Dünya küçük derlerdi. İnanmazdım. O adam... Evet, o beni kaçıran adam. Ya da suikast düzenleyen mi desem? Kaçmalıymıydım yoksa oturup sakince yemeğin bitmesini bekleyip doğruca eve mi gitseydim? Hayır, tekrar kovulmayı göze alamazdım.
Yanındaki sakalsız adam ile birlikte masaya doğru ilerlediler. Genişleyen göz bebeklerimin farkındaydım. Ve hemen normale dönmem lazımdı.
İlk önce Kaya ile tokalaşıp sonra benim ile tokalaşıp yerine oturdu. Keşke tırnaklarımı batırsaymışım ama yapamadım. Yapamazdım.
Bir şeyler konuşuyorlardı fakat ben dalmıştım. "Evet ,evet çok akıcı konuşuyor. Siz merak etmeyin sorun olmaz. Değilmi Doğa?" dedi bana dönerek. Ben ise ne dediğini anlamış değildim. Çünkü dinlemedim. "Efendim?" dedim soru sorar gibi. Kaya bana şaşkın bir yüz ile bakıyordu. "Dil. " dedi hissiz bir şekilde. Kendime gelerek "Ah evet, bir sorun olmaz merak etmeyin. " dedim.
"E o zaman isteyelim menüleri. " dedi kel abimiz. Lavaboya gitmem gerekiyordu. Kendimde değildim. "Ben bir lavaboya gideyim. " dedim izin ister gibi. "Tabii. " dedi Kaya tatlı sandığım bir sesle.
Kalktım. Lavaboya doğruldum. Nefes alıyormuydum? Evet. Kalbim çarpıntı yapıyormuydu? Evet. Ama hafif hafif. Sakin olmalıydım. Çünkü bayılmak istemiyordum.
Yüzümü yıkamak isterdim ama makyajım bozulucaktı. Soğuk suyu elim ile buluşturup boynumu ıslattım. Çıktım. Fakat boğazımdaki ve ağzımdaki parmaklar dörtten fazla adım atmama izin vermedi.
"Bana bak!" dedi kulağımdaki tehtitkâr ses. Baktım. Korku dolu ela hareler ile ona baktım. Karnıma bıçağı dayadı. "Barış'ın kasasındaki 10 milyon yarın sabah burada olacak. Anladınmı!" dedi. Başım ile onay verip çırpınmaya başladım. "Şimdi siktir ve geç kaldığın için özür dile. "
Başım ile tekrar onay verdim. Parmaklar beni rahat bırakınca derin bir soluk aldım. Ve öksürmeye başladım. Kendimde değildim. Nefes alamıyor ve göğüsüm ağıyordu aynı zamanda bayılma hissiyati ayakta kalmamı zorluyordu. Çantamdaki kalp ilacını bir an önce almak zorundaydım.
Sakince gitmem lazımdı. Gözlerim kısık ve yavaş adımlar ile masaya doğru ilerledim. Yemekler söylenmişti. Zoraki bir şekilde gülümseyerek "Geç kaldığım için özür dilerim. " dedim ve hemen oturdum.
Neden kimse cevap vermemişti ? Pek de önemli değildi. Normal bir şeymiş gibi ilacı çantamdan çıkardım. Tabletinden çıkardım. Ve tabağımın yanındaki su ile bir çırpıda yuttum gitti. "İyi misiniz ?" dedi kel abimiz hin bir gülüş ile.'Lan piç kurusu senin yüzünden oldu zaten!' de diyemezdim maalesef.
"İyiyim sıkıntı yok. " dedim gülümseyerek. "İlaç?" dedi Kaya. 'Bu piç boğazımı sıktı da ondan. Kalp rahatızlığım var' demek isterdim ama nafile.
"Önemli değil. Kalp rahatsızlığım var. " dedim dan diye. Bunu söylememem gerekirdi ama... "Geçmiş olsun. Şuan iyimisin ?" dedi Kaya elini omzuma koyarak. Neydi bu şimdi ? "İyiyim önemli birşey değildi zaten. " dedim gülümseyerek.
***
Arabaya bindim. Daha doğrusu bindik. Şu lanet yemek bitmişti sonunda! Saat ne ara dört olmuştu. Ne yani ben 3 saat tercüman görevimi gördüm? Evet.Arabadan indim. Daha doğrusu indik. Ve telefonumu bir numara aradı. Kaya'nın yanından uzaklaştım. Telefondaki ses "Yarın hazır olsun para. " dedi ve telefonu kapattı. Bunu Kaya'ya söylemeli miydim? Söylemesem yarın kellem uçabilirdi. Hayır söylemiyeceğim.
***
Duşumu almış yüzüme kremimi sürerken Damla aradı. "Nasıl geçti?" dedi birden bire. "İyiydi. Tabii beni kaçıran adamı göz ardı etmesek. " dedim. "Yuh. " dedi telefondaki ses. "Ee ne dedi?""Barış picinin 10 milyoncuğu varmış yarın vermem lazımmış keltoş abimize. " dedim dalgaya vurarak. Neydi bendeki bu rahatlık? Ben bile şaşırdım.
"Ne yapmayı düşünüyorsun Doğa? Kaya öğrense seni postalar işten. " dedi. İş ne alakaydı. Oysaki ben beş saat öncesine kadar bunu ona söyleme kararı almıştım. "Ne alakası var. Ben bakarım başımın çağresine. Senin derdine bak. " dedim sitemle.
"Tamam,tamam kızım hemen darılma ne yapıcaksın? Plan varmı?" dedi geçiştirerek. "Hiçbir şey yok. Ya da dur dur ben gidip suikast girişimi mi yapayım. " dedim son cümlemi alaya vurarak.
"Ciddi misin?" dedi şaşırarak. Evet şuan gayette ciddiydim. "Evet. Hadi kapat telefonu ben giyinip çıkacağım. "
"Tamam haber ver. Bende gelsemmi?"
"Yok ya. Ben sana haber veririm. Öptüm. " dedim ve telefonu kapattım.***
Gri eşofmanım ve gri önü baskılı sweatshirtüm ile dışarı çıkmayı planlıyordum. Fakat rüzgarın çıkardığı ses bu fikrimin değişmesine neden oldu. Üstüne siyah hırkamı alıp, saçımı topuz yapıp açılmaması için içten bir dua ettim.Telefonu, cüzdanımı ve arabamın anahtarını fermuarlı cebime attım. Siyah spor ayakkabılarımı giyip evden hızlıca çıktım.
Bina girişinden ayrılıp arabaya doğru ilerlerken. İri parmaklar ağzımı kapattı. Siyah maskeli bir adam boğazıma bıçağı dayadı.
"Yarın hazır olsun. Bu son hatırlatmam. Ama eğer yarın aynı vakitte aynı yerde olmassa-" bıcağı boğazıma biraz daha yakınlaştırarak "Ölümün benim elimde. " dedi ve hızla uzaklaştı.
Sürekli yaşadığım bu ani manevralar göz bebeklerimin yuvalarından çıkmasına neden oluyor.
Kalbim de durmadan güm güm atıyor. Direkmen arabaya doğru yol aldım. Umarım yolda kimseye çarpmazdım. Çünkü bu hızıma çita yetişmezdi sanırım.
***
Sanırım birkaç yenilik yapılmıştı. Çünkü önceden bahçede bir havuz yoktu. Banane be derdime bak benim.Kapıyı çaldım. Annem karşıladı beni "Hoşgeldin kızım. " dedi gülümseyerek. "İşim düşmez size ama piç kocan nerde?" dedim tersleyerek. Ve kapıyı kenara itip içeri daldım. Ayakkabılarla girmem sıkıntı olurmuydu. Umrumda değil para bol onlarda tutsunlar bir temizlikçi.
Annem arkamdan sesleniyordu. "Dur kızım. " diye. Evde küçük bir çocuk vardı. Üvey kardeşim 'Toprak'. Annemden çıktı ama Barış itinin de faydası var.
"Barış çık lan!" dedim bağırarak. "Noldu be bu ne hâl!" dedi itimiz bağırarak. "Ulan senin bokların benim boynuma kaldı. Yine kimi dolandırdın?" dedim öfke kusarak.
Kapı çaldı. Annem "Durun beyefendi!" diye bağırıyordu. Bu kelepçeler? Neden polis gelmişti şimdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÂKUL
RomanceYıllar önce babamın yaşadığı bir trafik kazasının üzerinde durulmaması merakıma yenik düşüp bu olayın peşine düşmeme sebep olmuştu. Bu olayın nedenini araştırıken hayatımın sarmal bir döngüye dahil olacağı aklımın ucundan bile geçmezdi. Argo bulunu...