Bölüm 5

2 0 0
                                    

Aslında mektubun içinde yazanları az çok biliyordum. Beni sevdiğini anlatan cümleler, ev ile ilgili anılar falandı. Yavaşça mektubu açtım. Çalan zil beni durdurmuştu. Elimdeki mektubu tezgâha koyup kapıyı açmaya gittim. Kapıyı açtığımda uzattığı ufak saksıyı yüzünden indiren Amaro "Günaydın Ema!" diyerek gülümsedi. "Günaydın Amaro. Bir sorun mu var?" diye sordum. Sanki çok saçma bir şey söylemişim gibi yüzüme baktı. "Gelmem için illa bir sorun mu olmalı?" Bu sefer o sormuştu. "Hayır, da Olat'sız gelmene şaşırdım biraz." demiş bulundum. Parmaklarını saçlarından gezdirip boynunda durduğunda "Yani onunla yapışık ikiz değiliz ama istersen çağırabilirim." dedi. "Yok, sorun yok." derken elimle içeriye davet etim. Koltuğa oturduğunda "Kavga ettik." dedi tek seferde. "Çiftler arasında olabilir bazen, sebebi neydi peki?" dedim. Yüzüme bakıp "Sebebi çift olmamamız." diye cevapladı. Şaşırmıştım. "Nasıl yani?" derken kaşlarımı çatmıştım. Amaro kollarını göğsünde bağlayıp arkasına yaslandı. "Benimle açık bir şekilde flört ediyor ama ilişki konusunu açtığımda arkadaş olduğumuzu söylüyor." dedi. "Ben de bu durumdan sıkıldığımı ve beni yıprattığını söyledim. O da beni uzun zamandır sevip katlandığını ve başka kimsenin yapmayacağını söyledi." dedi ve bana baktı. Benden bir şey bekliyordu, şefkat. Aslında ben ikisini birlikte sanıyordum. İlişkilerinin bu kadar karışık olduğunu bilmiyordum. Yine de bana gelen kişinin Olatayo yerine Amaro olması şaşırtıcıydı. Ben buları düşünürken göz göze kaldığımızı fark ettiğimden boğazımı temizleyerek bakışlarımı kaçırdım. "Öncelikle daha yeni tanışmamıza rağmen bana güvenmene sevindim. Şimdi şöyle ki ben sizin ilişkinizi sadece şuan anlattığın kadarıyla biliyorum. Aslında bakarsan ben sizi sevgili sanmıştım." dediğim an sözümü kesti ve ayağa kalkarak "Bak, dışarıya bile öyle bir imaj çizmiş ama yok! Arkadaşız diyor ya!" dedi hafiften yükselttiği sesiyle. Ben de ardından ayağa kalktım. "Ben Olat'ı küçüklüğümden beri tanıyorum, dedelerimiz bile çok yakın arkadaş. Her şeyini biliyorum onun, üzüldüğünde, sinirlendiğinde ne söylediğini ve yaptığını. İlgi, sevgi ve güven de veriyorum, kendisi de söyledi kaç kere." dedi volta atarken. "Amaro." diyerek durmasını sağladım. Durdu ve bana baktı. Yanına gelip kafamı kaldırdım ve yüzüne baktım. "Aşk her zaman bir insanı tanımak, onunla yıllar geçirmek, iyi hissedip hissettirmek değildir. Zaten bu yüzden aşkın tanımı çok zordur ama sana şunu söyleyebilirim ki eğer bu aranızdaki şey aşksa, zaman içinde anlayacaksınız. Flört gibi davranması da, bence senden hoşlanıyor olabilir ama duygularından emin olmayabilir. Ne hissetmesi gerektiğini bilmiyor olabilir yani." dedim. "O zaman niye söylemiyor Ema? Ne hissettiğimi bilmiyorum desin, zaman istesin ama arkadaşız demesin." dedi kırgınlıkla. Bu sorusuna cevabım olmadığından "Sen ne hissediyorsun peki ona karşı?" diye sordum. Gözlerini yere indirip derin bir nefes aldı ve yanında durduğumuz tekli koltuğa oturdu. "Sevdim sevdalandım." dedi. Bu sorunu çözemeyeceğimi anladığımdan ben de derin bir nefes alıp "O zaman akışına bırak. Gelirse gel, duruyorsa dur." dedim. Hala yere doğru bakan kafasını onaylar şekilde salladı. Ortamı yumuşatıp konuyu değiştirmek için "Kahveni orta şekerli mi içiyordun?" diye sordum. Kafasını kaldırıp bana baktı ve teşekkür edercesine gülümsedi.

"Sonra annem beni taşırken sepetin altı kırıldı ve yere düştüm." dediğinde kahkaha atmadan duramadım. "Gülme o zaman çok acımıştı." dedi kendi de gülerken. "Tamam tamam." derken gülüşümü kısmaya çalıştım. "Neyse ki ertesi gün eve döneceğimiz için mutluluktan acı pek aklıma gelmemişti." dedi. "İyi bari." dedim karşılık olarak. "Aslında biliyor musun benim evim ve Olat'ın evi de bizim değil." dedi ciddileşerek. "Nasıl yani?" dedim çükü anlamamıştım. "Yani tapular bizde değil ama dedelerimiz burada yaşamamızı istedi. Vefat ettiklerinde miras olarak bırakmayı düşünüyorlarmış." dedi. "Hım." dedim uzunca. O an aklıma dedemin ve arkadaşlarının fotoğrafı gelmişti. Fırsattan istifade ederek "Dedenin adı neydi bu arada?" diye sordum. "Kian. Senin dedeninki neydi?" dedi fakat ben soruyu duymamıştım. Dedemin resmindeki gülen adamlardan biriydi. Dedelerimiz eski arkadaşlar mıydı? O anda Amaro'nun telefonu tekrardan beni kurtararak çaldı. Telefonu cebinden çıkardığında ekrandaki Olat yazısını gördüm ve Amaro'ya baktım. Önce gülümsedi ve sonra bana baktı. "Aç hadi." derken gülümsedim. Sanki onayımı bekler gibi anında açtı ve heyecanla konuşmaya başladı. "Nerede miyim? Ema'ya vermemi istediğin çiçeği getirmiştim." dediğinde bana baktı. Olat bir şey söylediğinde Amaro'nun göz bebekleri büyümüştü. "Tabi zaten işim bitmişti hemen geliyorum." dedi ve hızlıca görüşürüz diyerek telefonu kapattı. "Beni çağırıyor." dedi sırıtarak. "Bekletme kızı." dedim desteklercesine. Aniden yaklaşıp kısaca sarıldı "Çok teşekkür ederim Ema." dedi ve ayağa kalktı. "Lafı bile olmaz." dediğimde kalkmamı bile beklemeden kapıya gidip "Görüşürüz!" dedi ve çıktı.

Amaro'nun beni bıraktığı yerde oturuyordum bir süredir. Dedemin fotoğrafındaki adamlardan biri Amaro'nun da dedesi idi. Dedelerimiz yakın arkadaşlardı. Ben Kian amcayı ismen de olsa biliyorsam Amaro da benim dedemi biliyor olabilir miydi? Belki de fotoğraftaki diğer adamlardan biri de Olatayo'nun dedesiydi. Çünkü Amaro dedelerinin çok yakın arkadaş olduklarını söylemişti. Benim asıl merak ettiğim ise Mauro amcaydı. Bunları düşünürken gözüm tezgâha bıraktığım dedemin mektubuna ilişti. Bilmem gereken şeyler olmalıydı. Çalan telefonum beni ayılttı. Arayan tabii ki Rose'ydi. "Acaba neden son fotoğrafta birlikte değiller?" diye sordu ben her şeyi anlattıktan sonra. "Bilmiyorum ve şu mektup kafamı karıştırmaya, bir yandan da beni korkutmaya başladı." dedim. "Açmayı düşünmüyor musun?" diye sordu ilgiyle. "Sence ne yapmalıyım?" derken başımı ovuyordum. "Bence açmalısın." dedi. Cevap vermedim. "Hem aradığın cevaplar belki de o mektubun içindedir." derken haklı olduğunu biliyordu. "Haklısın sanırım, açacağım." dedim aynı anda ayağa kalkarken. "İşte benim kızım! Haberlerini bekliyor olacağım." dedi gururla. "Haber ederim. Görüşürüz!" dedim ve o da görüşürüz diyince telefonu kapattık. Sanki telefonu kapatmamı bekler gibi kapının zili çaldı. İlk başta açmak istemedim ama tezgâhın başına gittiğimde zil tekrar çaldı, oflayarak kapıya gittim. Kapıya yaklaşınca "Kim o?" dedim fakat cevabı beklemeden kapıyı hızlı bir şekilde açtım. Karşımda koyu kahve saçlarının altından mavi gözleriyle bana bakan biri vardı. "Merhaba!" dedi yumuşak ve naif sesiyle. "Size de. Ne vardı?" dedim bir çırpıda. "Ben Dimas." diyerek elini uzattı. Gözlerine baktım ve en derinde bir kıvılcım fark ettim ama ne olduğunu anlayamadım. Bakışlarımız buluştuğunda genişçe gülümsedi ve benim bütün sinirim o an eridi, resmen büyülüydü. Daha fazla vakit kaybetmek istemediğimden uzattığı elini sıktım. Dışarıdan sert duran elleri tuttuğum an yumuşamıştı sanki. "Ben de Ema." dedim gülümseyerek. Elini çektiğinde sesli olarak güldü ve "Evet biliyorum." dedi. Bulaşıcı gülümsemesine karşılık bende güldüm ama dediğini yeni fark etmiştim. Kaşlarımı çatarak "Ne?" dedim. Ciddileştiğimi görünce o da ciddileşerek boğazını temizledi ve "Evet biliyorum dedim." dedi sanki duymamışım gibi. "Hayır, yani nasıl biliyorsun?" diye sordum. "Mektubunu okumadın mı?" dedi bir kaşını havaya kaldırarak. "Okumak üzereydim aslında ama sen nerden biliyorsun? Hiçbir şey anlamadım ben." dedim. "İçeride konuşmamız daha iyi olur aslında." dedi. Omuzlarımı çaresizce indirip kaldırarak "Gel bakalım ajan." dedim ve içeriye davet ettim. İçeriye girerken kahkaha atmaktan çekinmedi. Ben kapıyı kapatıp arkasından içeriye girerken sanki kendi eviymiş gibi kendini koltuğa attı, beyefendi bir şekilde. "Şimdi sadece mektubu okumam mı gerekiyor?" diye sordum. Kafasını evet anlamında sallamak ile yetindi. Dönüp mektubu aldım. “Deden yani Manu amca her şeyi mektubunda açıkladı.” dedi aniden. Dede neler yapıyorsun dedim içimden ve hızlıca arkamı dönüp “Dedemi nereden tanıyorsun ki sen?” diye sordum. “Dedemden tabi ki.” dediğinde aklıma fotoğraflar gelmişti. “Deden kim? Yani adı ne?” derken yaklaştım ona. Arkasına yaslanıp. “Mauro.” dedi ve beni mahvetti. Hemen yanındaki boşluğa oturarak mektubu açtım ve okumaya başladım.

Ev'den Misin?Where stories live. Discover now