11. Bölüm: Çıkıyoruz(amanereye)

6 3 1
                                    

Minho'nun gözünden

Jisung'a edebiyat kitabımı verdikten hemen sonra kimyacı sınıfa girmişti. Kimya dersinde diğer sınıflardan 2 ders öndeymişiz, takıntılı kadın tüm sınıfları aynı yerde olsun diye uğraştığı için bu derste bizi test çözmemiz için serbest bıraktı. Ben yanımda test kitabı getirmemiştim bu yüzden yeni başladığım romanı çıkardım ve onu okumaya başladım.

Romanı okurken şöyle bir paragrafa denk gelmiştim:
"İçinde birinin tüm üzüntülerini, mutluluklarını, şaşkınlıklarını, hayal kırıklıklarını, kaygılarını kısacası tüm hayatını yazdığı onlarca not bulunduran bir kutu vardı elimde. Bu kutu beni bir ikileme sürüklemişti; Notları okumalı mıydım yoksa kutuyu olduğu gibi bulduğum yere mi bırakmalıydım?"

Bu paragrafı okumamla birlikte aklıma edebiyat kitabımın içine koyduğum o not geldi, Jisung'a olan aşkımı anlattığım o not. VE O NOTUN BULUNDUĞU KİTAP ŞUAN JİSUNG'UN ELİNDEYDİ.

Bunu hatırladıktan sonra kitabı Jisung'un elinden almayı düşündüm ama şuan ikimiz de dersteydik ve kimyacı dersten çıkmama asla izin vermezdi. Tek yapabileceğim teneffüsü beklemekti.

Teneffüs olduktan sonra koşarak Jisung'un yanına gittim. Sınıfa girer girmez karşımda elinde notla donakalmış bir Jisung gördüm. O an anladım Jisung'un notu okuduğunu.

Burdan kurtaramazdım artık ben de battı balık yan gider diyerek gidip her şeyi Jisung'un bir de yüzüne karşı söyledim.

"Jisung o notta okuduğun her şey doğru, fazlası var ama emin ol ki duygularım orada anlattığımdan daha az değil. Seni her görüşümde kalbim hızlanıyor, karnımda kelebekler uçuşuyor. Resmen organlarım bile seviniyor seni gördüğüm zaman. Şimdi bana hayır dersen anlarım. Çünkü zaten her şey çok ani gelişti. Sana bunları şimdi söylemeyecektim çünkü daha yeni yeni yakınlaşmaya başlamışken korkmandan, en çok da beni yanlış anlamandan çekindim. Ama artık olan oldu ben aceleci davranmasam da öğrendin işte."

Jisung'un gözünden

Sanki o notu okuduktan sonra yeterince şok olmamışım gibi üstüne bir de Minho her şeyi yüzüme karşı söylemişti. Donakalmıştım. Minho'ya ben de seni seviyorum diye bağırmak istiyordum ama yapamıyordum. Beynim vücudumu yönetmekte zorlanıyordu.

Ben öylece kalınca Seung olaya el atmaya karar vermiş olmalıydı ki beni sertçe dürttü. Onun dürtmesiyle kendime gelmiştim ama Minho çoktan arkasını dönmüş gidiyordu. Arkasından bağırdım.

"MİNHO!"

Dönüp bana baktı.

"BEN DE SENİ SEVİYORUM, HEM DE ÇOK."

Sözlerimi yerıda kestim ve koşarak yanına gittim, sonra ellerini tuttum ve konuşmaya devam ettim.

"Senin hissettiğin her şeyi, hatta belki daha da fazlasını ben de hissediyorum. Benim de seni gördüğümde kalbim hızlanıyor, karnımda kelebekler uçuşuyor. Hissettiğimiz her şey aynı, düşüncelerimiz bile. Çok seviyorum seni ben, çok ama çok."

Sözlerim biter bitmez Minho bana sımsıkı sarılmıştı.

"Minho, dur karnımdaki kelebekler ölücek şimdi."

"Tamam tamam durdum. Ölmesinler, ihtiyacımız olacak ileride onlara."

"Ne konuda?"

"Ben seni her mutlu ettiğimde kelebekler uçuşacak ve ben seni her dakika mutlu edicem."

Biz gözlerimiz parlayarak birbirimize bakarken Seung araya girdi.

"Çıkma teklifi cidden kaldırılmış herhalde."

Seung'un bunu imalı bir şekilde demesiyle Minho hemen konuştu.

"Ha evet. Güzeller güzeli Jisung'um, benimle çıkar mısın?"

"AY EVET EVET EVEET!"

Ben bağırarak ve zıplayarak cevap verirken abim sınıfa girmişti.

"Ne bağırıyorsun, evlenme teklifi aldın sanki."

"Aaa, kocacım sen duydun mu ya her şeyi."

"Abiler duyar."

Minho abimin geldiğini görür görmez onun yanına koşup "Saygılar abi." demiş ve sonra abimle tokalaşmıştı, abimin gözüne girebilmek için tüm tuşlara basıyordu.

O gün Minho ve ben öğlen arasına kadar tüm teneffüsleri beraber geçirmiştik. Çıkıyorduk ama birbirimizi tam olarak tanımıyorduk ve sürekli birbirimize sorular soruyorduk.

Öğlen arası olduğunda ben abim ve Seung'u aldım, Minho da Hyunjin'i aldı ve beraber yemekhaneye gittik. Amacımız hem onları tanıştırıp kaynaştırmak hem de beraber takılmaktı.

Yemeklerimizi alıp masaya oturduğumuzda sessizliği bozan abim olmuştu. Hyunjin'e döndü ve konuştu.

"Eee kral, yok mu sende bir şeyler."

"Ne gibi şeyler."

"Aşk, sevgili falan."

"Yok beee. Öyle şeyler anlamsız geliyor bana hatta şu ana kadar Minho'yu desteklemiş olsam bile ilişkilerinin sonsuza dek bu kadar mutlu süreceğini sanmıyorum."

Hyunjin'in öyle demesiyle şaşırmıştım. Şaşkınlığımı dışa vurdum.

"Niye öyle dedin ya şimdi."

"Yani yenge sizlik bir şey değil ama benim aşka olan inancım sıfır, bu herkesin ilişkisi için geçerli. Aşk bir sürelik bir heves gibi, o bitince ilişkiyi ayakta tutabilmek için de saygı gerek ve bu saygıyı sadece olgun insanlar gösterebilir. Bu yüzden hem ben kendimde o olgunluğu görmüyorum hem de bir süre sonra biten bir şey için bu kadar mücadele vermek saçma geliyor. Siz yaşayın aşkınızı, sevginizi. Ben sizin çocuklarınızın zengin ve pezevenk amcası olmak istiyorum."

Hyunjin'in son söylediğiyle hepimiz gülmüştük. Öğlen arası yemekhaneden çıktıktan sonra da hepimiz dondurmalarımızı alıp bahçede oturmuştuk. Sonraki teneffüslerde de ben ve Minho yalnız kaldık hep. Bugün de böyle bitti.

Günün sonunda artık benim de bir sevgilim vardı. Uyumadan önce iyi geceler dileyecektik birbirimize, uyanınca da günaydın mesajları atacaktık.

Bu da bittiii
Oldu bunlar
Yazar ablanız ders çalışmaya başladığı için bölüm atamadı
Kusura bakmayınnn
Bundan sonra haftada bir bölüm gelir gibi
Onu da dinlenme günlerimde atarım
Bölümü aceleyle yazdım yazım yanlışları için özür dilerimm
SEVİLİYORSUNUUUZ♥︎♥︎♥︎

Grow up / MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin