Oy vermeyi, satır aralarına küçük yorumlar bırakmayı unutmayın lütfen💕
İyi okumalar✨👑
👑
Kanla yıkanmış kirli sayfalar keşke koparılıp atılsaydı. keşke gözyaşlarıyla boyanmış mürekkepler akıp gitseydi...
Akşam olmuştu, ve ben hala buradaydım. Beni getirdikleri, kralımız ile görüşeceksin dedikleri o odadaydım. Ares buraya mı gelecekti, yoksa ben mi ona gidecektim hiçbir fikrim yoktu.
Anka hala camın önünde duruyordu, arada bir canım sıkıldığı için ona bulaşıyordum, tüylerini çekiştirıyor, canını yakmayacak kadar parmaklarımı tüylerinin arasına geçiriyordum. Oda rahatsız olmuşa benzemiyordu açıkçası. Mutlu gibiydi.
"Sence buradan gidebilecek miyiz," diye sordum sıkılgan bir tavırla. Konuşamayan bir hayvanla konuşmak bir delilik belirtisi olabilirdi. Ama umrumda mıydı, hayır.
Gözlerini açıp kapayınca şaşırdım. "Beni anlıyor musun?" Bir daha aynı hareketi yapınca kendimden nefret ettim. Bu kadar da aptal olmamalıydım. Sonuçta sadece konuşamıyordu, beni duyabiliyordu öyle değil mi?
"Özür dilerim," diye mırıldandım. "Bu aralar o kadar kafam yerinde değil ki hiçbir şey akıl edemiyorum." Anka'nın yanından ayrılarak yatağa doğru ilerledim. Yatağın üzerine oturup bağdaş kurduktan sonra tam karşımda olan Ankanın gözlerinin içine baktım. "Seni içeri almak isterdim ama her an gelebilirler. Kendine güvenli bir yer bulmalısın."
Gözlerini tekrar açıp kapattı ve geriye doğru uçmaya başladı. Bir tebessüm eşliğinde el salladım. Alışmaya başlıyordum galiba bu küçük kuşa. Küçük... Tamam küçük olmayabilir ama sahip yüreği işte benim için küçük bir kuş.
Anka gözden kaybolunca kendimi sırtüstü yatağa devirdim. Elimi kalbimin üzerine bastırıp sıkıca gözlerimi yumdum. Kurtulmak istiyorum, gitmek istiyorum ve uzaklaşmak istiyorum. Sakin, kimsenin rahatsız edemeyeceği bir hayat istiyorum...
Derken odanın kapısı açıldığında korkuyla yerimden sıçradım. Belki de müsait değildim ahmaklar ne hakla içeri dala biliyorlardı?
Sinirle gözlerimi odaya giren hizmetkarlara çevirdim. Kaşlarımı çatarak onlara öyle bir bakış attım ki yerlerinden kıpırDayamadılar. Artık gezgin taklidi yapmama veya normal bir insan gibi davranmama gerek yoktu.
"Ne hakla,"dedim dişlerimi sıka sıka. "Ne hakla kapıyı çalmadan odaya girersiniz? Derhal açıklayın!"
Çekingen bir tavırla gülümseyen mavi gözlü kız ellerini önünde birleştirdi. "Üzgünüm majesteleri. Benim hatam." Tamam belki odama erkek biri girmemişti fakat girebilirdi de. Onlar da mı aynı şeyi yapacaklardı?
Ne kadar sinirli olsam da onların üzerine fazla gitmek istemediğim için onayladım. "Ne için geldiniz peki?"
Mavi gözlü kıza göre daha yaşlı olan kadın konuşmak için izin ister gibi bana bakınca hafifçe başımı salladım. Benden istediği onayı alınca konuşmaya başladı. "Kralımız sizinle görüşmek istiyor efendim. Sizi istenilen yere götürmemiz için bizi yönlendirdi."
Tamam, başlıyorduk işte. Konuşulacak olan bugün konuşulacaktı. Yargıya bugün varılacaktı.
Yataktan kalkıp onlara doğru yürüdüm. "Götürün bakalım."
Beni getirdikleri odadan çıkınca genç kız ve kadın koluma girdiler. Bu neden gerekliydi bilmiyordum ama sorgulamadım. Sarayın loş koridorlarından geçerken etrafıma da göz atıyordum. Tablolar sarayın duvarlarını kaplıyordu. Tablolar genellikle ya doğa resimleri ile ya da Ares'in portreleriyle doluydu.
Sarayın taş merdivenlerinden yavaş yavaş inerken yanımdaki genç kıza baktım. "Kralınız benimle nerede görüşecek?" genç kız söylememekte kararlı gibi bakışlarını benden çekince oflayarak önüme döndüm. Bunlar da ne ketun insanlardı böyle? Bir soru soruyorum cevap vermemek için halden hale giriyorlar.
Merdivenleri bitirdikten sonra yine yürümeye başladık. Ya yoruldum diyorum kimse dinlemiyor mu beni? Kendi sarayımda bile odamdan aşağı yürümemek için sürekli avluda oturuyorum ben!
Sonunda iki kanatlı bir kapının önüne geldiğimizde durduk. Kapılar bizim için muhafızlar tarafından açıldığında koluma girmiş olan kadın ve genç kızla beraber içeri girdim. Gördüğüm şeyler ile yere düşüp bayılmamak için zor tuttum kendimi. Ares baş köşede oturuyordu, yanında ise yakın arkadaşları ve bir kaç kişi daha vardı. Yakın arkadaşları olduğunu yedi yıl öncesinden hatırlıyordum. Ne yapmaya çalışıyordu bu adam? Beni tekrar o yıllara döndürmeye mi çalışıyordu? Tramvam haline gelmiş o insanları buraya getirerek hayatıma son vermeyi mi düşünüyordu?
İçeri girdiğim an tüm bakışlar bana dönmüştü. Ben olayın şoku içindeyken aralarından iri cüsseli bir adam ayağa kalktı. "Bu o kız değil mi,"diye sordu şaşkınca. Anlaşılan oda benim buraya geldiğimden haberi yoktu. İnanın Rank bey ben de sizle aynı şeyleri düşünüyorum.
Ares benim gelmemle önündeki tabakla ilgilenmeyi bırakıp başını kaldırdı. İntikam almak ister gibi gözlerimin içine bakarak "otur" dedi. "bugün yemekte arkadaşlarımda olacak karıcığım." Ne? Karım mı? Ben yanlış mı duydum yoksa bu adam bana karım mı diyor?
Ben olduğum yerde kala kalırken genç kız hafifçe kolumu it ekleyince kendime geldim. Karıcığım demesini göz ardı ederek ilerlemeye başladım. Benim olaylara alışma hızım kimsenin alışma hızı ile yarışamazdı.
Benim için ayarlanan ve Ares'in yanında bulunan sandalyeye oturup önümde olan yemeklere baktım. İştah da kalmamıştı ben de! Geçmişimin kirli sayfaları ve olayın şoku hala benimleyken ne yiyebilirdim ki?
Görmekten kaçındığım adam bakışlarını hala üzerimde tutuyordu. Yemek salonuna girdiğimden beri bakışları üzerimdeydi fakat umursamamaya çalışmıştım. Ancak artık dayanamıyordum. Ben eski ben değildim. Korkup geri çekilmek isteyen, onlara yalvaran ben değilim artık.
"Ne bakıyorsun," dedim en sonunda. "Açıkta bir yer mi gördün?"
Gülerek başını iki yana salladı ve bakışlarını benden çekti. O sırada Ares bacağını hafifçe bacağıma deydirdiğinde sinirle ona bir bakış attım. Bacağımı sertçe onun bacağına vurduğunda yerinde rahatsızca kıpırdandı. Oh olsundu ona!
"Freya'ydı değil mi," diye sordu yeni fark ettiğim kadın. Saçları beline kadar uzanıyordu benimkisi gibi fakat onun saçları sarı değil kırmızının koyu tonundaydı. İsmimi neden sorduğunu bilmiyordum fakat onaylamak için bir kafa hareketi yaptığımda başını salladı.
Geçmişimde kalan ve buraya geldiğimden beri bakışlarını üzerimden çekmeyen adam tekrar bana baktığında nefret dolu gözlerim gözlerini buldu. Bana ima dolu gözlerle bakarken vücudumu baştan aşağı süzmesini beklemiyordum. İçimde kaynayan öfke ve geçmişime duyduğum korku beni sarpa sardığında kendime gelmek için birkaç nefes alıp verdim.
Bakışlarımı adamdan çekerek Ares'e çevirdim. Ona doğru hafifçe eğilerek kulağına doğru yaklaştım. "Buradaki adamlar eğer bana dokunursa yemin ediyorum ki sana hepsini yakarım!"Sessiz ama bir bağırış kadar tehditvari çıkan sesim onu etkilemiş olmalı ki bakışlarını hemen adama çevirerek sert bir tonda, "bakışlarını çek, Karel" Dedi
Hiç beklemediğim bir anda adam itaat ederek bakışlarını çekince hayretle ona baktım. Köpekti işte. İtaat etmeye layıktı.
Sonrası sessiz geçmişti. Ben bir şey yememiştim fakat onlar götürmüştü yemekleri. İştahla neredeyse tüm masayı silip süpürmüşlerdi. Ben ise önümdeki et parçasıyla bakışıyordum Çatala batırdığım et parçasını bir türlü ağzıma atamıyordum. Bakışmamızı kesen Ares'in koluma dokunması oldu. Bakışlarımı etten ayırarak ona çevirdiğimde ye dercesine eti gösterince başımı iki yana salladım.
Bıkkın bir nefes vererek elimde tuttuğum çatalı benden aldı ve çataldan eti ayırdı. Çatalı bir sebze tabağına batırıp bana uzattığımda kendimi geriye çektim. Yemek istemiyordum.
"Sera ye şunu." Onaylamaz bir bakış attım.
"Yemek istemiyorum."
"Yemek yemeyi sevdiğini biliyorum şimdi ye şunu."
"Ben yemek yemeyi seviyorum da sen yiyecek iştah bırakmadın ki bende. Niye onları buraya çağırdın Ares? Hayatımı mahveden insanları bir kez daha görmem için mi? Bana bu şekilde mi ders verecektin?" Gözlerim dolunca acizliğimden nefret ettim. Onun karşısında gözleriöm dolmamalıydı. O bana bir ders vermek istiyordu, ve ben de ona istediğini vermemeliydim.
"Onları ben buraya çağırmadım Sera." Elindeki çatalı tabağa sertçe bıraktı. Fısıldayarak konuşuyordu ama sanki sesi bağırıyor gibi çıkıyordu. "Onları başımdan atmak için uğraşıyorum ve bugün son toplantımızı gerçekleştirdik. Son görüşmemiz olacağı için ben de onlara yemekte bize eşlik etmelerini söyledim o kadar."
Dudaklarımı zorlayan gülümsemeye engel olarak hafifçe açılan gözlerimle ona baktım. "Yani onları buraya sen çağırmadın mı?"
Başını iki yana salladı. "Onları sana ders vermek için çağırmadım ama toplantı için çağırdım."
"Peki o karıcığım kelimesi neydi?"Aklımda takılıp kalan bir diğer soruyu sorduğumda ne diyeceğini bilemiyormuş gibi bakışlarını kaçırdı. Buna da bir açıklama yapsındı bakalım.
"Onları biliyorsun."Bana açıklama yaparken sık sık gözlerini kaçırıyor, bahanelerini ardı ardına sıralıyordu. "Sana bir şey yapmamaları için karım olarak seni tanıtmam gerekiyordu. Fazlası yok yani."
"Sadece bu kadar mı?"
"Evet."
Gülerek, "tamam,"dedim masumca. "Sen öyle diyorsan öyle olsun kocacığım."
"Kocacığım mı," diye sordu sanki anormal bir şey söylemişim gibi.
"E sana zarar verirler demedin mi?"
"Ama şu an senle ikimiz konuşuyoruz."
"Dinlemeleri çok zor değil, dinleyebilirler sevgilim."
"Deme şunları Sera."Rahatsız olur gibi söylediklerine yine güldüm. Söyleyecektim işte bana ne!
"Aşkım, bebeğim, her şeyim, sarayımın direği..."
Sonunda başını iki yana sallayarak güldüğünde ben de onunla beraber güldüm ve önüme döndüm. Bu kadar lakırdı yeterdi.
***
Aslında biraz dramatik bir bölüm olacaktı fakat yeter artık dramatik diyerek bölümümüzü biraz eğlence yazdım.
Ares bahane uydura dursun biz de gülüp eğlenelimCCCVVCC
Sizleri çok seviyorum, yeni bölümde görüşmek üzere✨👑
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKLI TAÇ (düzenleniyor)
FantasyArkadaşlık, güç ve aşk arasında sıkışıp kalan bir prensesin epik hikayesi... Dört elementin hüküm sürdüğü farklı krallıkların çatışmasıyla başlayan bir savaşın önlenmesi için atılan cesur bir adım. Freya, gezgin kimliği altında girdiği krallıklarda...