14|DALGA

1.2K 162 424
                                    

Biraz bilindik bir yazarım sanırım ama bu ficde küçük, sevgi dolu bir aile gibi hissediyorum ve destekleriniz için çok teşekkür ediyorum.

Yazım yanlışım varsa kusura bakmayın lütfen.

-iyi okumalar.

***

47. Gün: benim için ölmeni değil, yaşamanı istiyorum.

Victor

Havaların iyice soğumaya başladığı bir zaman dilimine giriyorduk. Bu yüzden simsiyah giyinmiş ve üzerime koyu kahverengi, uzun deri bir palto almıştım. Siyah kazağımdan sarkan gümüş zincirlerim vardı ve ellerimde siyah deri eldivenler, kafamda bir şapka, dudaklarımın arasında bir kürdan bulunmaktaydı.

İki gün önce yanına gittiğim şu aptalı tekrar ziyaret etmem gerekiyordu. Kafamı kurcalayan bazı şeyler vardı ve bunlardan bir an önce kurtulmak zorundaydım, yoksa başım yanacaktı.

Anlamadığım bir şekilde üzerimde derin bir sinir hakimdi, anlaşılmayan şeyler her zaman sinir bozucuydu ve ben düşünmekten kafayı yemiştim. Onu kandırıyordum, onu yalan dolanla kandırıyordum ve çözemediğim her şey sinirimi bozuyordu.

Bir de hala yaşayan şu aptal, sikik, takık eski sevgilisi vardı.

Derdim çoktu bu yüzden hemen ondan kurtulmak zorundaydım. Omuzlarıma yük bırakan hiçbir şeyi istemiyordum. Çok erkendi henüz, sabahın beşiydi. İşlerimi erkenden hallettikten sonra Jungkook ile birlikte hastaneye uğrayacaktım.

Aheste bir eda ile ayakkabılarımın topuklarını yere sertçe basa basa ilerledim. Kasvetli ortamda bu ses bir ekoya neden oluyordu ve sızan su seslerinin de duyulması kaçınılmazdı. Kürdanın ucunu ağzımın içinde oynatıyordum yürürken. Sonra gözlerim onu arıyordu.

Etrafta pis bir koku vardı fakat yağmur bunu biraz bastırmış gibiydi. Mingyu uyuyordu, başı aşağı doğru sarkmıştı ve derin nefesler alıyordu. Belki psikopat dersiniz ama onu uyandırmayı seviyordum çünkü eğlenceliydi.

Onun önüne kadar geldim. Bu sırada elimdeki siyah poşeti yere bıraktım.

"Kalk lan! Ne uykuyu çıktın sen de. Hayranların seni merak etmiş, onları yatıştıracak birkaç şey söyleyelim hadi."

Tek elimle saçlarını tutmuş ve sertçe başını kaldırmıştım. Ağzı açılmıştı ve bedeni yeterince kokmuyormuş gibi bir de leş nefesi suratıma kadar ulaşmıştı. Biraz geri çekildim. "Hayranların seni şöyle görse yine sever miydi acaba?"

Yüzümü buruşturdum, direnci baya düşmüş olmalıydı. Asla uyanmıyordu.

"Sahi neyini seviyorlarsa. Her bir parçanı farklı farklı kapılara bırakma fikri hoş görünüyor."

Sesim boş depoda adeta yankılanıyorken ve böyle konuşuyorken bile uyandırmak zor gibi duruyordu. Bu yüzden her zamanki taktiğimi uyguladım, sandalyeye bir ayağımı yasladım ve onu yere yapıştırdım.

Başını çarptığından ötürü inlerken bir de iyice tutulmuş bedeni, özellikle beli, sandalyeden ötürü yanıyor olmalıydı. Bana etmeyi ihmal etmemişti. Ona yapmacık bir gülümseme bahşederken gözlerimiz kesişti. "Günaydın cimcime, bugün nasıl gidiyor hayat?"

Dudaklarını birbirine bastırdı ve ağzından kuru sesler çıktı, ağzını şapırdatması kesinlikle su istediğinin göstergesiydi ve tahminimi doğru çıkartmıştı. Adeta fısıldayarak konuştu. "Su..."

"Tabii tabii, vereceğim merakın olmasın."

"Bu iş haddini aştı, lütfen artık beni serbest bırak. Yemin ederim artık onu takip etmeyeceğim."

WHITE MUSTANGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin