Selam!!! Nasılsınız aşklarım?
Bugün bir güzellik yapıyorum! Bugün cuma ve ben yeni bölümü yazmaya bir hafta öncesinden başlıyorum!
Fark ettim ki her bölüm başında sizlere güncel olarak bölümü ne zaman yazdığımı bildiriyorum, bunu her bölümün başında yazdığımı görünce şaşırıyorum ve ardından bir gülüş dudaklarımda peyda oluyor!
Bazenleri gerçekten hiç yazmak istemiyorum, kafam o kadar karışıyor ki, içim sıkılıyor, Daralıyorum. Bu sebeple bölümlerin geciktiği, iki hafta boyunca hiç gelmediği de oluyor.
Sizi fazla heyecanlandırmak / bekletmek istemiyorum, bu yüzden hemen cicik bölüme geçiyoruz🎉
***
Bazen bazı şeyler için küçük olman umurlarında olmuyordu. Hiçbir şey umurlarında olmuyordu. Sadece elde edecekleri kazancı düşünüyorlardı.
Kalpleri yokmuş gibi, dudakları aralanıyor, o cümleler acımasızca dökülüyordu.
Karşısındaki yaratık, varlık onlar için hiçbir şey ifade etmiyordu. Onlar için tek ifade eden şey para, güç, ve kazanma arzusuydu.
"Sana onu verebilirim," diye beni işaret etti halkımdan acımasız bir köylü. "Hem o bizim prensesimiz, bizim için en doğru olanı yapacak, bizi kurtaracaktır" deyince kalbim binlerce parçaya bölündü. Ben onların prensesiydim. Ülkeyi belki de ilerleyen asırlarda yönetecek olan bendim. Ancak onlar beni kurban etmeyi düşünüyorlardı. Beni acımasız bir çetenin eline bırakmayı düşünüyorlardı.
Bu duruma karşın konuşmak istedim. Onlara bunun çok hat sizce bir şey olduğunu, bunları yapmaya haklarının olmadığını söylemek istedim.
Ancak hiçbir şey söylemedim. Sadece... Kaderime razı geldim."Peki," dedi aralarından biri. Gözleri beni baştan aşağı süzdü ve onlar için uygun olup olmadığımı kontrol etti. Uygundum. Onlar için çok uygundum.
"Şimdilik kızı alıyoruz ve borcunuzu siliyoruz fakat bir daha borç yaptığınızı duyarsam, sonuçlarına tüm köyünüz katlanır" dedikten sonra adamlarına bir işaret yaptı. Adamları üzerime doğru gelirken, aceleci bir tavırla etrafıma baktım. Muhafızlar yoktu, onları bugün yanıma almamıştım ve babam şansıma onları yanımda götürmememi kabul etmişti.
Bir adam kolumu tutunca çığlık attım. "Bırak hadsiz" diye bağırdım ancak beni umursamadı. Diğer adam ise beni sol kolumdan yakalayınca avazım çıktığı kadar haykırmaya başladım. Amacım yardım istemek değildi. Amacım benden Bıkmaları, benim çok zor biri olduğumu düşünmeleri ve beni bırakmalarıydı.
Ancak düşlediğim gibi de olmadı. Beni zorla at arabasına bindirdiler. Çığlıklar attım, elimden geldiğince onlara karşı koymaya çalıştım fakat olmadı.
Sonuç olarak arabanın içinde, tangur tungur yol alırken gözlerimin dolmaması için kendimi telkin ediyordum.
16 yaşındaydım, henüz çok küçüktüm. Belki reşit olmama iki yıl kalmıştı ama ben hala kendimi küçük bir çocuk gibi hissediyordum.
Bir prenses için bile, ülkenin varisi olsanız bile böyle şeylere maruz kalıyordunuz. İtilip kakılıyordunuz.
Burası benim kendimi bildim bileli geldiğim bir köydü. Her ay buraya ziyarete gelir, köylülerin dertlerini dinler, Saraya döndüğümde babama rapor verirdim. Evet, henüz reşit değilken bile Ülkem için bir şeyler yapmaya çalışırdım.
O gün ben ruhum için götürüldüm. Ruhumu teslim etmek için götürüldüm.
*
"Sen artık çok olmaya başladın" deyip elimdeki kitabı kuş'a doğru fırlattım. Hiçbir şekilde dibimden ayrılmıyordu. Dibimden ayrılmadı için üzerimi değiştiremiyordum. Bu sebeple hala üzerimde bir elbiseyle kasıntı bir şekilde duruyordum.
"Git bir yerlerde uyu! Senin yüzünden üzerimi değiştiremiyorum. Hemde, biri görecek seni. Bak orada kıyafetlerin var! Sakın kıyafetlerime zarar verme! Zarar verirsen bu sefer senin o tüylerini yolarım" dedikten sonra ayağa fırladım. Bu kuşun duracağı yoktu. Kuş muydu, Anka mıydı belli değildi.
Pencereye doğru ilerleyip hafifçe araladım. Bakışlarım kuşu bulduğunda ağlayacak raddeye geldim. Rahatça yatağın üzerine bıraktığım kıyafetlerimin üzerine uzanmış, pencerenin önündeki beni izliyordu.
"Gelsene," diye bıkkın bir nefes verdim. "Gel buraya aptal kuş!"
Ona aptal dediğim için agresifleşerek, kanatlarını çırptı. Bu yaptığı hareketine karşılık gözlerimi devirdim. "Hadi hadi, bana Diklenmeyi bırakta uç gel buraya."
Rahatını bozarak tekrar havalandı. Bana doğru uçarken alev alev gözleri sorgularcasına bakıyordu. Camı sonuna kadar açıp elimle git hareketi yaptım.
"Sarayın yakınlarında bekle. En kısa zamanda sana güvenli bir yer bulacağım. Sana güvenli bir yer bulana kadar, kimsenin karşısına çıkma" diyerek onu tembihledim. Sözlerimden çıkarsa nasıl biri olacağımı görmek istemezdi. "Şimdi gidiyorsun. Seni burada kimse görmemeli."
Usul usul beni dinledi. Açık pencereden zorlada olsa geçti. Büyük olduğu için fazla zorlandı ama bunu sorun etmedi, gözlerini bana çevirip, bir şeyler söylemek ister gibi baktı, baktı ve baktı... Bir şey söyleyemeyeceğini anladıktan sonra bana sırtını dönerek uçmaya devam etti.
Sanki bana konuşmak, bir şeyler söylemek istiyordu.
Gün hala kapanmamış da bu sebeple yapabileceğim de bir şey olmadığı için uyumayı tercih ettim.
Hem, prens Aksel benim kim olduğumu öğrenmişti. Ona yalan söyleyemezdim çünkü zihin okuyabiliyordu. Ona yalan söylediğim an anlar, beni konuşturmak için başka yollar denerdi.
Öğrendi halde şu anlık bir şey yapmamıştı. Çünkü neredeyse iki saattir burada oturmuş kitap okuyordum. Söyleyecek olsaydı bu 2 saatin içersinde babasına olanları anlatır, beni deşifre ederdi. Ancak o, beni deşifre etmemişti.
Bunada sevinemiyordum çünkü hala söyleme ihtimali vardı. Belki şimdi söylememişti fakat zaman geçtiğinde neden söylemesindi ki?
Böyle bir krallığın var olduğunu bile zor inanıyordu. Belki de her şey sindirip, daha sonra babasına her şeyi anlatacaktı. Belki de beni araştırıyordu, bunu bilemezdim.
Kafamda dönüp duran düşüncelerle üzerimi değiştirip yatağımın içine girdim. Gözlerimi kapattım, ailemi görmek isteyerek sımsıkı yumdum.
*
"Hayır" kendimi geriye çekerken onun pis ellerinden kurtulmaya çalışıyordum.
"Evet," dedi keyifli bir sesle. "Evet, güzel kız!"
Bu olamazdı! Şu an bunlar yaşanıyor olamazdı! Şu an sarayımda, avlumda olabilirdim.
"Bırak beni! Bu... Çok hadsizce!"
"Sana ihtiyacımız var, denek." o hitap şekli beni durdurdu. Denektim ben. Onlar için sadece bir denektim. Kullanacakları, sonrasındaysa bir çöpe rastgele fırlatacakları bir denek.
Gözlerim doldu, bu sefer gizleyemedim. Açık açık gözlerimin doğduğunu gördüler. Yine de herhangi bir tepki vermediler. Yaptıkları tek şey, beni bir odanın içine fırlatmak oldu...
Bedenim yere çakılırken saçlarım yüzüme savruldu. Acı içinde olduğum yerde kıpırdandım.
Saraydan ayrılmadan hemen önce giydiğim uzun mavi elbisem toz içindeydi. Bacaklarıma örtülen eteğin yarısı yırtık, kesiklerle doluydu. Şu an çok aciz biriydim. Genç bir kızın ailesinden ayrıldığı gün yaşadığı acizlik gibi hissediyordum.
Bakışlarım kapıyı kapatmak üzere olan adama takıldı. Buraya getirilirken hiç kimseyi inceleme fırsatı bulamamıştım. Gözlerini tam olarak sırtı bana dönük olduğu için göremiyordum. Lakin saçları, kumraldı. Kumral tutanları ensesine dökülüyor, onu vicdansız bir adamdan çok, iyiliksever bir adama benzetiyordu. Ama işin aslı öyle değildi. O korkunç bir adamdı. Gözlerini nefret bürümüş, bu yolda kimseyi umursamayacak kadar kötü bir adamdı.
Bana ne yapacaklardı? Beni nasıl kullanacaklardı? Az çok bir tahminim vardı fakat bunun olmaması için canımı bile verirdim.
Oldu... Tahminlerim doğru çıktı. Onlar beni benim düşündüğüm gibi kullandılar...
*
Gözlerimi açarak etrafıma bakındım. Hala aynı odada olmak beni mutlu etti. Hiç bilmediğim bir yerde olmak, o odada olmaktan daha iyiydi.
Hiçbir zaman peşimi bırakmayacaklardı. Yansımalar hep peşimde olacak, nereye gidersem benimle beraber geleceklerdi. Beni acı çektirmek için ellerinden geleni yapacaklardı.
Aceleyle yattığım yerden doğruldum. Yeni bir mide bulantısıyla banyoya gitmek için adımlamaya başladım. Banyo kapısının önüne geldiğimdeelim kapı koluna gitti, ancak... Daha kapı kolunu çeviremeden bedenim bana isyan ederek yere yığıldı.
Bilincimi tamamen kaybetmeden önce tek düşündüğüm, onların beni bulmak istemesiydi...
***
Merhaba... Biliyorum bu bölüm kısaydı, ve hep geçmişten bahsettik.
Ama biraz da geçmişinden bahsetmemiz gerekiyordu.
Freya, daha 16 yaşındayken bilinmeyen bir sebepten dolayı kendini güçlendirmek zorunda kalmış.
Ailesine bu kadar bağlanmış ve onlardan hiç ayrılmak istememiş. Aslında başından beri ailesinden hiç ayrılmak istememesi, onlar olmadan nasıl yaşayacağını, ne yapacağını bilememesi bu durumdan kaynaklanıyor.
Bugünlük herhangi bir sorum yok. Çünkü soracağım bir şey yok. Bu bölümde geçmişe döndük, gelecekten küçük bir kesit okuduk, ve bölüm oldukça kısaydı. Bu nedenle bölümü pazar günü, yani bugün yayınlıyorum. Bildiğiniz üzre cuma günü yeni bölüm gelmişti fakat bu kısa bir bölüm olduğu için pazar günü yayınlamak da bir sorun görmedim.
Ben çok ciddi konuştuğum için şu an eski halime dönüyorum, şu an ak sel'i çok merak ediyorum!!! Sizi anlamışsınızdır, ana karakterimiz Aksel... Ama... Belki de değiştirebilirim!!! Bunu benden başka kimse bilemez... Sizce değiştirmeli miyim? Aksel yerine... Bir başkasını ana karakter yapmalı mıyım?
Sizleri çok çok çok çok çok çok çok çok seviyorum!!!
Oy ve yorumlarınızı benden esirgemezseniz sevinirim!
Sadece yıldıza dokunacaksınız, ve parmaklarınız klavyede gezinecek. Emin olun ki çok zor değil!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKLI TAÇ (düzenleniyor)
FantasyArkadaşlık, güç ve aşk arasında sıkışıp kalan bir prensesin epik hikayesi... Dört elementin hüküm sürdüğü farklı krallıkların çatışmasıyla başlayan bir savaşın önlenmesi için atılan cesur bir adım. Freya, gezgin kimliği altında girdiği krallıklarda...