"Ecrin sonuçlar açıklanmış!" kafamı çarşımın altından çıkardığım gibi yataktan kalkmaya çalıştım. Çalıştım diyorum çünkü her yerime dolanmış olan çarşaf yüzünden yataktan kalkamadan kafa üstü yere düştüm ve kafamı yanı başımdaki komodinimin ayağına çarptım. Ev benim çığlığım ile inlerken çarşaftan hala kurtulamadığım için kıpırdayamıyordum.
"Ecrin!" dedi ablam telaşlı sesi ile odama girerken sonrasında odama annem ardından babam girdi. Babam kalın ama sakin sesi ile "niye kaldırmıyorsunuz kızı!?" dedi. Babam ilk önce beni kaldırıp yatağa oturttu ve dolanmış olduğum çarşafı bir çırpıda çıkardı. Elimi kaldırıp kafamı çarptığım yere koydum, elimin ıslandığını hissettiğimde korku ile elimi başımdan çekip baktım. Elim neredeyse komple kan olmuştu, ayağa kalktığımda babam yanıma gelip kanayan yerdeki yapışmış saçlarımı çekti. "Sakin ol bir şey yok" evdeki herkes biliyordu ki küçüklüğümden beri beni kan tutardı. Midemin bulandığını ve başımın döndüğünü hissettiğimde annem "Kadir gözleri kayıyor" dedi korku ile.
Babam bilincim kapanmadan beni lavaboya sürükledi ve soğuk suyu açtığı gibi yüzüme vurmaya başladı. Daha iyi hissetmeye başladığımda "kapat gözlerini" dedi babam. Dediğini yaptığımda elimi de suyun altına alıp yıkadı. Musluğu kapattığında aynaya bakmadan arkamı döndüm ve elimle yüzümü havlu ile kuruladım. Havluya da bakmadan geri bıraktığımda babam tuvaletin dışınaydı.
"Hala kanıyor" dediğinde odama geri döndük. Annem sağlık kutusu ile yatağımda otururken yanına gittim. Bileğimdeki toka ile saçlarımı topladıktan sonra annem yaraya baktı. "Kadir dikiş atılması gerekiyor sanırım" o kadar değildir diye düşünsem de beni apar topar sağlık ocağına götürdüklerinde gerçekten bir sıkıntı olduğunu anladım.
Yarayı uyuşturduklarında dikiş attılar. Yara bandın gibi bir şey ile kapattıklarında dikişin iki hafta içinde çıkarılacağını söylemişlerdi. Saat on bire gelirken eve geri dönmüştük. Ellerimi yıkayıp mutfağa geçtim ve kendime bir bardak su doldurdum. Mutfağın diğer tarafında kalan oturma odası dediğimiz kısma geçip oturdum ve ayaklarımı uzattım. Başım çok ağrıyordu.
Ablamda odaya girdiğinde hemen yanıma oturdu. "Konu nerden nereye geldi şuna bak." Diye hayıflandı "Neyse sonuçlar açıklandı demiştim ya" gözlerim irice açıp ablama döndüm.
"Yüzde 63 burs almışsın"
Gözlerimde ağzımda şaşkınlık ile açılırken ablam "hortlak gibi bakma gözlerin yuvalarından fırlayacak" dediğinde söylediğini ciddiye alarak gözlerimi normal haline getirdim. "Ben en fazla yüzde 50 falan alırım zannediyordum. Çok mutlu oldum ya" içeri babam girdiğinde uzandığım yerden doğruldum. Yanıma oturduğunda eli ile başımı okşadı.
"Acıyor mu canın?" başımı hayır anlamında sallayıp saçlarımı sol omzumda topladım. "Acıktım yiyecek bir şeyler hazırlayalım mı?" kafasını sallayıp ayağa kalktığında gözüm fırına kaydı. Hemen ayağa kalkıp fırına ilerledim, annem poğaça yapmıştı.
Fırının kapağını açıp içinden bir tane aldım. Hala sıcaktı, koca bir ısırık alıp arkama döndüğümde babam bana bakıyordu. Ağzımdaki doluluk ile konuşmaya çalışsam da bir şey anlaşılmamıştı. Elimdeki poğaçayı ona uzattığımda gülerek aldı ve ısırdı. Lokmamı bitirdiğimde az önceki rezilliğimi örtmek adına "ben çay koyayım" diyerek uzaklaştım.
Babam bir şey demeden odadan çıktığında ablam ile sofrayı hazırlamaya başlamıştık. Babamda bu aralar garip bir şeyler vardı. Yanımızda iyi görünmeye çalışsa da yalnız kalınca sanki kafasındaki bir şeyler onu esir alıyor gibiydi.
Sofra hazır olduğunda annem ile babamı çağırmak için yukarı çıktım. Annem odasında bilgisayara bir şey yazıyordu. "Anne sofra hazır" başını kaldırıp gülümsedi. "Tamam canım geliyorum" başımı sallayıp odadan çıktığımda terasa yöneldim. Babam yine sigara içiyordu, kapıyı açıp terasa çıktım ve babamın yanına yöneldim.
Hayatımda hiç sigara içmemiştim ama merak ediyordum. Babamın yanında durup elindeki sigaraya uzandım. İrkilerek bana baktığında sigarasını almıştım. Aşağıya atmamı bekliyordu büyük ihtimalle ama şu an değildi. "Deneyebilir miyim?" eninde sonunda deneyecektim, bunu onlardan gizli yapmak yerine haberleri olarak yapsam daha iyi olacaktı.
Babam bir süre sessiz kaldı. "İlk ve son?" dedi sorarcasına. "İlk ve son" diye onayladım. Sigarayı ağzıma götürüp ağzıma çektim ve burnumdan çıkardım, yakmamıştı burnumu. Aynı şekilde ağzıma çekip dışarı püskürttüm. Ağzımda garip bir tat bırakmıştı. Son olarak ciğerime kadar çektiğimde öksürüğe boğulmuştum. Babam bana gülerken ben nefesimi düzenlemeye çalışıyordum. Kendime geldiğimde sigarayı direkt aşağıya attım.
"Bir kere dedin üç defa çektin" ona dönüp gülümsedim. "Denedim işte. Sonuncusu dışında diğerleri eğlenceliydi." Babam bana ters bir şekilde bakmaya başladığında ellerimi havaya kaldırıp salladım. İlk ve sondu babacım" başını sallayıp sert bakışlarını manzaraya çevirdi.
"Baba neyin var?" tekrar bana dönüp sahte gülümsemesini takındı. "Bir şey yok güzelim" parmaklarımın ucuna kalkıp boyumuzu hizalamaya çalıştım. "Yalan söylüyorsan da doğru yalan söyle baba!" geri kendi boyuma inip konuşmaya devam ettim. "17 yıllık kızınım anlıyorum halinden bir şeyler olduğunu" elleri ile yüzünü ovuşturup derin bir nefes aldı. "Şirket ile ilgili bir sorun var o canımı sıkıyor"
Babam normalde de sıkıntı çekiyordu şirkette ama hiç bu kadar endişeli olmuyordu, ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Üç yıl önce babamın çalıştığı yerdeki arkadaşları ile geliştirmiş oldukları ilaç ile büyük bir gelişme kaydetmişlerdi. Kanser ile ilgili birçok projeleri de katkıda bulunmuştu. Babam kimyagerdeki ama arkadaşları farklı bölümlerdendi. Mahir amca biyolog Fatih amca ise farmakologdu. Artı iki kişi daha sonradan katılmıştı gruba ama onları tanımıyordum.
Babam projenin başındaydı. Mahir amca ile fatih amca ise yönetim ve denetim kısmındaydı. Özel bir firmaydılar ve 50 kadar çalışanları vardı.
Daha fazla konu ile ilgili konuşup onu rahatsız etmek istemedim. "Kahvaltıya inelim mi?" sadece başını sallayarak terastan çıktı. Peşinden bende ilerleyerek aşağıya indim. Sofraya oturduğumuzda kasvetli bir hava vardı ve bu havayı dağıtmaya ben bile çekiniyordum.
Kahvaltı bittiğinde masayı annem topladı. Diğer tarafa geçip koltuğa oturduğumda biri omuzuma dokundu. Yerimde sıçradığımda babam "sakin" dedi. Habersiz temasları sevmiyordum. Gözümün görmediği zamanlarda insanların temasından olabildiğince kaçmıştım çünkü kimin hangi niyetle dokunduğunu göremiyordum. Hepsi güven meselesiydi, Hilal ile ilk tanıştığım zaman aynı durum onun içinde geçerliydi ama şu an onun yanında kendimi rahat hissediyordum.
"Ecrin?" babamın seslenmesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. "Efendim baba" yüzümü inceleyip "iyi misin?" dedi. "Evet sen aniden dokununca korktum." Yüzün üzgün bir tebessüm yayıldığında bu durumuma üzüldüğünü hissettim. "Okul için alışveriş yapacaktık, çıkalım mı?" yerimden kalkıp "olur, ben hazırlanayım o zaman" dedim.
Odama çıkıp dolabımı açtığımda ne giyebileceğime baktım. Üstüme beyaz kısa kollu bir tişört ile mavi bir gömlek altıma da lacivert bir kot çıkartıp giyindim. Saçlarımı tepeden topuz yaptıktan sonra çantamı alıp odadan çıktım.
Aşağıya indiğimde babam holde beni bekliyordu. Geldiğimi gördüğünde vestiyerden ayakkabısını alıp evden çıktı. Bende beyaz spor ayakkabılarımı alıp çıktım. Garaja indiğimizde babam arabanın kilidini açtı yolcu koltuğuna oturduğumda babam arabayı çalıştırdı. Garajdan çıktığımızda penceremi açıp arabaya hava dolmasını sağladım.
"Baba seni rahatsız eden bu konu çok mu ciddi?" düz bir ses ile "çok" dedi. Başımı ona çevirdiğim ve yüzüne baktım. Babamı böyle ciddi ve sert görmeye alışkın değildim. "Anlatabilirsin bana, yardımcı olamam belki ama dinlerim hem sende rahatlarsın" söylediklerim yüzünün yumuşamasını sağlamıştı. "Teşekkür ederim bir tanem ama bu sana şu an anlatabileceğim bir durum değil, benim kafam bir rahatlasın o zaman sana anlatırım" söyledikleri beni daha fazla meraklandırsa da ırar edemezdim. "Peki teklif var ısrar yok ancak babacım seni böyle görmekte beni üzüyor" elini vitesten çekip saçımı okşadı. "Merak etme iyiyim ben düzelteceğim her şeyi" içimden umarım diyerek başımı dışarı çevirdim.
Büyük bir AVM'ye geldiğimizde babam arabayı alt taraftaki park alanına yerleştirmişti. Arabadan inip içeri girdiğimizde kontrol yerinden geçtik. Çantamı bandın üstünden aldığımda etrafa göz gezdirdim. Burası büyüktü hem de çok.
Her yerde garip isimli mağazalar vardı. Babam elimden tutup beni yürüyen merdivenlere götürdü. Yukarı çıktığımızda ilk önce çanta alabileceğim bir yere getirmişti beni. Ben çantalara rastgele bakarken babam bana seslendi. Yanına gittiğimde pembe sırt çantalarını bana gösterdi. "Bunlardan ister misin?" hafifçe tebessüm etiğimde çantalara baktım. "Benim sevdiğim renk pembe değil ki" sevdiğim rengi bilmemesi beni üzmüştü. Elini ensesini götürüp mahcup bir şekilde ovaladı.
"Biliyorum mavi ve tonlarını seviyorsun ama ne bileyim ilkokula başladığında bunlardan istemiştin ama alamamıştım. İçinde kalmasın diye söyledim."
Babamın yüzündeki pişmanlığı gördüğümde gözlerim doldu. Yaşadığımız yoksulluk yüzünden kendini suçluyordu. Geçirdiğim atak sonucu kör olmamı da kendi suçu gibi görüyordu. Göz yaşlarımın akmasına izin vermeden geri gönderdim. Onun suçu yoktu kaderimizi kendimiz yazardık ama bazı şeyler isteğimiz dışında gerçekleşirdi. "Geçmişe dair içimde kalan ya da merak ettiğim hiçbir şey yok ben bu ana, ileriye bakmak istiyorum baba"
Babamın koluna girip mağazayı dolaşmaya başladım. Postacı çantalarının yanına geldiğimizde babamın yanından ayrılıp oraya ilerledim. İstediğim modeldeydi ve okul çantası için gayet idealdi. "Baba bu olur mu?" yanıma gelip çantalara baktı. "Olur ama kullanabilecek misin ağırlığı tek bir omzuna vermen iyi olmaz" haklıydı ama ben bunu istiyordum.
"İki omzumda da kullanırım" çantaların arkasından lacivert olanını alıp "öyle olsun bakalım" dedi. Çocuk gibi ellerimi çırpmak istesem de yapmadım.
Baba yalan söyledim. Benim çocukluğum içimde kaldı. Küçük Ecrin hakimiyet kurmak istiyor bazen ama ben büyüdüm. Küçük gibi davransam çok yargılarlar mı beni baba?
Babam kasada ödemeyi yaptıktan sonra o mağazadan çıktık. Bu sefer kırtasiye eşyalarını alabileceğimiz bir yere girdiğimizde kendimi cennete düşmüş gibi hissettim.
Çantamdan evde yaptığım listeyi çıkartıp sırası ile istediklerimi almaya başladım. Hepsi mavi olacak şekilde kalemlik, kalem, uç, dosya almıştım. Ayrıca internette renkli keçeli kalemler görmüştüm normalde almazdım ama görünce çok hoşuma gitmişti o yüzden benzerlerinden aldım. Ne kadar babama çaktırmamaya çalışsam da içimde kalan çok şey vardı ama bunlar aşılması zor şeyler değildi.
Ders sayısı kadar defterde aldıktan sonra küçük sepet dolmuştu. Kasanın orda bekleyen babamın yanına gittiğimde aldıklarıma bakıp güldü. "Bunların hepsine gerçekten ihtiyacın olacak mı?" sepete tekrar baktığımda benimde gözüme dolu geldi. Bazılarını bırakmayı teklif edeceğimde "neyse önemli değil beğendiysen alalım" dedi. Şu an anime karakterleri gibi gözümden pırıltılar fırlatmak istiyordum.
Bu mağazanda da çıktığımızda babam beni kıyafet mağazasına götürdü. "Bab9a yeterince kıyafetim var benim"
Mağazadan içeri girdiğimizde bayan reyonuna doğru yürüdük. "Bunları sadece okulda giymek için alacaksın." İçeride dolaşmaya başladığımda garip hissettim. Eskiden nerdeyse AVM'ye hiç gitmezdik, gitsek te sadece işimiz olan yere girer çıkardık. O zamanlar mağazaların önünden geçerken içeri girmek prenses elbiselerine bakmak isterdim ya da ışıklı ayakkabıları bir kez olsun denemek isterdim. Şimdi her şey elimin altındaydı.
Durumumuz düzeldiğinde ise gözüm görmediği için alışveriş yapamazdım. Annem ve ablam benim için alırdı kıyafetlerimi.Kıyafet alışverişimi de yaptıktan sonra babamla kahve içip AVM'den çıkmıştık. iki tane kot pantolon birkaç tanede koyu renk tişört almıştım. Daha fazlasına gerek yoktu bunlar bana tüm sene yeterdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖZÜMDEKİ DÜNYA
Teen FictionGözleri görmeyen bir insanın gözleri açıldığında hayat bize göre ne kadar renkli gelir değil mi. Ama mutluluk dediğimiz şey anlık ve ya bir süreliğine olur. Ecrin Mutlu mutlu bir kız. Ama her zaman değil.