yavaş yavaş kurguya alışmaya başlıyprum umarım siz de alışıp sevmeye başlamışsınızdır. Karaterler için birilerini buldum gibi siz de bakin lütfewwnnm
iyi okumalarr öpüttmm❤️❤️💋Pınar Sedik
Kulaklarımda yankılanan pitonun sesiyle adrenalin kanıma yayılmaya başlamıştı. Terleyen avuçlarımı eteğin pilelerine sildikten sonra bulunduğum odadan ayrıldım. Odalar yanyanaydı ve koridorda gibiydiler, koridorun sonunda bir merdiven vardı ve bu merdiven sizi konağın ana salonuna çıkarıyordu. Hızlı adımlarla salona çıktıktan sonra asansöre ilerledim. Çakma düğünün başlamasına 4 buçuk dakika kalmıştı ve bu lehimizeydi. Gözlerimi saatimden ayırıp asansöre bindim ve 1 e bastım. Asansör aynasında kıyafetlerime göz gezdirirken sonunda çıkmıştım.
Asansörden indiğim gibi gözlerimi dört açıp şarapları aramaya başladım. Çok geçmeden eskitilmiş bir yatay dolabın üzerinde bir şişe gözüme çarptı. İlerleyip şişeyi aldım ve yerine odadan aldığım şişeyi koydum.
Az ileride garsonlar için el arabaları vardı. Oraya gidip kendime alt kısmı örtüyle gizlenmiş bir araba aldım.
Piton un tarif ettiği odaya gidip arabayı timin şarap şişeleriyle doldurdum ve arayışa devam etmeye koyuldum. Ben ikinci şişeyi ararken ana salona insanlar akın etmeye başlamıştı. Gelenlerin kıyafetleri öyle lükstü ki ülke standartlarında herhangi birinde görmeniz imkansızdı bunları. Hele kolunda Hermes çantayla içeri giren kadından, resmen gözlerimi ayıramıyordum.Çok geçmeden salyalarımı silip derin ve geniş vazoların arkalarını kontrol etmeye başladım. Tam da tahmin ettiğim gibi vazo arkalarından 4 şişe çıkmıştı. Geriye bulmam gereken 14 şişe kalmışken kulağımdaki cihazdan pitonun sesi geldi. "Pınar kalan şişeler için 76 dakikan kaldı. Bir sorun var kamera erişimleri engelleniyor!" Bir saniyeliğne durdum ve yutkundum. Yüzümdeki kan çekilirken bir yandan çaktırmamaya çalışıyordum. Daha servise katılmamıştım bile ve arada servis de yapmam , ortalıkta görünmem gerekiyordu dahası süre çok kısıtlıydı. Yürümeyi burakıp yavaşça koşmaya başladım. 1. kattaki tabloların arkalarına, fiskosların altına ve son olarak bir koltuğun yanına baktıktan sonra terasta aramam gereken sadece 3 şişe kalmıştı. Daha önemlisi servis için 18 , kalan şişeler içinse sadece 23 dakikam kalmıştı.
Gökhan " Bulamazsan sakın bekleme Pınar! Duydun mu beni? Sakın orada kalma! "
"Unut bunu!" dedim fısıltıyla karışık şekilde. Gökhanın gerginlikten çıldırdığını biliyordum ama gerçekleri saklayamazdım.
Kalabalık ana salondan üst katlara dağılmaya başladığında gelin ve damadın geleceği söyleniyordu. Üst katlar dolmadan bu işi halletmeliydim. Şişe aramaya kısa bir mola verip mutfağa girdim.
Elime tutuşturulan kanepeleri kaptığım gibi ana salona sonunda giriş yaptım.
Salona girdiğim anda gözlerim kalabalığı taradı. Gözüme ilk çarpan şey tabiki meşhur uyuşturucu çetesi oldu. Kulağımdaki cihazdan pitona " Şemsi Bayraktar, Özgen Çaka, Fırat Pala" dedim. Piton " Tabi yaa! Geçmişini siktiklerim. Uzaklaştırma dinleyecek halleri yoktu. Tahliye geldiği gibi birleşmişler yine piçler!" dedi öfkeyle. Çetenin yanından sıyrılıp yanlarındaki masalara kanepeleri dağıtmaya devam ettim. Tek hızlı davranan garson değildim neyse ki ve dikkat çekmiyordum bu sayede.
Birden ışıklar tek tek sönmeye ve yerini kırmızı mavi aydınlatmalar almaya başladı. "Pınar hemen terasa! Koş!" aldığım komutla elimde yarısı dolu olan tepsiyle hızlı hızlı yürümeye başladım. Gerginliğim çok artmıştı ve başım dönüyordu. Bu sigarasızlıktan da olabilirdi ama şuan sebebini düşünmeye bile vaktim yoktu. Asansörü es geçip merdivenlere yöneldiğimde koşarak basamakları aşıyordum. İlk dans şarkısı konağın duvarlarına çarpmaya başlamıştı bile. Kim ilk dansını klasik müzikle yapardı ki. Şarkı hakkında bir yorum daha yapacağım sırada son basamağı atladım ve yere düşeceğimi hissettim. Bir saniye sonra elimdeki tepsinin yere düşme sesi kulaklarımı doldurdu ve ardından basamaklara yapışan bedenimin sesi duyuldu. Piton "Sorun yok. Garsonlar sakarlık yapabilir. Bu çok doğal. Ayağa kalk. Sakinleş." dedi yatıştırıcı ama gergin bir tonajla. Gözlerimi sıkıca kapatıp derin bir nefes aldım ve gözlerimi açtığımda burnumun ucunda siyah el yapımı olduğunu düşündüğüm ayakkabılar vardı. Kafamı hafifçe kaldırıp yukarı baktığımda gözlerim şokla irileşti.Ayakta duran dün gece midye yedirdiğim o kaba herifti ve aşağı bakan gözlerindeki boşluktan bunun bilincinde olmdığını farketmiştim. Gözlerini incelerken elini uzattı. Tanımıyormuş gibi yapmak en mantıklısı olacaktı. Elini tutup hızla ayağa kalktım. Aramızdaki mesafeye karşın parfümünün kokusu başımın dönmesini artıran cinstendi. Ufak bir öksürükle uzaklaştım ve kısaca "teşekkürler efendim." dedim elimi seri bir hareketle elinden kurtararak bir şey demesine fırsat vermeyerek terasa doğru çıkmaya devam ettim.
Hızla çıktığım üç merdivenin sonunda peyzajı kusursuz yapılmış bir teras beni kucakladı. Vinaya sarmaşık şeklinde dolanmış siyah güller duvarın devamında terasın korkuluk şeklindeki kolonlarına dolaşıyordu. Bu mükemmel çiçekler terastaki sarımtırak mermer rengiyle mükemmel duruyordu. Gözlerimi güllerden ayırıp saatime baktığımda son 18 dakikam kaldığını gördüm. Saçlarımı kokteyl masasının üzerinde duran çatalla topuz yaptıktan sonra biri gelirse dikkat çekmemek adına elime birkaç içecek aldım ve kalan 3 şişeyi aramaya başladım. Kulağımdan Gökhanın bağırışları ve Pitonun kesik ama asla bitmeyen uyarıları duyuluyordu ama okadar fazla stres altındaydım ki sadece uğultu olarak geliyordu. Daha fazla bu uğultuya dayanamayıp kulağımdakileri tek elimle söküp tepsimdeki bardağın içine attım.
Sesler susmuştu. Teras tenhaydı. Beynim ferahlamıştı. Terasın kolonlarını kontrol ederek turlamaya başladığımda bir yansıma gözüme çarptı. Aynaya benzeyen bir parlaklıktı. Yavaşça yaklaştığımda diğer şarap şişelerinden farklı olan bir şişe olduğunu farkettim . Öyle ihtişamlıydı ki bir kere bakan farklı olduğunu anlardı. Şişenin dışında altından yapılmış parlayan deniz yıldızları şişeyi sarıyordu, kapağa yaklaştıkça elmaslar şişeyi çevreliyordu. Gözlerimi zor da olsa şişeden ayırdığımda şişeyi kolumun altına aldım. Daha fazla şişe aramaya gerek olmadığı barizdi. Arkamı son kez kolaçan ettikten sonra terasın çıkışına yöneldim. Ve sonra koşmaya başladım. Timin şişeleri ayarladığı odaya kadar durmadan koştum ve sonunda odaya girdim. Düğün canlanmaya başladığı için insanlar çoğunlukla ana salondaydı ve müzik sesi konakta yankılanıyordu. Odaya girdiğimde zaman kaybetmeden elimdeki şişeyi ve arabadaki diğer şişeleri asansör sistemine koymaya başladım. koyduğum an inip geri çıkıyordu asansör.
Bütün şişeleri koyduktan sonra saatime baktım. Çıkmam için sadece 4 dakika 58 saniyem vardı. Ve tam o an zaman durdu. Ardından geriye aktı ve kulaklığı çıkarıp içeceğin içine attığım ana gitti. İçeceği almamıştım. Terasta kalmıştı . Bu askeri bir iletişim sisteminin hatta bu ağın tamamen açığa çıkması demekti. Bu birçok şeyin sonu olurdu. Canımı kaybedeceğimi de bilsem timi ele vermeyeceğime dair yemin etmiştim, tıpki diğerleri gibi.Bunun için verecekleri cezayı adım gibi biliyordum. Ellerimi sinir ve mahcubiyetle saçlarımın içine geçirdim ve şişelerin arkasından son kez bakıp var gücümle koşmaya başladım. Düştüğümde kanamaya başlayan dizimin sızısını yeni farkediyordum. Ama bu acı beni yavaşlatmadı bile. Nefesim ciğerlerime az geliyordu ama koşmaya devam ediyordum.
Sonunda terasın girişine vardığımda saatimi kontrol ettim. 3dakika 12 saniyem kalmıştı. Derin bir nefes daha aldım ve her şeyi riske attığımı bilsem de terasa bir adım attım.
Aiiyyy nasıl olmuşşş ben çok sevdim bu seferki bölümü umarım siz de swvmşsinizdirrr🎀🎀
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Desise
General Fiction"Dinle!" diye bağırdım arkasından boş sandığım sokağa. O çoktan gitmiş miydi yoksa orada mıydı bilmiyordum ama bunu yok sayarak tekrar bağırdım, "Yalansız, oyunsuz, kendimim bu sefer! Seviyorum seni! En gerçek halimle seviyorum seni!". Yaşlar gözler...