2

60 10 32
                                    

2. Bölüm: Kayıp Kolye

Selena Gomez - The Heart Wants What It Wants

Babası eve döndüğünde, içinde sevinç çığlıkları atıp kapıya koşan o çocuk olamadım. Aramızda her zaman görünmeyen buzdan duvarlar vardı; gazete başlıklarında yan yana görünen onlarca mutlu aile portresi bile gerçeği yansıtmıyordu. Babamın dönüşü, bu duvarların varlığını bir kez daha yüzüme sertçe çarparken, bir kez daha içimi sıkıp bunaltan duyguları uyandırdı.

Merdivenleri alelacele inerken çalışanları babamın gelişinin hayra alamet olmadığını birbirlerine gizlice söylerken yakaladım. Beni fark edince, hiçbir şey olmamış gibi her biri baş selamı verip ortalıktan kayboldu. Aşağı indikçe yoğunlaşan gergin hava bedenimi şimdiden ele geçirmeye başlamıştı. Babamın varlığı yalnız beni değil, evdeki herkesi etkiliyordu; bu da daha fazla gerilmeme sebep oluyordu.

Babam görüş açıma girdi. Tekli koltukların birinde oturmuş, başı önde elleri bağlı bir vaziyette annemlerle bir aradaydı. Ağır adımlarla yanlarına gittiğimde beni fark etse de kafasını kaldırıp yüzüme bakmadı. Abim, duruma el atmak ister gibi fısıltıyla bana seslenip yanına oturmamı işaret ettiğinde, öylece yanından geçip devam ettim.

"Baba neden bu kadar suskunsun, durum bu kadar ciddi mi?" Koltuğun arkasına doğru yaslanıp her birimizle ayrı ayrı göz teması kurdu.

"Şirket, yurtdışı ortaklarıyla imzaladığımız kârlı sözleşmelerden birkaçının feshedilmesiyle birlikte hatrısayılır bir miktarda mali zarara uğradı. Avukatlarımızla durumun icabına bakmaya bakmaya başladık." Üzgün ya da öfkeli olmaktan ziyade, düşünceliydi.

"Ne kadarlık zarar ettik?"

"Sekiz milyon dolar kadar." Birbirimize bakıp bir süre sessiz kaldık. Şirket işleri konusunda babam sektörün en iyisi olsa da daha önce böylesine bir zarara uğradığımızı hatırlamıyordum.

"Şimdi ne yapacağız, iflas mı ediyoruz?" dediğimde, babam sanki çok komik bir şeyden bahsediyormuşum gibi şuh bir kahkaha attı.

"Altanoğlu hiçbir zaman batmaz kızım, bunu herkes çok iyi bilir." Bu sözlerin altının boş olmadığının bilsem de, bir gün tüm bu imtiyaz dolu hayatın son bulma düşüncesi bile tüylerimin diken diken olmasına sebep oluyordu. Para biterse güç de biterdi, zirveden dibe vurmak en çok bizi yaralardı.

"Bu durumda bizim de yapabileceğimiz bir şey var mı peki?"

"Poyraz, yarından itibaren benimle şirketin başındaki işlerle ilgilenmek için geleceksin. Zarardan döndükten sonra da kendini şirkete alıştırmaya başla, belki erkenden dinlenmek isteyebilirim."

"Tabii, gelirim baba ama-" derken babam sözünü kesip koltuğun kenarındaki ahşaba sertçe vurdu.

"İtiraz kabul etmiyorum." Timur Altanoğlu cümlesini bitirdiğinde başka kimsenin yorumunu kabul etmezdi, para ve güç böyle bir şeydi. En büyük krizlerde bile sakin kalıp bir çözüm bulurdu bulmasına da, o çözümü bulana kadar yanındakilere kan kustururdu. Henüz üniversiteye bile başlamadığımdan şirket konusunda elbette benden ziyade abimi tercih ediyordu. Nasılsa sırf bu yüzden bile ona yılda tonlarca para dökerek işletme okutuyorlardı; böylece babamdan sonra koltuğa oturacak kişi belliydi.

Babam doğum günümü kutlamadı, belki de unutmuştu ama yanına gittiğimde aylar sonra karşısına geçmeme rağmen yüzüme bile bakmadığına göre beni özlememişti. Artık böyle şeylere üzülemiyordum bile; babamın enkazının toprağını üstümde taşımaktan yorulmuştum.

O YAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin