Kolumdan tutup sürüklenmem ile çığlık atmak için hazırlanırken ağzımı kapatmaya çalışan parmaklar buna izin vermedi. Giydiğim şort sürüklenirken bacaklarımda çizikler olmasına neden oluyordu.
Siyah bir arabaya zorla konulmam ile Mars'ın peşimden havlaması aynı zaman diliminde gerçekleşmişti. Aldığım bir koku yavaş yavaş bilincimin kapanmasına sebep oluyordu. Sanırım araba haraket ediyordi. Uykum geliyordu. Yarım saat önce iştiğim kahve bir işe yaramamıştı anlaşılan.
***
Nereye geldiğim ile ilgili tek bir fikrim bile yoktu. Bir sandalyede el ve ayak bileklerime bağlanan ip canımı yakarken ağzıma bağlanan bez ise sesimin boğuk ve kısık çıkmasına sebep oluyordu. Bayıltılmıştım. Geriye doğru sarkan başım dik oturmaya çalıştığımda boynum sızlıyordu.Ne kadar bağırmaya veya konuşmaya çalışsamda nafile... Önümdeki sürgülü,paslı kapı açıldı. Çıkardığı cızırtı canımı sıkmıştı. Kapının açılması ile etrafımda sayamadığım siyah takım elbiseli adamalar toplandı. Kurdukları daireyi ortadan ikiye bölüp,iki yanımda düz bir çizgi kurdular. Neydi bu şimdi bir tür tiyatro falanmı ? Ya da ilgi çekmeye çalışan erkekler birliğimi ? Hayır bu olamazdı. Çünkü nerdeyse hepsinin sakal ve saç kesimi aynı zamanda giysileri aynıydı.
Üstündeki deri bir ceket ve asla komik bulmadığım kel bir adam bana doğru ilerledi. Sallana sallana bir yürüyüş değildi bu. Artist,manken falanda değil. Dik yürüyordu fakat çatık kaşları ve elindeki bordo boncuklu tesbih bu dik yürüyüşün yanında 'tın' kalıyordu. Tıpkı sokak serserilerine benzeyen bir tipi olan bu kel abimiz üstüne üstlük saçma sapan bir gülüş ile bulunduğum bölgeye giriş yapmıştı. Bir dizi için mi kaçırıldım acaba ? Hayır bunlar gerçekti. Hemde dizilerde olmadığı kadar.
Başıyla yanımda bulan adamlara başı ile arkayı gösterip kapıyı kapatmasını istemişti. Ve bana döndü. "Merhaba küçük hanım." dedi küçük hanım nedir ya ben 24 yaşındaydım. Bunları demek isterdim ama sadece kaşlarımı çatmakla yetindim. "Tanırsın demi Barış abini." dedi kindar ve kısa bir gülüş ile. Bağırarak "Lanet olsun! Açın şunun ağzını!" dedi.
Neden sinirlenmişti yersizce? "Tanırsam sana ne faydası olur. Tanımasan ne faydası olur. Bırak beni! Ne bok istiyorsan git ona söyle! Benim onla uzaktan yakından ilgim olmaz." dedim buna kızmış mıydı? Çenesi kasılmıştı,evet buna kızmıştı.
"Bir,o sesini bana yükseltme ve kelimlerine dikkat et. İki,o dizilerde ki çok klişe sözü söyliyeyim. 'Ne kadar bağırsanda seni burda kimse duymaz.' Üç,sana bir soru sordum ve yanıtını senden alacağım. Yoksa başka yollara başvurmak zorunda kalmayayım küçük hanım." dedi alaycı bir ifade ile.
"Sende o zamam benim sorularıma cevap ver! Benden ne istiyorsun ?" dedim ayaklarımı yere vurarak. "Pazarlık he? Barışdan mı ögrendim bu taktikleri? Kendisi usta bir sahtekar... Sana son kez soruyorum tanırmısın!" dedi.
"Tanırım noldu? Ne değişti o pici tanıdım da ne değişti!" dedim bıkkın bir tâvır takınarak. "İyi,iyi. Böyle uslu ol." dedi boş boş sırıtarak. "Tipe bak." dedim mırıldanarak. "Ne dediniz küçük hanım?" dedi bir adım öne atarak. "Dedimki benim burda olmamın nedeni ne? Ben neden burdayım?"
"Güzel soru." dedi sırıtarak. "Sen... Sen Barış'ın üvey kızıydın öyle değilmi?" dedi tiz bir sesle. "Ne kızı ya! O bana abilik bile yapmadı!" dedim bağırarak. "Sende sevmezsin he? Aynı... Sözde avukat olucak! Lan bu,adam olamamış! Bide avukat olucak işe bak." dedi kendi kendine takılır bir tavırla.
"Bir soru da-" arkadan bir adam koşarak içeri geldi. "Abi takip edilmişiz." telaşlı bir haldeydi anlaşılan. "Ha siktir! Ulan hepinizi tek tek kendi ellerimle öldürecen. Şu kızıda çözün!" dedi ve arkasına bakmadan gitti.
***
Bileklerimi hâlâ ovarken neden 15 dakika içinde herkezin yok olduğunu anlamış değildim. Ve ben evin yolunu nerden bulacaktım. Telefonum sandalyenin yanındaki taburenin üstümdeydi. Damla 50 tane mesaj atmıştı. Bir bilse ne hâlde olduğumu belki sitemkâr davranmazdı. Aradım. "Kızım sen nerdesin ya! Arıyorum açmıyorsun. Yazıyorum bakmıyorsun. Hayırdır ?" dedi tek nefeste. "Hayırdır,hayır. Nerde olduğumu bir bilsen... Ben geleceğim. Kapatmam lazım." dedim. Ve anında kapattım. Sürgülü kapı açıktı. Sanırım burası küçükken geldiğim çiftlik evinin yoluydu. Tesadüfün böylesi...Taksi çağırsam gelmezdi. Yürüyerek gitsem de sıkıntı olmazdı. Fakat köpek karşıma çıkarsa nafile...
***
Ayaklarımdaki ev pandufleri komik gözüküyordu. Sokakta bunlarla yürümek garipti fakat şuan tek sorun bu değildi.Binanın girişine girdiğimde sanırım elektrikler gitmişti çünkü lambalar yanmıyordu. Ve asansör çalışmıyordu.
Kapının önüne geldiğimde kapı kapalıydı ve önünde bir çift ayakkabı vardı. Zili çaldım. Kapıda beni Damla karşıladı. Kıvırcık saçlarını dağınık bir topuz yapmıştı ve "Olay ne ?" dedi düz bir ses ve ifadesiz gözlerle. "İçeri girsem anlatıcam." dedim ve yana çekildi eliyle 'buyur'
işareti yaparak beni içeri aldı. Benim evime beni 'buyur' ediyordu.Banyoya doğru yol aldım. Çamur olmuş dizlerimi su ile arındırmaya çalışırken,dizlerim canımı fazlasıyla yakıyordu. Yanımdaki dolaptan ilk yardım çantasını çıkardım. Pansuman yaptım. Fakat bu acı beni benden alıyordu.
***
Salona yöneldim. Gri renkli koltuğa otururken Damla her hareketimi izliyordu. Bana gözleriyle 'Hadi Doğa cevapla! Olay ne?'der gibi bakıyordu."Barış'ın artık yediği ne halt varsa... Demek ki benimde payım var." dedim kendi kendime konuşur gibi. Konunun üstünü kapatmaya çalışıyordum aslında. "Doğa yarın saat 10.30'da benim çalıştığım holdingde ol." dedi sırtını geriye yaslayarak. Anlamıştı konuyu geçiştirmeye çalıştığımı eminim bu konuyu başka bir zaman açıcaktı.
"Bir şeyler atıştırdınmı? Açmısın." dedim bileklerimi ovarak. "Dizlerin?" dedi soru sorar gibi. "Bir şey değil ya. Sürüklenirken oldu.""Nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun! O pic yüzünden başına bir şey gelirse gidip kendim onu davalık ederim! Hep bi illegal işler! Anladınmı Doğa yeter! Git o annen ile de konuş! Yeter ya ben bıktım sen nasıl bıkmadın bu döngüden ? Hep aynı şeyler başına ne gelse o it yüzünden geliyor! Kızım kendine gel!" dedi öfke ile. Haklıydı. Hemde hiç olmadığı kadar haklıydı.
"Holdingden kaçta çıkıyoruz ? Barış hazretlerinin evine suikast düzenliyelim. Görsün bakalım dünya kaç bucak." dedim alayla.
"Ha böyle ol kızım! Az önce bir rahattın canıma tak ettin. Dokuzda çıkarız."dedi.
***
Sanırım geç kalıcaktım. Saat 09.30'idi ve Damla'yı dürttüm. "Kalk geç kalıcaz." dedim. "Saat... Saat. " dedi korku ile. "Hay alarmımın ayarını si-" dedi ve kendi cümlesini kendi kesti.***
Holdinge sadece 15 dakika geç kaldık. Sorun olmaz diye düşünmüştüm. Ama Damla kendini yırttı. Kapıdan girdiğimizde giydiğim siyah keten pantolonun blazer ceketim ile duruşunu merak ederken ,"Damla bu son,nasıl olmuşum ?"dedim. Ama Damla da bir telaş bir telaş bitmez bir telaş. "Kızım geç kaldım. Hah şu asansör boş gel,gel koş!" dedi telaşla ama ben sap gibi dikilmiştim. Çünkü karşımda barda gördüğüm "Kaya" sıfatlı kişi duruyordu. Nereye düşmüştüm ben?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÂKUL
RomantikYıllar önce babamın yaşadığı bir trafik kazasının üzerinde durulmaması merakıma yenik düşüp bu olayın peşine düşmeme sebep olmuştu. Bu olayın nedenini araştırıken hayatımın sarmal bir döngüye dahil olacağı aklımın ucundan bile geçmezdi. Argo bulunu...