ama deden neden evini sana bıraktı? Senden daha büyük ve daha sık görüştüğü torunları olmasına rağmen hem de." Diyen iç sesim beni anında dondurdu. Çünkü bunu daha önce hiç dile getirmemiştim ve esasında bana yabancı cevaplar bulmaktan korkuyordum ama nereye kadar kaçabilirdim ki. "Dedem bana düşkün olmadığı halde neden evini bana bıraktı? Tamam aramız buz gibi değildi ama yine de dedem hakkında çok şey bilmiyorum. Babama ve anneme değil de bana, diğer kuzenlerime değil de bana." Kaşlarım istemeden çatılmıştı, hafızamı zorladım. "Bir, sadece bir defa gitmiştik. Evler dip dibeydi ama yaşayan çok kişi yoktu sanırım. Gittiğimizde birkaç çocukla oyun oynamıştım hatta. Ev dublexti." Ama daha fazla hatırlayamadım. Annem bana seslendiği an düşüncelerimden koptum ve topladığım valizi yatağımın altına sürükleyip ayağa kalktım. Odamın aralık kapısını açan annemle göz göze geldik. Hiç alışık olmadığım yüzü bana sıcak sıcak gülümsüyordu. Karşılık vermedim bu sefer. "Ne oldu anne?" dedim sesimi düz tutmaya çalışarak. "Geldin mi diye soracaktım yemek hazırlayacaktım ona göre." dedi her zamanki bozuk cümleleriyle. "Geldim ama tokum, akşam yerim." dedim. Odaya girerek kapıyı kapattı. "Kızım." dedi. Sadece baktım. "Kararını verip vermesen de sana çok alıştık, gitme." dedi. Anneme arkamı dönüp çalışma masama yaklaşırken "Yalnız kalabilir miyim?" diye sordum."Ema-", gözyaşlarım akmamak için savaş veriyordu. "Anne, lütfen." dedim hiddetle. Kapı sesi arkamdan geldi. Başımı kaldırıp ellerimle gözlerime rüzgar yaparak gözyaşlarımı bir kez daha yuttum.
‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿
"Yemek hazır!" diye seslendi annem. Neyse ki diğer eşyalarımın da kalanını toplamıştım. Odamın kapısını her ihtimale karşın kapatıp salona doğru geçtim. Babam çoktan masaya oturmuş haberleri izliyordu. Annem son tabağı da getirdiğinde yemeğe başlamıştık. Bir süre konuşmadan yemeğimizi yedik. Babam televizyondaki haber hakkında yorum yaptığı sırada annem de fikrini ortaya attı ve aralarında konuşmaya başladılar. Yaklaşık on dakika boyunca susmadıkları için iyice sinirlenmiştim, derin bir nefes alıp verdikten sonra "Ben gidiyorum." dedim sesli bir şekilde. Başarmıştım, susup bana baktılar. "Yarın adliyeye gidip işlemleri halledeceğim ve birkaç gün içinde de dedemin evine taşınacağım." dedim. Gözlerim hala ikiye bölmeye uğraştığım et parçasındayken. Lokmamı aldıktan sonra ifadelerine bakmak istedim. Hayal kırıklığına uğramış gibilerdi. İçeceğimin son yudumunu da içip "Afiyet olsun." derken masadan kalktım.
YOU ARE READING
Ev'den Misin?
General FictionKendi sorunlarından kaçmak için dedesinin miras bıraktığı eve taşınan Ema, bir süre sonra dedesinin ölümü hakkında şok edici bir gerçekle karşı karşıya kalır. Bu gerçekle yüzleştikten sonra dedesinin intikamını almaya karar verir ve aynı hedef için...