Büyük bir patırtı, ufak köyü tamamen saracak kadar.
Atların sesi uzaklardan gelmeye başlamıştı bile. İyi niyetli olmadıkları apaçık belli olan nal sesleri, toprak yolu delerek geliyordu. Köyün gözcüsü Kartalgöz, elindeki dürbünü sıkıca kavradı ve kuleden indi. Titreyen kahverengi irisleri, terlemiş bedeni ve endişeli sesi her şeyi anlatıyordu. Köyün avlusuna doğru koştu, avazı çıktığı kadar bağırdı. İçinde derinlere işlemiş korkusu sesine yansıyordu, bu korku neredeyse canını Tanrılara teslim etmesine neden olacaktı.
"Sığınaklara koşun! Roma askerleri geliyor, kurtarın canınızı!"
Bütün köy telaştan ve korkudan alabilecekleri her şeyi alarak kaçıştırmaya başladı, bazıları sığınağın yerini unutup ormana kaçarken bazıları da canlarını kurtarmak adına canından olmuştu. Roma askerleri ise sağ bulabildiklerini esir alıyor, işe yaramayacakları ise öldürüyordu. Acımasız askerlerin "Gözlerinin yaşına bile bakmayın!" naraları köy evlerinin duvarlarından yankılanıyordu. Ufacık köy, korkunç askerlerin olmayan vicdanlarına kalmıştı. Kendilerini kurtarabilenler sığınaklardaydı neyse ki. Böylesine baskınlara hazırlıklı olmak adına hazırladıkları sığınaklarda.
Ancak ufacık bir eksiklik, bütün köyün kanını dondurmuştu.
Sığınaklarda kaç kişi olduğunu sayan Köy Lideri, kan donduran bir gerçekle yüzyüzeydi.
"Lütfen sessiz olun, kontrol yapıyorum. Nara, Bekçi Zayb ... ... Manav Tityan ... Doktor Tiin .... Herkes tam gibi- bir saniye ?? Nihil nerede ??? "
Nihil...
Daha doğmadan babasını, bir yaşında ise annesini kaybetmiş bir kızcağızdı. Onların köyünden değildi; Babası bir askerdi, hamile eşiyle kanlar içinde köye gelip yardım istemişti. Anne kurtarılsa da, ölümcül yaralar almış baba kurtarılamamıştı. Anne ise Nihil bir yaşındayken ateşler içinde ölmüştü. Büyüdükçe bütün köyün hizmetini yapmaya başlamıştı, ismi ise zaman geçtikçe Nihil'e dönüşmüştü. Gerçek ismini neredeyse hatırlayan yoktu. Simsiyah saçları ve gözleri, güneşte kavrulan beyaz teni ve uzun boyuyla çok güzel bir kızdı. Evlenme çağında olduğu için birçok erkek peşindeydi, ancak kimsesiz bir hizmetçi parçası olduğu için hiçbir aile onu gelinleri olarak istemiyordu. Kendisine karşı büyük bir ayrımcılık vardı köyde. Ufacık bir evde, köylünün verdiği ufak maaş ile yaşıyordu. Köylü ise ona sadece acıyordu. Hiç sevgi görmemiş bir zavallıydı o.
Ancak şimdi askerlerin esiri olmuş ihtimali bütün köyü vicdan azabıyla kemiriyordu.
"Belki ormana kaçmıştır, anne babasının mezarına... "
"Mezarlık yakında değil ki, kaçmaya çalışsa bile yakalanmıştır"
"Kurnaz kızdır, kurtulmuştur bir şekilde."
"Gözümüzün önünde Hokkabaz Artina'yı aldılar, çırpınınca da öldürdüler. Nihil onların elinden kurtulamaz."
"Tanrıya dua edelim, belki kurtulur."
Sığınaktaki sesler birbirine karışırken yer üstündeki kargaşanın haddi hesabı yoktu. Askerler köyü yağmalayıp halkın yarısını esir almıştı, Nihil ise onların arasındaydı.
Ormana doğru kaçarken çelimsiz bedeni yakalyıp zincirlemişlerdi. Direnip kaçmaya çalışmıştı ancak zincirlerle fena hâlde dövülmüştü, öldürülecekti ama kumandanın emri ile canı bağışlanmıştı. Nihil'in baygınlık geçirmeden önce duyduğu son cümle şu olmuştu:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TAŞ VE ZİNCİRLER (+18)
Romance"Bir köle ile bu kadar ilgilenmeniz şaşılacak şey, üstelik yabancı bir köle." Bu durum İmparator Antonio'nun da şaşırdığı bir şeydi. Kilometrelerce uzaktan getirilmiş, ismi kendileri tarafından yok edilmiş bir köleye tahmin ettiğinden de bağlanmıştı...