"Gel bakalım benimle," dedi Jungkook, elimi sıkıca tutarak beni peşinden sürüklerken. O hızla ilerlerken gözlerim onda sabitti. Sevgili olduğumuzdan beri, onda birçok değişiklik fark etmiştim. Ama en çok göze çarpan şey enerjisindeki artıştı. Şu an gecenin bir yarısında, yalnızca canım tatlı çekiyor diye beni kucaklayıp mutfağın tezgahına oturtması, beni bile şaşırtıyordu.
Kedimiz Bal, ilgisinin onda olmadığını fark etmiş gibi, Jungkook'un ayaklarına dolandı, tatlı bir dikkat çekme çabasıyla mırıldanıyordu. Ama benim dikkatimi çeken başka bir şey vardı. Sadece gri bir eşofmanla duran sevgilim, üstünde hiçbir şey olmadan, beyaz ve pürüzsüz vücudu ile odağımı tatlıdan bambaşka yerlere kaydırıyordu.
Jungkook, bana doğru eğilerek gülümsedi. "Ne düşünüyorsun?" dedi alaycı bir tonla. Eliyle dolapları karıştırırken gözleri bir an olsun benden ayrılmadı. "Tatlı mı, yoksa başka bir şey mi?"
Sözlerinin ardından yanaklarımın kızardığını hissediyordum. "Tatlı," diye mırıldandım, bakışlarımı kaçırmaya çalışarak. Ama Jungkook bu cevaptan pek tatmin olmuş görünmüyordu. Dudaklarında hala o tanıdık, muzip gülümseme vardı.
Tezgahın kenarına biraz daha yaklaştı, parmak uçlarıyla dizime hafifçe dokunarak, "Emin misin?" diye sordu, sesi alçak ve yavaş.
Dudaklarımı ısırarak başımı salladım. Ama ikimizin de bu anın yalnızca tatlıyla ilgili olmadığını bildiğimiz çok açıktı.
Jungkook, Bal'ı kucağına alıp yumuşakça öptü. "Babanın kucağında bekle, kızım. Ben de ona güzel bir tatlı hazırlayayım," dedi, kediyi bana doğru uzatırken. Gözlerindeki yaramaz parıltı hala duruyordu.
Bal, kucağıma yerleşirken mırıldandı, küçük pati darbeleriyle ilgimi çekmeye çalışıyordu. Ama gözlerim hala Jungkook'taydı. Dolaba doğru yönelip en sevdiğim tatlı olan tarçınlı çörekleri yapmak için malzemeleri çıkarmaya başladı. Bu, aramızda bir tür gelenek haline gelmişti; kötü bir gün geçirdiğimde ya da sadece içimizi ısıtacak bir an yaşamak istediğimizde, tarçınlı çörekler hep işin içine girerdi.
"Tarçınlı çörekler ha?" dedim, gülümseyerek. "Umarım hamuru internette ki adamlar gibi tokatlamazsın..."
Jungkook, malzemeleri tezgaha dizdikten sonra bana göz kırptı. "Hamurdan daha yumuşak şeyler biliyorum tokatlamak için," dedi, ardından kollarını sıvayarak hamuru yoğurmaya başladı. Elleri bu işte ustalaşmış gibiydi; her hareketi dikkatli ve ritmikti. Tezgahın üstünde çalışırken, etrafa yayılan tarçın kokusu içimi ısıttı.
Kedimiz Bal, kucağımda mırıldanarak uyuklamaya başlamıştı bile. Ama ben bir türlü gözlerimi Jungkook'tan alamıyordum.
Jungkook başını kaldırıp bana göz kırptı. "Eminim ki bu çörekler seni büyüleyecek, ama tabii ki senden daha tatlı olmayacaklar," dedi, alaycı bir gülümsemeyle.
Kucağımda uyuklayan Bal'ı hafifçe okşarken gözlerimi ondan ayıramıyordum. "Öyle mi?" diye cevap verdim. Sadece çörek yaparken bile bu kadar sevimli ve çekici olmayı nasıl başarıyordu?
Hamuru tezgaha bıraktıktan sonra ellerini yıkamadan önce yanıma yaklaştı, yüzünü bana doğru eğdi. "Hiçbir şey senden tatlı olamaz," diye fısıldadı, dudaklarını alnıma hafifçe dokundururken. Küçük bir öpücük ama kalbimde kocaman bir etki bıraktı. O sırada yüzümde hissettiğim gülümsemeyi gizlemek imkansızdı.
"Birazdan hazır olacak," dedi geri çekilerek, ellerini lavaboda yıkarken bana bakmayı sürdürdü. "Ama senin gibi tatlı birine daha fazlasını sunmam lazım, değil mi?" Sesi her zamanki gibi muzipti ama gözlerinde o tanıdık sıcaklık vardı. Jungkook mutfağın enerjisini sadece varlığıyla bile değiştirebiliyordu.