Mingi. Şu an aklımda dönen tek isim. Gözümün önüne sürekli vurulduğu an geliyordu. Bir insanın ölümü bu kadar kolaydı işte. Belki bir kurşun, belki kalp krizi, belki yüksek bir yerden düşmek veya bize zararsız görünen ufak bir şey.
Örneğin birinin arılara alerjisi varsa ve bir arı tarafından sokulursa ölebilir. Arı sokması bazıları için bir sürelik acının ötesine geçmez. Bazıları içinse bu şekilde ölümcül olabilir.
İçimizdeki hain ve oyun kurucunun arı olduğunu düşünelim. Bana verilen ceza benim için kısa süreli bir stres, acıydı sadece. Mingi'ye verilen ceza ise onun ölümüne sebep oldu.
Hatta Mingi'den bir şey yapması bile beklenilmedi. Ona bir hak veya seçenek bile sunulmadı. İğrenç sırıtışıyla bize bakan adam, Mingi'nin kaderine yön vermişti. Hem de büyük bir ölçüde.
Eğer bu adam bu oyunu kurmasa veya bizi buraya toplamasaydı, hepimiz bir şekilde mutlu mesut hayatımıza devam edecektik.
Bu kadar olayın içinde elbette sağlıklı düşünemiyordum. Mesela şu an düşünmem gereken şey, Changbin'in daha ne kadar dayanabileceğiydi belki. Hongjoong'un kafayı yemesi de olabilir.
Hongjoong bir yandan ağlıyor, bir yandan gülüyor ve bir yandan bağırıyordu.
Eğer bu davranışların ben bir tanımını yapacak olsaydım çaresizlik derdim. İnsan davranışlarının çoğunu çaresizliğe yorarım fakat bu sefer daha farklıydı.
Az önce ben çaresiz hissederken bile ufak da olsa bir ümidim vardı çünkü Jisung hayattaydı. Hongjoong için ise durum öyle değildi. Şu an elinden gelen her şeyi yapsa bile, bağlı olduğu sandalyeden kalkıp etrafı yakıp yıksa bile, Mingi asla geri dönemezdi.
Ne kadar uğraşırsa uğraşsın, dönemezdi. Kendisini öldürse bile, Mingi'yle başka bir yerde tekrar bir araya gelebileceğinin bir garantisi yoktu.
İşte bu, bir insanın erişebileceği en çaresiz andı bana göre. Ölenle ölünmezdi sonuçta ve giden geri gelmezdi değil mi?
Ben istemsiz düşüncelere dalmışken Chan'ın bağırışı bulunduğumuz binayı inletti.
"30 dakika doldu!"
Girdiğim düşüncelerden çıkıp Changbin'e baktım. Üstü başı mahvolmuştu. Gözleri kayıyordu ve rengi daha da soluklaşmıştı.
"Tüh! Panzehir vermek zorundayız değil mi?.."
Chan, Changbin'e kitlenmiş bakarken Changbin'in arkasındaki adam panzehir olduğunu düşündüğüm şeyi enjekte etti.
Panzehir enjekte edildikten sonra Mingi, bulunduğumuz alandan çıkarılmıştı. Mingi'ye ne olacağı hakkında hiçbir fikrim yoktu ve bu adama güvenmiyordum. Başına her işi getirebilirdi.
"Bağırışlarınız bittiyse devam ediyorum. Sıradaki kişi, Chan! Cezan... Hah! Bu keyfimi yerine getirebilir, ateş çemberinin içinde olacaksın. Şimdi nasıl olacak diye merak ediyor olabilirsin sana hemen anlatayım. Etrafını halka şeklinde saracak bir biçimde özel bir sıvı dökeceğiz. Daha sonra o sıvıyı ateşe vereceğiz fakat eğer bir santimetre bile kımıldarsan, yanacaksın!"
Çok heyecanlı bir şekilde anlatmıştı bunları. Sadist olabilir miydi acaba?
"Özel bir sıvı diyorum çünkü normal bir şekilde yanmayacaksın! Daha acı veren bir versiyonu olarak düşünebilirsin."
"Ne kadar süre ateş çemberinde durmam gerek?"
"Düşüneyim... Sanırım oyun bitene kadar kalman çok daha eğlenceli olur! Yanlışlıkla yanarsın falan, bize de görsel şölen çıkar! Haksız mıyım?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Pearl | Hyunho
Mystery / Thriller"19 günün sonunda eğer ikimiz de çıkabilirsek bir söz ver bana." Meraklı gözlerle Minho'ya bakıyordu. Ne sözünden bahsettiğini anlayamamıştı. "Beni asla affetmediğini bağırarak herkese duyuracaksın. Çünkü ben olsam kendi gururum için bunu yapardım"