02.07.2024
Bedenimden aşağı akan su tenimi okşayarak kanı kendiyle birlikte sürüklerken gözlerimi yumdum. Ellerim yumruk şeklini aldı.
Rakibim, Kara'nın ikinci lideri olduğu örgütün hastanelerinden birine kaldırılmıştı. Kara bana ilk konuşmamızda o adamı öldürmeden kafesten çıkamayacağımı söylemesine rağmen kendisi maçı durdurmuş, onu öldürmeme izin vermemişti.
Ani kararını değiştirmesine ne sebep olmuştu bilmiyordum. Bu durum canımı sıksa bile işime geldiği için bir şey demeyecektim. Orada halüsinasyon gördüğüm için donakalmış, ne yapacağımı şaşırmıştım. Eğer Kara orada maçı durdurmamış olsaydı ilerlede ne olacaktı tahmin edemiyorum.
Üzerimdeki kan ve terden arınacak bir duş aldım. Altıma siyah bir kot pantolon, üstüme de siyah bir tişört giydim. Yağız çantamı buraya getirdiğinden giysilerim yanımdaydı.
Bu banyoda 12 tane tane odacık şeklinde duşakabin vardı. Dışarıdan içerisi gözükmüyordu ve kimse kimsenin kıçını görmek zorunda değildi. Her sporcunun ihtiyacı olabilecek tüm ekipmanlar ve kişisel ihtiyaçlar vardı. Kara burayı tasarlarken kesenin cebini fazlasıyla açmıştı.
Buradan çıktım ve merdivenlere yöneldim. Kara en üst kattaki ofisine gelmemi istemişti. Sana hak ettiğini vereceğim Demir, demişti. Aklıma para haricinde bir şey gelmiyordu. Zaten başka ne verebilir ki amına koyayım?
İlk defa geldiğim katı inceledim. Bu katın sporla alakası yoktu. Düz, sade ve boştu. Kara'nın odası olduğunu düşündüğüm yere ilerledim. Kapıyı çalmadan açtım. Oda, loş bir ışıkla aydınlatılmıştı. Odanın dışarıya bakan tarafı tamamen camdan yapılmaydı. Onun haricinde klasik, sade bir ofisti.
Kara, bir elinde viski bardağı tutuyordu ama içiyor gibi değildi. Buz içinde erimişti.
Bu ne alkol aşkıdır amına koyayım, herif su niyetine viski içiyor.
Kapıyı açtığım an beni fark etmişti ama dönüp bakma gereği duymamıştı. Dalgın, kara gözleri camdan duvarın arkasındaki ormandaydı. Ben maçtayken yağmur yağmıştı ve izlediği camda yağmur damlaları vardı.
"Niye çağırdın beni buraya?" Dedim kapıyı kapatıp. Yanına yaklaşmadım.
Derin bir nefes aldı ve verdi. Ardından bana çevirdi iri bedenini. Elindeki bardağı masanın kenarına bıraktı. Ağır adımlarla siyah dolaba ilerledi. Şifreli dolabın şifresini girdi benim onu izliyor oluşumu umursamadan. Zaten parmakları o kadar hızlıydı ki şifreyi ezberlemem imkansızdı.
"Rakibini öldüremedin Demir."
"Maçı durdurdun." Dedim savunmaya geçerek.
"Hayır, hayır," diyerek başını iki yana salladı. "Ben durdurmadım, sen durdurdun." Dolabın içinde bir şeylerle uğraşıyordu.
Ona doğru bir adım attık kaşlarımı çatarak. "Ne saçmalıyorsun amına koyayım, sen yeter dedin."
"Devam edemedin çünkü Demir." Dedi yüzüme bakıp. Dolabı kapattı ve elindeki siyah, küçük kadife kutuyla bana yaklaştı.
Dişlerimi sıktım. "Edecektim, beni durdurmasaydın." Karşımda durdu ve beni duymazdan gelerek elindeki kutuyu bana uzattı.
"Akıncı Örgütü'nün bir üyesisin artık Demir. Benim üyem, benim adamımsın." Tok bir sesle konuşuyordu, emir verir gibi. "Ne olursa olsun benim adımı koruyacaksın ve ismimin kirlenmesine izin vermeyeceksin."
Ben senin namus bekçin miyim amına koyayım.
Sence namusundan mı bahsediyor Demir?
Benim olmadığım ortamlarda beni koruyacaksın demek istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEMİR -BXB
אקראיKara gözleri derin bir girdaptı ve ben içine sürükleniyordum. Ezel Kara Aslan'ın ismi gibi kara gözleri üzerimde olduğu sürece de sürüklenmeye devam edecektim... Her şey örgüt lideri Ezel Kara Aslan'ın, yeraltı dövüşçüsü olan Demir Ak'la çalışmak i...