Davet

60 8 36
                                    

Telefonumdan rahatsız edici bir alarm sesi etrafa yayıldı. Ses rahatsız edici olsa da haber verdiği haber dünyanın en güzel haberlerinden biriydi.
Pazar günlerimin en güzel etkinliği.

Elimdeki kitabı kapatıp iki tane tekli koltuğun arasında duran beyaz sehpaya koydum. Yerimden kalkıp masama oturdum ve alarmı susturup hemen bilgisayarı açtım.  Sağ alt köşedeki saate baktım.
19.56

Bir yandan kucağımdaki mavi tüylü kuşu severken bir yandan ekrana kitlenmiş ona bakıyordum. Her bir hareketini dikkatle analiz ediyor, onun olmadığı skeçleri izlemeden geçiyordum.

Cenan'la tanışalı 3 hafta olmuştu. Ama bu 3 hafta bana enerjimi geri vermişti sanki.

Bir skeç bitti, diğeri başladı. Bu akşamki canlı yayın bitince eski bölümleri açtım. Her yeni skeçte ela gözlerini gördükçe keyfim daha da yerine geliyordu.
Ona neden bu kadar bağlanmıştım, nasıl bağlanmıştım bilmiyordum.
Beni kendine çeken ne var, onu da bilmiyorum.
Ona her baktığımda neden içimin kıpır kıpır olduğunu da bilmiyorum.

Bildiğim tek şey benim için çok değerli olduğu.

Bir skeç daha bitti ve zil çalındı. Başka bir tane açmak için elimi Gece'nin başından ayırdığımda sırtımda hissettiğim el ile öylece kaldım. İlk önce gözlerim, sonrada başım sağ omzuma döndü. Uzun, siyah ve eskisine göre daha çok duman çıkan tanıdık parmaklarını görünce rahatla bir nefes verdim.
Başka varlıklar da olabilirdi sonuçta.

O omzumu sıktı ve tüm gücüyle beni kendine çevirdi. Onu gördüğümde ağzım açık kaldı. Zifiri karanlık ve keskin hatları olan bedeni yerini dumanlı, hafif grileşmiş bir silüete bırakmıştı. Sanki...
Sanki yavaş yavaş uçuyor, yok oluyordu...

Şaşkınlığım geçince konuşmak için ağzımı açmıştım ki sözüm yarıda kesildi.
"Noldu sa-" o ince uzun parmaklarından birini yine dudaklarıma bastırdı. Olmayan yüzünden bile ne kadar sinirli olduğu anlaşılıyordu.
Artık konuşurken sesler de çıkartıyordu. Ama kelimeler değil, korkunç sesler. Onu daha da korkunç yapan buğulu homurtular.
Değişmeyen şey bu anlamsız seslerin yine aynı yerde hayat bulmasıydı.

Bende onu soracaktım Arif; Noldu bana? Naptın sen! NAPTIN BANA!

Gözlerim büyümüş, öylece kalmıştım. Ne diyeceğimi, ne tepki vereceğimi bilemedim. Siniri, çattığı kaşları, gözlerindeki alev bütün iliklerime işlemişti.
"B-ben... Ben bir şey yapmadım." diyebildim en sonunda.
Elini açtı ve çenemi tutup sıktı. Başımı kendi başına doğru kaldırdı.

Yalan söyleme! Senden başka kim yapacak? Ne içtin?

"Hiçbir şey! Beni suçlamayı bırak!"

Ne içtin Arif! Söyle!

Tüm heybetiyle karşımda yükseldi. Normalde cılız olan bedeni, şuan bir güreş şampiyonundan farksızdı.
Bir süre sessiz kaldım. Diyecek, yapacak bir şeyim yoktu.
Ben bir şey yapmadım.

Acımayla dolu bir kahkaha içimde yankılandı. Hayır bana değil, kendine acıyordu.

Gerçekten aptalım.

Tekrar yüzümü tek eli arasına aldı çenemden tutarak. Zaten parmaklarının ve elini uzunluğu bütün yüzümü kaplamaya yetiyordu.

Küçük hain. İlaçlarını içtiğini nasıl akıl edemedim en başından? Ben gidince ne olacak haberin varmı? Yapayanlız kalacaksın Arif. Yapayanlız! Sonra nolacak? Bunalıma girip kendini asacaksın. Waow ne kadar etkileyici bir hikaye!

Kırlangıç | ArCenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin