Orada, o kütüğün altında saatlerce bekledim. Santana orada beni öylece bırakırken, ben hâlâ onun izini hissediyordum. Onun korkusundan hareket edemiyordum ama bana gerçekten hiçbir iz bırakmamıştı. Son cümlesinde, bana son bakışında yüzünde hiçbir ifade yoktu. Hiçbir duygu yoktu. İsimsizliği yüzüne yansımıştı. Âdeta bir anonim gibiydi.
Dediklerine inanmamıştım ama inanmaktan başka şansım yoktu. Bana 'Genzo'dan uzak durmamı' söylemişti ama sanki bundan daha önemli meseleler vardı. Onu nereden tanıyordu? En azından bunu iddia ediyordu. Bu Japonya topraklarında isimsiz olduğunu iddia eden bir Brezilya'lı ile, kim olduğunu bilmediğim bir kimsenin ne işi olabilirdi?
Genzo Wakabayashi'nin kim olduğunu bilmiyordum.
Başka bir ihtimâl daha vardı ve benim aklım buna daha çok yatıyordu. Carlos sadece yalanlarıyla beni ondan uzak tutmak istiyordu. Genzo'yu gayet iyi tanıyordum ve içini bana açacaktı. Carlos da bundan bahsetmişti, Genzo'nun içini en iyi kendisinin bildiğini söylemişti. Sen kimsin Carlos Santana? Senin de kim olduğunu bilmiyorum.
Dizlerim titriyordu ama bu sefer ne korkudan ne de başka bir şeydendi. Düpedüz ateşim vardı ve bedenim yorgun düşmüştü. Genzo haklıydı, gerçekten hastalanmıştım ve dizlerimin bu titremesiyle, ıssız sokaklarda sadece hatırladığım yollardan dönüp yurda gitmeye çalışacaktım. Kimseye haber veremezdim. Arkadaşlarımı arayamazdım çünkü bundan kimsenin haberi olmamalıydı. Onlar bu işin içinde değildi ve onların başını belaya sokmayacaktım.
Genzo? Bu işin içindeydi. Bu işin içinde olduğunu bilmiyor olabilirdi ama bu meselenin ana karakteri o'ydu.
Telefonumu açtım. Aramalar kısmına girip rehberden Genzo'nun ismini buldum. Hiçbir şey yapamadım. Bundan sonra hiçbir tuşa basamadım. Öylece ekrandaki isme bakarken tek yapabildiğim titreyen bacaklarımın işlevini hatırlayıp ayağa kalkmak oldu. Kimseyi arayamayacağımı anladığımda telefonumu cebime bıraktım.
Genzo yine yoktu.
-
Kapının gıcırdamasının sesini duydum. Uyuyordum ama bilincim hâlâ açıktı. Uyuyordum ama rüyaya hâlâ dalmamıştım. Uyuyordum ama daha çok ölüyor gibi hissediyordum.
Gözlerim hafif açıktı. Sarı kirpiklerimin arasından kapıdan girenin Genzo olduğunu görebiliyordum. Genzo yine yoktu. Genzo yine en çok ihtiyacım olduğu zaman da yanımda yoktu. Yurda geldiğimde onunla konuşmayı bekledim ama yoktu ve şimdi ona ihtiyaç duymuyordum, buna emindim.
Beklenenin aksine, her zamanın aksine bu sefer burnuma hiçbir alkol kokusu gelmedi. Genzo da yerli yerindeydi, sendelemiyordu, kıyafetleri düzgündü, saçı dağılmamıştı.
Odadan bana bakarak biraz daha içeri girdiğinde yanıma gelmek istediğini anladım, öyle düşündüm. Yatakta biraz geriye gittim ve tahmin ettiğim oldu. Bunu görünce yanıma daha hızlı gelmiş, onun için açtığım yere oturmuştu ve yeşil gözleri bir an olsun yüzümden ayrılmıyordu.
Elini yüzüme uzatıp biraz öylece durduktan sonra dalgalı saçlarımı geriye attı, gözlerim ona döndüğünde hiçbir şey demeden elindeki poşeti de yatağımın üzerine koydu.
"Senin için ilaç aldım. Tam olarak neyin gerekli olduğunu bilmediğim için bir sürü şey aldım, bir sürü eczaneden. O yüzden bu kadar geciktim, özür dilerim."
Genzo Wakabayashi, bana sanki suçluymuş gibi kendini açıklıyordu.
Yatakta biraz daha geriye gitmiş, poşete bakmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
change families ✰ schneigen
FanfictionBirbirlerinden nefret eden eşcinsel Karl ve homofobik Genzo, üniversitede aynı yurtta kalırlar.