Gece yarısını çoktan geçmişti ama gözlerim bir türlü kapanmıyordu. Yatakta sağa sola dönmekten başka bir şey yapamıyordum. Yastığımın köşeleri iğneli gibiydi,düşüncelerimse karmakarışıktı. Uykusuzluk, zihnime çöken karanlık bir bulut gibiydi; ne kadar uğraşsam da dağıtamıyordum.
Tavanı izleyerek geçen saatler boyunca, her bir saniye, içimdeki boşluğu biraz daha derinleştiriyordu. Her gece aynı döngüde sıkışıp kalmış gibiydim. Umutsuzluk, göğsümde ağır bir yük gibi duruyordu. İçimdeki sessiz çığlıkları kimse duymuyordu, duyamazdı.
Bir süre sonra, yataktan kalkıp pencereye yöneldim. Şehrin sokak lambaları, aşağıda uzanan boş caddeyi aydınlatıyordu. Bu ıssız manzara, içimdeki yalnızlığı daha da büyütüyordu. Camın soğuk yüzeyine alnımı yasladım, gözlerimi kapadım. Belki de, gözlerimi açmadan önce bir rüyanın içine dalmayı başarabilirim diye düşündüm ama zihnim bana ihanet ediyordu.
Taehyung'un yüzü, her seferinde gözlerimin önüne geliyordu. Onu düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. Onun yokluğunda nefes almak bile zor geliyordu. Bana yardım etmeye çalıştığını biliyordum ama içimdeki karanlıkla baş edemezdi. Kimse edemezdi.
Gece lambasının zayıf ışığında, masanın üzerindeki dağınık kağıtlara gözüm takıldı. Yarım kalan işler, tamamlanmamış ödevler...Hiçbir şeyle ilgilenmek istemiyordum. Yaşam, sadece bir zorunluluk haline gelmişti. Her şey o kadar anlamsızdı ki. İçimde kopan fırtınaları kimse göremiyordu. Bir adım atmak, biraz olsun rahatlamak istiyordum ama her seferinde aynı karanlığa geri dönüyordum.
Saatin tik takları, odanın sessizliğinde yankılanırken, kendimi bir kez daha yatağa bıraktım. Gözlerimi kapadım, derin bir nefes aldım. Belki de bu gece, kısa bir an için bile olsa, huzuru bulabilirim diye umut ettim. Ama içimdeki karanlık, her düşünceyi gölgelemeye devam ediyordu.
"Ya hyung bıraksana ya Jungkook'umu özledim."
Kapının önünden gelen tanıdık bağırış sesi ile hızla yataktan kalktım. Dış kapıya yanaşırken sesler gelmeye devam ediyordu.
"Taehyung bak delirtme beni! Hangi akılla sana bu kadar içirdiysek."
Yoongi olduğunu tahmin ettiğim sesin sinirli çıkması içimde gerginlik yaratırken kapı deliğinden baktım. Taehyung'un belinde gördüğüm eller ile parmak uçlarımın dahi titrediğini hissederken hızla kapıyı araladım. Kızarmış yanakları ve kabarık sarı saçları ile parlak parlak bakan Taehyung kendini Yoongi'nin ellerinden uzaklaştırıp resmen boynuma atladı. Ellerim anında belini sararken Yoongi çatık kaşları ile bizi izledi.
"Taehyung gel buraya."
Uzanmaya çalıştığında ellerimi biraz daha sıkıştırıp onu kolumun altına aldım. "Burada kalabilir. Daha önce de bende kaldı."
"Olmaz öyle." Bu sefer uzaklaştırmama izin vermeden kolundan tuttuğunda Taehyung boynumu daha sıkı sardı. "Bırakma." Kulağıma fısıldayarak konuştuğunda Yoongi'nin kolunu tutup uzaklaştırdım. "Zorlama istersen"
Taehyung'un sıcak nefesi boynumda hissedilirken, sarhoş haliyle mırıldandığı sözler kulağımda yankılandı. "Jungkook... seni çok özledim."
Kalbim hızla atmaya başladı. Onu bu halde görmek, hem endişelendiriyor hem de içimde derin bir özlemi tetikliyordu. Yoongi'nin sıkıntılı bakışları arasında Taehyung'u içeri çekip kapıyı kapattım. Yoongi bir süre daha kapının önünde durdu, sonra başını iki yana sallayarak merdivenlerden inmeye başladı.
Taehyung'u koltuğa oturtmaya çalıştım ama o inatla boynuma sarılmaya devam ediyordu. "Bırakma beni, lütfen," dedi, sesi çatallı ve duygusal. Elleri belime daha da sıkı sarıldı, sanki bıraksa tekrar kaybolacakmış gibi. Gözlerinde gördüğüm yaşlar, içimdeki karanlığı biraz olsun aydınlatıyordu.
"Seni asla bırakamam." Yalan söyledim.
"Taehyung, hadi biraz su iç, iyi gelecek," dedim, onu nazikçe koltukta oturtup mutfağa yönelirken. Arkamdan gelen bir hıçkırık, adımlarımı hızlandırdı. Bir bardak su doldurup geri döndüğümde, Taehyung'un gözleri kapanmaya başlamıştı bile. Yanına oturup suyu ona uzattım. "İç, tamam mı? Ağlama neden ağlıyorsun?"
Dudakları büzülürken ellerime tutundu. "Bütün gece..." Bir hıçkırık.
"Beni birine itmeye çalıştılar. Sen asla sevmeyecekmişsin beni, asla sevgilim olmayacakmışsın. Unutmalıymışım seni."Ve bir kaç hıçkırık daha.
Sinirden resmen gözüm dönerken çektiğim nefes bile ciğerlerime batıyordu. "Saçmalamışlar." Bir yalan daha.
Biraz tereddütle bardağı aldı ve birkaç yudum içti. "Seni gerçekten çok özledim," dedi yine, bu sefer sesi daha zayıf. İçimden bir şeyler kopuyordu. Onu böyle görmek, kendimi daha da güçsüz hissetmeme neden oluyordu.
"Ben de seni özledim, Taehyung," dedim, belki de ilk kez hislerimi açıkça dile getirerek. Parmaklarım onun titreyen ellerine dokundu, biraz olsun rahatlamasını umarak.
Taehyung'un gözleri kapanırken başını omzuma yasladı. Onun bu hali, içimdeki duygusal fırtınayı daha da körüklüyordu. Bu gece yanında olacağımı bilmek, belki de ikimiz için de biraz olsun huzur getirebilirdi.
Onu kollarımda taşırken, odamın yolunu tuttum. Yatağa yatırıp üzerini örterken, uykusunda bile adımı mırıldanıyordu. Yavaşça yanına uzanıp ona sarıldım. "Buradayım, Taehyung," dedim fısıldayarak. "Hiçbir yere gitmiyorum."
Gece boyunca onun nefes alışverişini dinlerken, belki de ilk kez huzuru bulmaya bir adım daha yaklaştığımı hissettim. İçimdeki karanlık hala oradaydı, ama Taehyung'un varlığı, bana biraz olsun umut.
Bu yüzden uzak durmalıydım belki de. Umut veriyordu çünkü. En son ne zaman umutla dolmuştum. Küçük bir çocukken herhalde.
Yapamazdım. Taehyung'a yaşatamazdım bunları. Artık net olmalıydım. Uzaklaşmalıydım.
Güneş ışıkları odaya girdiğinde son bir kez boynuna sokulup alkole rağmen hala buram buram nilüfer kokan tenini soludum. Zar zor boynundan ayrılıp ayağa kalktım. Anında kaşları çatıldı ve hafifçe ismimi mırıldandı. Omuzlarım çökerken sessizce odadan ayrıldım. Ceketimi alarak evden çıktım.
Korkak bir adamı sevdiğin için özür dilemelisin kendinden Taehyung.
Korkak olduğum için özür dilerim Taehyung.
Önemli değil jungkook da uzun süre görüşmeyelim birader be