Matematik etüt bitmişti şimdi felsefeye girecektim. İki hafta önce başlamıştım ek derslere şu an için gayet iyi gidiyordu. Sinan hoca durumumu öğrenmiş ve bana ayrıca ders anlatıyordu. Temelim berbat olduğu için ilk önce onu sağlamlaştırmıştık. Ek dersler dışında okul içindeki dersimizde istersem anlattığı dersi dinleyebileceğimi istersem de bana verdiği dersi çalışabileceğimi söylemişti. Sınıftan çıkarken "Çocuk" dedi Sinan Hoca. "Evet" eli ile gel işareti yaptığında masasına yaklaştım. Diğer öğrenciler çoktan çıkmıştı. "Bunlar ödevlerin. Haftaya kontrol edeceğim yapamadıklarına tekrar bakarız. Şu da TYT matematiği çözebilmen için bazı notlar, ödevlerini bitirdiğinde soru çözmeye çalış bununla" başımı sallayarak "teşekkür ederim" dedim.
Sınıftan çıkıp hızlıca felsefe dersinin olacağı sınıfa geçtim. Ender Hoca gelmişti bile. "Geç kaldın" yüzüme üzgün bir ifade yerleştirip "özür dilerim Erdem hocam, Sinan hocanın yanındaydım." dedim hoca kaşlarını çatınca gülmek istedim. İsmini bilerek yanlış söylüyordum. "Ender!" şaşırmış gibi yapıp "Pardon hocam" dedim ve bir yere oturdum. Bir süre daha bana bakıp derse döndü. "Ütopya nedir?" her derse soru ile başlaması şakamıydı. "İstenilen devlet hayali" arka taraftan bir kız söylemişti. Ender Hoca başını sallayıp "peki size göre bir devlet nasıl olmalı?" biraz düşünüp cevap verdim. "Bence komünist bir düzen olmalı" Ender Hoca her zamanki gibi aşağılayıcı bir gülüş takındı. "Nasıl olacak o, çocuklar bile eşit şartlarda doğmuyor" hocanın bana baktığı gibi bakıp güldüm. "Şöyle olacak Erdem hocam. Devlet madem var bir işe yarasın, o çocuklar eşit şartlarda doğacak dediğiniz zaman bunu yapacaklar. Yani anlayacağınız uzun olanla kısa olanı eşit yapmak istiyorsak uzunun bacağını keseceğiz" ismini yine yanlış söylediğimde gülüşü yerine sinir geçmişti. Söylediklerimi umursamadan sınıfa döndü.
"Felsefede insanlar eşit şartlarda doğar ama hak kavramı ortaya çıktığı için yönetilme ihtiyacı duyarlar ve bir sözleşme ile devlete kurarlar, bununla da özgürlüklerinden vazgeçerler. Neyse konumuz başka yerlere kaydı, defterlerinizi açın. Bu konuyu sınıfında işlediğim kişiler yazmak zorunda değil." Sözlerini bana bakarak tamamlamıştı çünkü bizim sınıfta bu konuyu anlatmış. Aslı'dan notları almıştım."Ders bitti çıkabilirsiniz" çantamı toparlarken sınıftakiler çıkmaya başlamıştı. Dersteyken Ender Hoca yanıma gelip 'neden burada olduğunu biliyorum, derse katılmak zorunda değilsin' demişti bende hayhay diyerek kitap okumaya başlamıştım çünkü hocanın daha fazla üzerine gitseydim benim için hiç iyi olmazdı.
Çantamın içine en son kitabımı koyarken Ender Hoca geldi "Hangi kitap o, zevkle okuyorsun?" eski bir kitaptı dedemden kalmış dünya klasiklerindendi. Şömizini çıkarttığım için adı yoktu. "Dorian Gray'in Portresi" elimden kitabı alıp biraz baktı. "Ne anlatıyor?" kitabı tekrar bana uzattığında cevap verdim. "Karakterin işlediği günahların çirkinliğinin resmine yansımasını anlatıyor" kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı ve cebinde telefonunu çıkardı. Kitabın içinde yazan ismi yazan sayfayı açıp fotoğrafını çekti. "Güzel bir konusu var okuyacağım." Memnuniyetle gülümseyip başımı salladım. "Unutmadan sana bir şey vereceğim" hoca masasına geri döndüğünde bana ne vereceğini merak ettim. Elinde içinde yiyecek bir şey olduğuna emin olduğum bir paket ile geri gelip paketi açtı. İçinden bir tane jelibon alıp ağzıma yaklaştırdı. "Aç ağzını" kaşlarımı çattığımda "Hadi!" dedi. Jelibonu açtığım ağzıma bırakınca yavaşça çiğnemeye başladım. "Benim adım Ender, duydun mu Ender" elime paketi verince üzerine baktım. Omega3 içerikli jelibonlardı, bildiğim kadarı ile bunları unutkanlık için veriyorlardı. Kahkaha ile gülmek istedim ama her zamanki gibi içimde tuttum. "Tamam Er-Ender hocam"
Gülümseyip masasına çantasını almak için geri gitti. Bende sınıfın çıkışına yöneldiğimde Ender Hoca arkamdan geldi. "Kantine inelim de sana kahve ısmarlayayım" bir şey demeden peşinden ilerlerken halimden memnundum çünkü Ender Hoca ne kadar gıcık olsa da onunla konuşmayı seviyordum. Kantine indiğimizde ben rastgele bir masaya oturduğumda Ender Hoca elinde kahveler ile geldi. Karşıma oturunca "Teşekkür ederim" dedim ve konuşmaya devam ettim. "Kahve ısmarlamanızın sebebini sorabilir miyim?" kahvesinden bir yudum alıp "Sana karşı açık olacağım" dedi. Sanırsınız itiraf yapacaktı. "Diğer öğrenciler gibi değilsin, onlara göre daha kaliteli bir kişiliğin var. Bunu derslerde belli ediyorsun ama çok ukalasın ve bunu sadece bana karşı yapıyorsun, neden?" tırnağımın kenarındaki deri parçaları ile oynarken "şöyle söyleyeyim" diye başladım konuşmaya ama ne diyeceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu.
"Bende sizin kaliteli bir insan olduğunuzun farkındayım ama çok kibirlisiniz ve ben bunu kırmak istiyorum. Hele geçen derste söylediğiniz şey sinirimi çok bozdu" pazartesi günü dersimizdeyken insanlardan saygı görmek için onlara hayvan gibi davrandığını söylemişti, bu gerçekten çok rahatsız ediciydi. "Saygı görmek için bize hayvan gibi davranıyorsunuz ama bende saygı görmek istiyorum o yüzden size aynı şekilde mi davranmalıyım ona baktım. Görüyorum ki rahatsız olmuşsunuz"
Elindeki kahveye odaklanmışken biraz sustum sonra devam ettim. "Eğer saygısızlık yaptıysam özür dilerim. Gerçekten sevdiğim bir öğretmenimsiniz. Ayrıca benimde size açık olmak istediğim iki konu var ama sadece birini söyleyeceğim." Başını kaldırınca gülümsedim. "Aslında isminizin Ender olduğunu biliyorum sadece sizi sinir etmek için Erdem diyordum ama bu sizde Erdem tipi olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Birde jelibonlar için teşekkür ederim." Ender hoca başını kaldırıp ilk kez sesli bir şekilde güldü. "Şu zamana kadar kimse bana bu kadar açık olmamıştı." Şaşırmamıştım. "Kişiliğiniz, kibriniz ve katılığınız yüzünden olmalı" başını sallarken kahvesinden biraz daha içti. "Sen nasıl bu kadar rahat davranıyorsun?" omuz silkip "herkese böyleyim size özel bir şey değil" dedim. "İnsanlara karşı bir güvensizliğim var onları kendimden ne kadar uzak tutarsam o kadar iyi" haklıydı şu zamanda kimseye güvenilecek durumda değildik. "İnsanlar zevkleri uğruna her şeyden vazgeçiyorlar, duygularını göz ardı ediyorlar ve bu onları güvenilmez hale getiriyor" Ender Hoca gözlerimin içine bakarken sanki onu anlamamın verdiği mutluluğunu yaşıyordu. "Diğer açık olmak istediğin ama söylemediğin konu neydi?" gülerek başımı sağ sola salladım. "Bunu başka zaman belki söylerim" hoca kombin yapamıyordu mesela şu an üstünde kahverengi bir kot ve turuncu gömlek vardı ama bu gömlek yerine dün giydiği lacivert tişörtü giyseydi daha güzel olurdu ama ben bunu söylemeyecektim. "Bir gün söylemen dileği ile" hoca ayağa kalktığında onu durdurdum. "Hocam onu bunu bırakında siz benim ismimi biliyor musunuz?" kısa bir şok yaşayan hocaya büyük bir ciddiyetle bakıyordum. Okulun başladığını belirten zil çaldığında bende ayağa kalktım. "Ecrin ben" çantamdan jelibon paketini çıkartıp Ender hocaya uzattım. "Alın bir tanede işimi garantiye alayım" dedim. İçinden bir tane alıp ağzına atınca "İyi dersler Ecrin" dedi. "İyi dersler Erdem hocam" gülerek kantinden çıktığında ılıyan kahvemi bir dikişte bitirdim.
Seviyordum bu hocayı, bizden on yaş kadar büyüktü. Aslına bakılırsa yakışıklıydı da hafif esmerdi ve koyu kumral saçları vardı. Koyu lacivert gözleri ile her kıza hitap ediyordu ama kıyafet tarzı fiziki özelliklerini gizliyordu.
Hızlıca kantinden çıkıp merdivenlere yöneldim. Sınıfa girdiğimde çoğu kişi gelmişti. Yerime oturduğumda Aslı başını sıradan kaldırmıştı. "Senin o güzel gözlerini oymamam için bir sebep söyle bana" anlamayarak baktığımı görünce "hayvan gibi niye atlıyorsun kızım sıraya!?" bunu söylerken bir yandan da elini saçıma dolayıp çekmeye başladı. "İmdat!" saçımı çekmeye devam ederken Berat sınıfa girdi. "Berat, yardım et" yüzümü acıklı bir hale getirip elimi uzattım. Elini teslim olur gibi kaldırıp "seni kurtarayım derken bende arada kaynarım olmaz" dedi.
Öğretmenler zili çaldığında sevindim çünkü Barış Hoca öğrencileri yok yazmak için koşarak geliyordu sınıfa. "Beni bir daha böyle uyandırırsan senin o yeni açılan gözlerini oyar yerine pinpon topu koyarım" saçımı daha çok çektiğin de biraz bağırdım. Dayanamayıp bende Aslı'nın saçını çekmeye başladım. "Lan bana beni silahımla saldırma" daha çok saçını çektiğimde bu sefer o bağırdı. "Bana ne senin uykundan. Zıbaraydın evinde" Berat başını umutsuz bir şekilde sağ sola salladı ve sınıftan çıktı o sırada Barış Hoca kapıda belirdi. Elimi Aslı'nın saçında çekip yüksek sesle konuşmaya başladım. "Hocam yardım edin beni öldürmeye çalışıyor" hoca hızlıca yanımıza gelince Aslı'ya sert bir şekilde baktı. "Bırak lan Ecrin'in saçını" Aslı saçımı bıraktığında elinde saç tellerim kalmıştı. "Artık kel kız olacağım. Kafamda saç kalmadı" Aslı bana öldürücü bakışlarını gönderirken Barış Hoca "Niye kavga ediyordunuz?" dedi. Ortada abartılacak bir şey yoktu ama ben misli misli anlatacaktım. "Hocam sizin bu öğrenciniz uyuyordu bende sizin dersinizde uyumasın diye uyandırdım sonra geldi beni dövmeye başladı 'sen nasıl beni uyandırırsın ben Barış Hocanın dersini sevmiyorum uyumayı tercih ediyorum' dedi." Aslı hemen itiraz etmeye başladığında hoca onu susturdu. "Benim dersimden geçemeyeceksin Aslı" hoca Aslı görmeden bana göz kırptığında güldüm. Aslı'nın nefesini kulağımdan hissettiğimde konuştu. "Teneffüste son duanı edeceksin" Aslı'yı itip "Hocam beni tehdit ediyor." Dedim. Hoca öldürücü bakışlarını Aslı'ya gönderdi ve sınıfa döndü. Kapı tıklatılıp açılınca içeri müdür yardımcısı Şahin Hoca girdi. Hepimiz ayağa kalktığımızda eli ile oturmamızı söyledi. "İyi dersler hocam. Nöbetçilik bu sınıfa geldi. Listenin başındaki ilk iki öğrenciyi alabilir miyim?" listenin başında ben vardım. Ayağa kalktığımda Şahin hoca bana baktı ve gülümsedi. "Ecrin listenin başında mısın?" başımı salladığımda "tamam yanındaki arkadaşını da al gel o zaman" Aslı'da benimle ayağa kalkınca çantalarımızı aldık. Barış hocaya dönüp "Görüşürüz hocam iyi dersler" başını salladığında müdür yardımcısı ile sınıftan çıktık. "Hocam ikinci sırada ben yoktum ki" Şahin Hoca biz nöbetçilerin oturduğu kısma götürdüğünde "Ecrin yeni geldi tanıdığı biri ile olsun dedim" dedi. "teşekkür ederim" Şahin Hoca başını salladı ve görevlerimizi anlatmaya başladı. Her şeyi anlattığında nöbetçi masasının üzerindeki defterleri gösterdi. 9. Sınıfların defterlerini alarak dağıtmaya başladık. 11'lerin defterlerini aldığımızda Aslı bir koridorun defterlerini aldı bende bizim sınıfın olduğu koridorun defterlerini alıp dağıtmaya başladım. Kendi sınıfıma gelince kapıyı çalıp içeri girdim. Barış öğretmeneler masasına oturmuştu, etrafındaki kızlar durmadan soru sorarken bana 'yardım et' der gibi bakıyordu.
"Hocam evli misiniz?"
"Evet"
"Kaç çocuğunuz var?"
"Beş"
"O kadar çok mu?"
"Sana ne! Ecrin gel buraya yoklamayı al. Herkes yerine otursun"
Herkes yerine oturunca hızlıca yoklamayı aldım. İmzalaması için Barış Hocaya götürdüğümde kulağına eğildim. "Hocam gerçekten beş tane çocuğunuz mu var?" hoca sıkılmış bir ifade ile bana baktı. "Evli bile değilim." Dediğinde "anladım" dedim. Sınıftan çıkarken hocada telefon kutusunu almış peşimden geliyordu. "Sınıftan çıkan birini görürsem yemin ederim disipline veririm" sınıftan çıktığımda hocada çıktı ve hızlıca telefon kutusunu bırakmaya gitti. Bende elimde kalan son defteri sınıfına götürdüm.
Sınıfın kapısını çalıp açtığımda içeride Ender Hoca vardı. "Bir şeyi anlamak bu kadar zor olmamalı!" bağırışı ile irkildiğimde hoca bana baktı. "Ecrin gel buraya" hocanın yanına gidip sınıf defterini masasına bıraktım. Sınıfa baktığımda orta sıralarda Berat'ı gördüm. Göz kırptığında hafice tebessüm ettim. "Ecrin, varlık kaça ayrılır?" hocaya baktığımda cevabımı bekliyordu.
"ikiye ayrılır"
"Nedir bunlar?"
"Yaratan töz ile yaratılan töz"
"Aç bunları"
Hocanın neden bunları sorduğunu anlamamıştım.
"Yaratan töz var olmak için hiçbir güce ihtiyaç duymayandır. Yani bizim bildiğimiz Tanrı"
Ender Hoca başını salladığında devam ettim.
"Yaratılan Tözde kendi içinde ikiye ayrılır. Ruh ve madde. Ruh aklı ifade ederken Madde evrende yer kaplayandır"
Hoca kolunu omzum attığında çekilmeye çalıştım ama izin vermedi. "Bu kız üç yıldır kördü ve hiç liseye gelememişti. Şu an işlediğimiz konuyu onları sınıfında işlemedim. Bu kız evde kendi çalıştı ama size bir öğretmen anlatıyor yine de sizin o kıt beyniniz anlamıyor." Evet Ender Hoca ilk kez bir öğrencisini övmüş oldu sanırım. Bütün sınıfın eşliğinde nereyi kazıp dibine girsem yani şu an tam zamanı da.
"B-ben gidebilir miyim?" hoca kolunu çektiğinde nereyse koşarak sınıftan çıktım. Nöbetçi bölümüne gittiğimde 12. Sınıf defterlerinin bir kısmını alıp yukarı çıktım. Elimdekileri dağıttığımda geri aşağı indim. Diğer defterler yoktu, Aslı götürmüştü büyük ihtimalle. Yerime oturduğumda çantamda su alıp içtim. Masanın üzerindeki nöbetçi yaka kartlarını gördüğümde bir tanesini alıp taktım. Aslı'da geldiğinde yüzü kızarmıştı, sinirliydi. Ne olduğunu sorduğumda 12. Sınıflardan birinde matematik hocasının sorduğu soruları yapamadığını ve hocanın aşağıladığını söyledi. Bize zorbalık yapmasalar daha güzel olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖZÜMDEKİ DÜNYA
Roman pour AdolescentsGözleri görmeyen bir insanın gözleri açıldığında hayat bize göre ne kadar renkli gelir değil mi. Ama mutluluk dediğimiz şey anlık ve ya bir süreliğine olur. Ecrin Mutlu mutlu bir kız. Ama her zaman değil.