19|DARGIN

877 125 777
                                    

Okunma, vote, yorum fena bir çöküş yaşamış. Sınır dolmadan atıyorum ve bu fic biraz daha yükselene kadar serbest bırakmaya karar verdim.

Ne zaman ilgi artar öyle yb atarım. İyi okumalar.

---

55.Gün: Ben ayrılmak istemiyorum, ayrılmış gibi davranmak istemiyorum.

Taehyung'dan

Aradan geçen yarım saatin ardından o ağlamalarını dindirmiş ve sakinleşmişti. Ben de bir yere oturmuş, gözlerim bir yerde dalmış şekilde bekliyordum. Üstüne bir şey diyememişim çünkü yaşadığım şoktan kurtulamamıştım. Düşünme kabiliyetim elimden alınmış gibiydi, elimde ve aklımda şuan tek kalan “bitti” kelimesiydi.

Ona gözlerimi çevirdiğimde burnunu sildiğini gördüm, bazı odalarda kan kokusu hakimiyet sürmüştü ve Theo için Jungkook’un önceden hazırladığı biberonu getirip ona içirtmesini söylemiştim. O da şuan öyle yapıyordu, bebeğimizin karnını doyuruyordu. Bir süre bebeğimizin emiş ve yutkunma seslerini dinledik. Sonra onu omuzuna yaslarken gazını çıkartmaya başladı. Çok dalgındı, en az benim kadardı.

İşin değişik yanı ben ve tüm bu cesetler yokmuş gibi davranıyordu. Bu belki onun savunma mekanizmasıydı. Ben de gerçi görünmek istemiyordum, ağzından çıkan o kelimeden beri yok olmak istiyordum. Hayatımda duyduğum en ağır kelimeydi “bitti” kelimesi, elbet ağırlığı altında ezilmiş ve kaybolmuştum.

“Ayrılıyoruz yani öyle mi?” Titrek sesim pek cılız çıkmıştı, yarım saatin sonunda kavramış ve konuşabilmiştim.

Sanki kan kokusundan arınmak ister gibi burnunu onun boynuna gömüp koklarken gözlerini yavaşça bana doğru çevirdi. Bir cevap verir sandım, bana bir cevabı bile layık görmek istemediğini fark ettim.

“Ben ayrılmak istemiyorum Jungkook.”

Acı ve parçalı çıkan sesimin ardından yutkunmuştum. Gözlerim üzerinden bir an bile ayrılmıyorken o gözlerini kaçırdı. Aldığı titrek nefesle birlikte bebeğimizi daha da sıkı kucakladı. Korkulu gözleri hiç olmadığı kadar netti ve sanki düşündü. Biraz düşündü o…

“Tüm bunları bana yalanlar söylemeden önce düşünecektin.”

“Seni kaybetmekten korktuğum için demedim.”

“Beni şimdi de kaybettin.”

“En başından deseydim, seni yine kazanır mıydım?”

Sustu, cevabı ikimizde biliyorduk. Başkasını bilmem ama o beni hayatına kabul edecek biri değildi. Tüm güzel ve neşeli hayatında, ben koca bir kırmızı lekeden başka bir şey değildim.

“İlk tanıştığımız gün, paltonun altındaki kanlı gömleğimi fark etseydin yine sarılır mıydın, sarılmaya devam eder miydin?! O paraya numaranı yazar mıydın Jungkook?! Beni evine alır mıydın?!”

Sesim istemsizce yüksek çıktığımda bağırdığımın ve onları ürküttüğümün farkındaydım. Jungkook’un dudakları titredi ve o da bağırdı. “Bağırma! Theo uyuyor!”

Dudaklarım titrerken o an gerçekten bağırmak geliyordu içimden çünkü bu benim tanıştığımızdan beri düşündüğüm bir husustu ve acıtıyordu. Kıstım sesimi yine de ve ayağa kalktım. Hemen karşı koltukta otururken ona uzaktım ve ona doğru ilerledim, yanına oturdum. Fazladan yeri yokken bile benden kaçmaya çalışmasını görmezden gelmeye çalıştım.

“Güzelim, yapma.”

Telefonumu cebimden çıkardım ve kılıfın arkasındaki parayı parmaklarımın arasına yerleştirip ona baktım. Uzak, kinli, mesafeli duran yüzüne karşı yine de içimden onu sevdiğimi bağırmak geliyordu. Parayı yüzümün hizasında tuttum ve onun da dikkatini çekmesini sağladım.

WHITE MUSTANGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin