1.Bölüm

58 12 9
                                    

Öncelikle herkeze merhaba. Değerini görmesini istediğim bir kitap. Kalemime güvendim ama bakalım siz beğenicek misiniz :-) ❤

***

Kimin ne zaman vaktinin geleceği,kimin ne zaman hayatının biteceği veya kimin nasıl öleceğini hangi olaydan dolayı öleceğini kimse bilemez. Gâybı kimse göremez. Hayatımız veya hayatlar son bulduğunda artık bu dünyadaki bağımız kopmuş demektir. Oraya,bulunduğumuz bölgeye,yaşadığınız eve birdaha asla dönemezsiniz. Kalıcağınız tabut artık mahşer zamanına kadar sizin eviniz olarak kalır...

***

Babama veda edeli 14 sene oldu. 10 yaşımda başlayan serüvenim,16 yaşımda anladı kendim olmayı bana 20 yaşımda ise kendi ayaklarım üstünde durmam gerektiğini,kimseye güvenmemeyi öğretti bana.
Hayatın bana sapladığı bıçak darbeleri artarken hep aynı bölgeye değmesi yaralarımın dahada canımın yakmasına neden oluyor...

20 yaşımdan beri ciğerlerime üflediğim kara dal,kafaya diktiğim şaraplar bana ilaç gibi geldi. Oysaki bunlar zararlı maddelerdi.

***
Damla'nın isteği üzerine kendimi barda bulmam trajikomik bir olaydı. Ama şuan kafama diktiğim şarabın midemi bulandırmasına sebep olması ayrı bir olaydı. Giydiğim askılı mini elbise ve yüksek topuklularım dans etmeme izin vermezken,etrafta dönen lambalar ve loş ışık kör olmama sebep oluyordu.

Bu gece sarhoş olmak istemiyordum. Fakat şuan arayan kişinin ismini bile göremiyordum. Ve Damla da ortalıkta yoktu. Nerdeydi bu kız ?
Sanırım topuklularımı çıkarıp çıplak ayakla yürümem sorun olmazdı. Çünkü her an yere düşebilirdim. Kim olduğunu göremediğim kişi üst üste arıyordu ve bu durum canıma tak etmişti. "Alo?" dedim bıkkın bir sesle. "Doğa,benim gitmem gerekti. Emre kapıda bekletemezdim." ne diyordu bu kız ? "Ne diyon Damla sen ?!" dedim bağırarak. "Aşkım kapatmam gerekiyor. Öpüldün." dedi ve dan diye kapattı telefonu suratıma.

Bar masasına doğru yol alırken tekrardan telefonum çalmaya başladı. Ve yine kim arıyordu baksamda görmem nafile. Sandalyede yerimi alırken bir bardak portakallı votkayı yarılamıştım bile. Çalan telefonu açtım. "Efendim." dedim tiz bir sesle. "Kızım nerdesin sen bu saatte ?!" diyor kraliçemiz. Beni çokmu düşünüyordu ? O zaman üvey babamın yada başka bir tabirle melek yüzlü şeytanın bana daha 12 yaşımda iken bir sene boyunca uyguladığı şiddeti öğrenmesine rağmen susup 'Elimden bir şey gelmiyor.' diyen annemi söylüyor bunları."Çokmu seviyorsun beni ? Anne sıfatını bile sende görmüyorum be ! Gelmiş bana burda hesap mı soruyorsun sen ?! Şükürler olsun ki sizin yanınızdan da o Barış itinden de kurtulup siktirip gittim." dedim ve telefonu kapattım. Rimelimin aktığını hissediyordum. Lavabo ya gitmem gerekiyordu.

Ağlıyordum...Her gece babamın özlemini çekerken yine ağlıyordum. Özlüyordum...Ben babamı çok özlüyordum...Camdaki görünüşüm ne kadar berbat olsada pek umrumda değildi. Soğuk su ile yüzümü yıkadım. Anlamadığım şey annem barda olduğumu nereden biliyordu ? Damla söylemiş olamazdı. Annem ile aramda olan dargınlığı biliyordu. Bu konuyu daha fazla kafaya takmak istemiyorum.

Soğuk su birazda olsa bünyemi düzene sokmuştu. Az da olsa ayılabilmiştim. Ayakkabılarımı giyip lavabodan çıktım. Kızarmış burnum ve kan dolan gözlerim beni ele veriyordu. Ağladığım belliydi. Hızla bar sandalyesinde yerimi aldım. Bira ile günü sonlandıracaktım.

Sebepsizce yüzümün yanmaya başladığını hisettim. Telefonumun kamerasını açıp kendime bakacaktım ki karşı sandalyedeki siyah astarlı mini elbiseli ve bordo rujlu bir kadın "O telefonun kamerasını kapatıp uslu olsan sevinirim tatlım."dedi. Neden bunu dedi ne anladı bilmiyorum ama ben bu kıza birazdan dalacaktım bunu çok iyi biliyordum. " Senin ne haddine bana emri vâki yapmak ? " yüz hatları gerginleşen uzun boylu kahve rengi hareli ve sanırım göğüs kası bile olan bir adam araya girdi. "Siz kusura bakmayın lütfen. İyi akşamlar. " dedi ve kadını oradan uzaklaştırmaya çalıştı ama nafile. Hanımefendi kükredi "Kaya bırak ya ! Senin fotoğrafını çekmek onun ne haddine sen kim bu varoş kim ?!" patlamayı bekleyen bir bombaydım sanırım. "Sen varoş falan ne diyorsun ?! Haddini bil benim tepemi attırma! Hem ben niye kimim fotoğrafını çekeyim!" dedim ama..."Tepen atsa nolur?! Söyle cevap versene!" dedi. Hanımefendi avazı çıktığı kadar bağırdığı için herkesin odak noktası olmuştuk resmen.

"Kızım kendine gel haddini bil benim senin gibi sikik beyinliler ile uğraşıcak vaktim yok!" dedim ve eyvallah. Çantamı alıp çıkıcaktım ki adını bilmediğim adamın kolumdan tutması bir 'la havle' çektirdi. "Lütfen arkadaşın kusuruna bakmayın. Kendisi pek iyi değil bu aralar. Tekrardan iyi akşamlar." dedi ve arkasına bakmadan gitti. Neydi bu şimdi ? Özür mesajı falanmı yazıpta siler gibi. Gitmem gerekti yoksa kafayı yiyecektim!

Ah taksiler ah. Nerdesiniz siz nerde ? Sanırım Damlayı aramanın vakti geldi. Bej renkli deri çantamın içinde telefonumu aradım ama nafile. Telefonum barda kaldı. Ah ben ah. Nerde bıraktım ben telefonu? İçeri daldım yine. En son bar masasının ordaydım. Sanırım orda kalmıştı. Yani kimse almadıysa orda kalmalıydı. Evet ordaydı ama bizim prensesimiz de ordaydı. Telefonu alıp hızla arkama bakmadan çıkmayı planlıyordum. Aldım,arkama döndüm ama o ses. Prensesimizin sesi. "Hişt sen baksana buraya bi." dedi. Arkamı döndüm ve "Ben bugün kotamı doldurdum. Hadi sana iyi geceler tatlım." dedim ve göz kırparak uzaklaştım. Sanırım 'Kaya' diye hitâp ettiği adam adını bilmediğim adamdı. Ama artık biliyordum. Yanında yoktu ki bu özgüveni ordan mı alıyordu. Çünkü "Hoopp" diye haykırması beyin hücrelerimin yok olmasına neden olmuştu.

Bu kız sanırım yürek yemişti. Çünkü benle uğraşması normal değildi. "Lütfen benden uzaklaşırmısınız ? Lütfen!" dedim uyarıcı bir tonlama ile ama anlamıyor prensesimiz anlamıyor. "Seni Kaya'nın yörüngesinde görmiyeyim bir daha tatlım. Okey?" ne diyordu bu ya ne yörüngesi tanımadığım adama benim adıma aşk-ı ilan yapıyordu. Ama sert çehreli hitaben 'Kaya Bey' geldi.

"Buse yeter!" diye haykırdı sert bir tonlama ile. "Hem biz arkadaşız Buse arkadaş! Yeter bu şekilde insanlara takılırsan bir daha arkadaş olarak bile kalmamalıyız bence!" dedi. İyi de dedi. "Kaya, ama o se-" prensesimiz kül kedisi olmuştu birden bire. "Buse yeter! Bu saçmalığa bir son ver istersen adamlara söyle seni evine bıraksınlar!" dedi ve kül kedisi sanırım kapının yolunu ezberlemişti ki hemen yol aldı. "Hanımefendi özürümü bağışlayın lütfen. Emin olun bir daha böyle bir sorunla karşılaşmayacaksınız." dedi. Ne ara bu kadar yumuşak bir tonda çıkmıştı sesi ? Bu olaya anlam veremiyordum. "Önemli değil sanırım yanlış günündeydi. İyi akşamlar." dedim. Ve kafası ile onay verip kısa bir gülümseme ile "İyi akşamlar." dedi. Arkama döndüm ve Damla'ya mesaj attım.

•••••
Damla bana bir taksi çağırırmısın ?
Ha bide tanıdık olsun.
Kızım cevap versenee !
Damla gelsem senide Emreyide balkondan aşağı atarım!

Şey...Cevap veremedim işte kızım. Bu ne sinir ayol!
Geliyor taksi 10 dakikaya orda.

•••••

MÂKULHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin