1.Bölüm

48 7 15
                                    

Siktir olup git! Ne bok yersen ye!" adam sinirlice iç çekti ve geri koltuğuna oturdu. "ah, tatlım sıkma canını. Zaten bu küçük fare hep senin canını sıkıyor, boş ver gitsin artık." orta yaşlarda ki kadın, eşinin yanındaki kanepede kendi yerini alarak alayla karşısındaki kıza baktı. Genç kız yumruk yaptığı ellerini yavaşça saldı ve yüzünde tebessüm oluştu. "Üzgünüm, bir daha gözünüze gözükmeyeceğim." Yaşlı adam kaşları çatılı bir halde genç kızı süzdü. Sakin gülümsemesiyle bir plastik bebeğe benziyordu. Hele ki o inci gibi gözleri, parlamasına kadar birini hatırlatıp adamı sinir ediyordu o gözler.

Yanında ki kadın hayret edermişçesine küçük bir kahkaha patlattı. "İlahi Perla! Hiç güleceğim yoktu! Dışarı da tek başına yaşayabileceğini mi zannediyorsun? Kemal bey olmadan iki gün yaşayamazsın sen!" Kadın tekrar güldüğünde kız kaybolmaya başlayan inancını ayakta tutmaya çalıştı. Adam ayağa kalktı ve kızına dikkatli ve otoriter bir ses ile konuştu, "bu zamana kadar bir boka yara diye uğraştım ama ne yaparsın insanın kanı kirli olunca... Defol git evimden çöplerin içinde yaşa belki geberir bize bir nebze yardımcı olursun."

Kız alıştığı günlük bir rutinde gibiydi. Her zaman evden kovulurdu, her zaman dayak yerdi, her zaman işe yaramaya çalışan bir oyuncak bebek gibi davranmak zorundaydı. Bu şekil büyütülmüştü, büyüdüğü için olsa ki yaptığı şeyler azalmıştı ama sadece perla'ya göre öyle hissettiriyordu. dikkatle baktı göz ucuyla babasına. Gözlerinden okunuyordu nefreti kızına. Hep sormak istiyordu, annesinin ölümü yüzünden miydi herşey?

Annesini öldüren her çocuk mu bu şekil zulüm görüyordu? Yoksa babasının ona karşı ayrı bir nefreti mi vardı? Cevapsız sorular ile yine dalmıştı dipsiz kuyuya ki yüzüne inen tokat ile afallayarak yere düştü kız. "Defol git, daha fazla kendine ait olmayan gözlerle bakma bana." Genç kız yavaşça ayağa kalktı, yediği tokat yüzünden başı dönmüştü. Yavaş adımlarla malikaneden ayrıldı.

"Allah bin belalarını versin..." önünü kesen kişiyle ona baktı, "hayirdur? nere boyle Perla kizum?" Genç kız alayla güldü ve başını olumsuzca salladı, bir nebze olsun baş dönmesi geçmişti. "buradan olabildiğince uzaklara..." Yaşlı adam başını salladı ve arabaya doğru yürüdü. "Gideceğun yer yolumin üstü bin bakayım." Perla yavaş adımlarla arabaya yaklaştı ve ön koltuğa oturdu, emniyet kemerini taktı.

"Beni büyükannemin hoteline götürür müsün...?" Osman bey, sürücü koltuğuna oturup emniyet kemerini taktı, arabayı çalıştırıp, malikaneden ayrılmak için yola koyuldu. "Yine mu Beril hanum ila tartiştun?" Perla derince iç çekti ve başını cama yaslayıp dışarısını seyretmeye başladı. "Hep aynı şeyler Osman amca, bilmiyor musun?" yaşlı adam hüzünlü bir şekilde başını salladı.

Bu kız için çok üzülüyordu, eşinin ve onun elinde büyümüştü. Annesi doğumdayken ölmüş, öz abisi bile onu terk ettiği için bir başına kalmıştı. Baba denecek adam kızının yüzüne bir kez bile gülümsememiştir, bu olayların üstüne birde üvey annesi çıkmıştı. Bu kadar zor mu olmalıydı her şey?

Neden bu kadar ağır sınanmak zorundaydı insan, yapayalnız bırakılmak en büyük imtihandı. Bu büyük imtihana boyun eğmek insanoğlunun işine bırakılmıştı, imtihan mıdır? Ceza mıdır?

Ayırt edilmez.

Sonunda yollar onun için bitti, zaman gelmişti. Perla emniyet kemerini çıkarttı ve arabanın kapısını açıp indi. Son kez Osman bey ile birbirlerine bakıp gülümsediler. "Her şey için teşekkürler." yaşlı adam gözlerini aşağı indirip başını salladı. "Benum kizum olduğin içun ben saa teşekkur ederum." Genç kız ağlayacak gibi olmuştu.

Bu zamana kadar kendi öz babasından babalık görmemişken, kanından bile olmayan bir adamdan babalık görmüştü. Her şey kan ile olmuyordu, içinde olan sevgi ile o bağ kuruluyordu.

İstirdyenin içindeki inciHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin