Bölüm 4

5 0 0
                                    

Yaklaşık bir buçuk saatlik yürüyüşümün ardından eve geri dönmüştüm. Bir buçuk saatin yarım saati burada yaşayanlar ile sohbetimdi zaten. Kasabanın biraz dışında yaptığım yürüyüş gayet keyifli geçmişti. Kasabanın içi de dışı da sakindi ve ben giderek buraya alışıyordum. Eve geldikten sonra bir duş aldım ve ardından akşam yemeğimi de yapıp yedim. Artık kıyafetlerimi dolaplara yerleştirmemin zamanı gelmişti. Yukarıya çıkarak yatak odasına girdim. Taşınalı henüz iki gün olmasına rağmen kıyafetlerim dağılmıştı, valizden bulması zor olduğundan çoğu etraftaydı. Dolapları ve çekmeceleri açtım. Gardrop 4 kapaklı olmasına rağmen çok raflıydı ve bir kısmında askılık vardı. Elbiselerimi ve gömleklerimi askılığa koydum. Kalan tişörtlerimi ve pantolonlarımı da katlayarak raflara dizdim. İç çamaşırlarımı ve çoraplarımı ise çekmecelerden birine yerleştirdim. Makyaj masasını da makyaj malzemelerimle kapladım çünkü zaten çok yoktu. Kişisel eşyalarımı yani anı kutumu, günlüklerimi ve diğer birkaç kitabımı da boş kalan çekmeceye koymayı karar vermiştim. Çekmeceyi açınca arkada bir kutu olduğunu fark ettim. Kutuyu alıp inceledim, pürüzsüz ve sert bir yapısı vardı. Kancayı çevirip kapağını açtım. İçerisinde katlanmış kâğıtlar, fotoğraflar ve gül şeklinde bir kolye vardı. İlk olarak fotoğrafları alıp incelemeye başladım. İlk fotoğrafta iki genç adam vardı, birkaç saniye içinde birinin dedem olduğunu anladım. Fotoğrafın arkasını çevirdim. "Mauro, Manu" yazıyordu ve bir tarih ile not atılmıştı. "1 Ocak 2016, Yeni başlangıçlar..." Tekrar ön yüzünü çevirip tanımadığım o yabancı adama baktım. Dedeme çok benziyordu. Yaşlılığı da benziyor muydu, hâlâ yaşıyor olabilir mi diye düşünmeden edemedim. Fotoğraf destesindeki bir sonraki fotoğrafı aldım ve baktım. Bu sefer dört kişilerdi. Biri dedem ve biraz önce adını öğrendiğim Mauro'ydu. Kollarını birbirlerinin omzuna atmışlar ve otuz iki diş sırıtmışlardı. Dedem en başta durmuş kameraya bakıyordu. Mauro ise en sağda, sonda durmuştu ve kafası aşağıya doğru dönüktü, gülerken eğilmiş gibi görünüyordu. Dedemin yanındaki adam kafasını arkaya yatırmış haykırarak gülüyordu ve onun yanındaki bir diğer adam ise ona bakıyordu. Bunun da arkasını çevirip baktım, sırayla isimleri yazıyordu. "Manu, Giano, Kian, Mauro" Bu sefer tarih biraz daha eskiydi. "11 Kasım 2015" fakat bu fotoğrafta not yoktu. Sırasını bozmadan diğer fotoğraflara bakmaya başladım. Geri kalanlarda sadece üç tanesinde tarih vardı, ikisi yılbaşı tarihiydi. Birinde ise dördü de bir marketin önünde kollarını göğsünde bağlamış, yan yana dizilmişlerdi. Bunun tarihi ise "10 Kasım 2013" idi. Fotoğraflar nihayet bittiğinde ise kâğıtlara geçebildim. Bu evin tapusunun bir kopyası, bir marketin tapusu ve bir de el yazısıyla yazılmış bir not vardı. Tapulara hızlıca göz atınca marketin tapusunun dedemin değil de Giano ve Kian'ın olduğunu anladım. O zaman neden bu dedemde diye düşündüm ama cevabı bulamayacağım için üzerine düşmedim. Notta ise dedem ve arkadaşlarının birbirleri hakkında yazdıkları vardı. Ben son satırları okurken, farkında bile olmadığım dolu gözlerimden bir yaş düşmüştü. Dedem ve onunla yaşadığım anılar nasıl beynimden bu kadar hızlı silinebilmişti anlamıyordum. Anılarımızı çok fazla hatırlamasam da bildiğim çok iyi bir şey vardı, o da bağımızın çok güçlü olduğuydu. Sessizce biraz gözyaşı döktükten sonra kutudan çıkartmadığım kolyeye gözüm takıldı. Dedeme hürmetimden ve sevgimden ötürü kolyeyi alıp boynuma taktım. Altın kaplamaydı ve çok zarif duruyordu. Kâğıt ve fotoğrafları tekrar kutuya koyup kutuyu da çekmecelerin üstüne koydum. Kafamda dedemi ve arkadaşlarını düşünürken eşyalarımın yerleştirmesini bitirmiştim bu yüzden de yatağıma geçip uyumaya geçtim.

‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿︵‿

Kuş cıvıltıları ile başlamıştım güne. Kahvaltı için aşağı indiğimde, salonun penceresini açarak odayı havalandırmak istedim. Pencereyi açtım ve güzel havayı içime çekmek için pencerenin pervazına yaslandım, gözlerimi kapatarak kokuyu hissettim. Güzel çiçeklerin kokusu buruma gelince gülümsemeden edemedim. Sonra gözlerimi açıp etrafa baktım. Sağ tarafta birkaç kişi yürüyor ve iki kişi bir konu hakkında tartışıyorlardı. Çocuklar ebelemece oynayarak koşuşturuyorlardı. Gözlerimle çocukları takip ettiğim sırada iliklerimde korkuyu hissetmeme sebep olan eve gözüm takıldı. Biri kız biri erkek evin kapısının önünde konuşuyorlardı. Erkek olan kolları bağlı bir şekilde kafasını sallayarak kızı dinliyordu. Kız ise ellerini kullanarak bir şeyler anlatıyordu. Hatta konuşmanın ortasında durup benim evimi gösterdi. Kız bakmasa da erkek olan kafasını çevirip baktı. Göz göze gelince onun markette karşılaştığım sarışın çocuk Amaro olduğunu fark ettim. Tek kelimeyle konuşunca kız da dönüp baktı ve ben de kıza baktım. Aniden kız kolunu kaldırıp el salladı. Ben ise karşılık olarak sadece elimi kaldırdım. Kız hemen önüne dönüp Amaro'ya bir şey söyledi, arkasını dönerek evine girdi ve kapıyı yüzüne kapattı. Ben de biraz suçlu hissederek geri çekildim.

Kahvaltıdan sonra saat ikiye kadar boş oturdum ve bir şey yapmadım. Boş oturduğumdan dolayı erkenden acıkmıştım. Kalkıp mutfağa geçtim, dolabı açıp ne yesem diye düşünmeye başladım. O sırada zil çaldı. Gidip kapı deliğinden baktım ve gelenlerin sabah gördüğüm Amaro ve kız arkadaşı olduğunu gördüm. Açmadan önce boy aynasından kendimi kontrol ederek saçlarımı düzelttim. Kapıyı açtım. İlk olarak kıza baktım. "Merhaba! Rahatsız ettik kusura bakmayın ama tanışmak için geldik." diyen sıcakkanlı kıza cevaben gülümseyerek "Merhaba, sorun değil. Ben Ema." diyerek elimi uzattım. Elimi sıkarak "Memnun oldum ben de Olatayo ama çoğu bana Olat der." dedi. "Ben de memnun oldum." derken ellerimizi ayırdık. Olatayo Amaro'nun koluna dokunarak "Bu da Amaro. Ama siz zaten tanışmışsınız değil mi?" diye sordu bana kafasını eğerek. "Evet, ufak bir tanışmaydı." dedim açıklarcasına. "Bu arada sana kek getirdik ikram olarak." dedi elindeki kutuyu uzatan Amaro. Elindeki kutuyu alırken "Teşekkür ederim zahmet etmişsiniz." dedim ve Olatayo'ya baktım. "Yok canım ne zahmeti." diyerek samimi bir gülümseme verdi. "İçeriye gelmez misiniz?" diyerek davet ettim onları. Biraz düşünüp duraksadılar. "Bende tam çay demlemek üzereydim kek ile birlikte içeriz isterseniz." dedim. "Peki tamam o zaman." diyen Olatayo içeriye girmek için adım atan kişiydi. Kapıyı açarak geriye çekildim ve içeriye girdik.

"Demek dedenden miras kaldı burası." diyen Olatayo oturduğu yerden hayranlıkla odayı inceliyordu. Tekli koltuğa oturmuş olan Amaro da onaylarcasına kafasını salladı. Kahve makinesinden gelen ses ile yönümü tezgâha döndüm ve kahveleri fincanlara kattım. Çok oturmak istemedikleri için kahve içmeyi önermişlerdi. Ben de misafirperver biri olarak kabul etmiştim. Kahveleri servis ettikten sonra koltuğun diğer köşesine de ben oturdum. Salık bıraktığı kızıl saçlarını bağlamak için topladığında, saçlarının gizlediği kulağının arkasındaki kelebek kanadı şeklindeki dövmeyi görünce şok olmuştum. "Dövmen çok güzel, çok yakışmış." dedim hayranlıkla. Kafasını bana doğru döndürdü ve gülümsedi. "Teşekkürler. Amaro vermişti bu fikri." dedi. Ona dönünce gülümseyerek baktığını fark ettiğimden bende gülümsedim ve "Güzel seçim olmuş." dedim. Kafasını yavaşça indirip "Teşekkür ederim efendim." dedi. Biz bakışırken Olatayo boğazını temizleyerek dikkati üzerine çekti. Gülümsememi bozmadan Olatayo'ya dönerek "Bir ara ben de yaptırmak istiyordum fakat sonra vazgeçtim." dedim. "Neden?" diyerek harfleri uzatan Olatayo kaşlarını büzmüştü. "Hevesmiş." dedim tek seferde. "Belki tekrar yaptırmak istersin, eğer istersen ben sana fikir verebilirim sorabilirsin bana." dedi karşılık olarak. "Olur, sorarım." dedim. Bir süre daha sohbet ettikten sonra müsaade isteyip kalktılar. Olat'ı sevmiştim çok sıcakkanlı ve enerjikti. Amaro ise daha sakindi ama soğuk da değildi. Özellikle markette çok yardımsever bir davranış sergilemişti. Acaba çıkıyorlar mı diye düşündüm. Olatayo çok ilgi çekici biriydi ve eğer çıkıyorlarsa buna şaşırmazdım. Yine de hemen yakın olmamam gerektiğini bildiğimden, onlar ile ilgili soruları kafamdan silmiştim. Uyumadan önce Rose ile mesajlaştık ve ben gelişmeleri aktardım. Konuşmayı bitirince uyumaya geçtim. Rahat bir uyku uyumayı beklerken gece gördüğüm garip rüyalar başımı ağrıtmıştı. Sabah uyandığımda beynim patlayacak gibi hissediyordum. Güzel bir kahvaltının ardından çok etkili olmayan bir ağrı kesici hapı atmıştım. Zil çaldığında koltukta uzanıyordum. Zaten başım ağrıdığı için hızlı kalkmamaya özen göstererek kapıya yöneldim. Teşekkür edip kapıyı kapattığımda üstümde hala gerginlik hakimdi. Dedemin, eve taşındıktan sonra almamı istediği mektup gelmişti.

Ev'den Misin?Where stories live. Discover now