Bölüm 6: Av

123K 8.3K 773
                                    

Multimedia: Yeni karakterler.

Imagine Dragons: Radioactive . (Dinleyerek okursanız daha iyi olur.)

Emeğimin karşılığı olarak sizden yıldız tuşuna basmanızı veya bana fikirlerinizi belirtmenizi rica ediyorum. İyi okumalar:)

Jay ve Eden'i en son üç gün önce görmüştüm. Hala Ay Işığı'nda olanları unutamıyordum ve düşünce sistemim tamamen ne sakladıklarına kilitlenmişti. Eden'dan bir şey öğrenememiştim fakat ortada büyük olayların döndüğü belliydi.

Jay'i sinirlendirmemek adına etrafında dolanmamaya karar versemde onu görmek istiyordum fakat ne o ne de Eden okula gelmedi. Bende nerede olduklarını merak etmemi engellemek için akıllımı sürekli meşgul tutmaya çalışmış, bir kitap bitirip sayısız diziye başlayıp bırakmıştım.

Samantha, hafta sonu için beni büyükbabasının işlettiği şarap evine çağırmıştı ve kasabada bir şarap evi olduğunu öğrendiğimde bu müjdeyi ilk Abigail'e vermiştim fakat o benden önce keşfetmiş bile. Her şeye çok geç kalıyorsun, Annabelle diyerek beni azarladı iç sesim. Eh, haklıydı da.

Alexis ile birlikte şarap evinin önünde dururken tabelaya baktım.

Cadı kazanı.

Muhtemelen bu isim Samantha'nın fikriydi. Tahtadan yapılmış, iki katlı bir yerdi. Üst katta Sam, kız kardeşi ve büyükbabasının yaşadığını öğrenmiştim. Harika bir yerdeydi, tam deniz kenarına yapılmıştı. Penceresinden baktığınızda deniz manzarasıyla büyülenebilirdiniz. Bizim eve yakın olması beni sevindirmişti çünkü bu güzel yerde daha fazla takılmak istiyordum.

İçerisi öğlen saatlerinde olduğumuz için çok kalabalık değildi. Yaşlı, tonton ve çok tatlı bir adam bizi karşıladığında, Alexis adamın üzerine atladı. ''Büyükbaba Arnold! Seni ne zamandır göremiyordum.''

Adam gülerek Alexis'in sırtını sıvazlarken bana baktı. Kaşları hafifçe yukarı kalkınca biraz tedirgin olmuştum çünkü beni çok dikkatli inceliyordu.

''Merhaba, ben Annabelle Jefferson.'' Hafifçe gülümsemiştim.

Yaşlı adam, benim kim olduğumu çok iyi biliyormuş gibi gülümseyerek eliyle içeri doğru girmemi işaret etti. ''Hoş geldin, Sam senden bahsetmişti,'' dediğinde gevşediğimi hissettim.

Sonraki dakikalarda Büyükbaba Arnold'la kısaca sohbet ettik. O kadar sevimli bir adamdı ki, keşke benimde bu kadar tatlı bir büyükbabam olsaydı diye iç geçirdim. Ben büyükbabamı tanıyamamıştım bile. Aslında hiçbir akrabamı tanıyamamıştım ya neyse. Anne ve babam tüm tanıdıklarından soyutlanıp, içinde sadece üçümüzün olduğu bir hayat kurmuşlardı. Bunun nedenini hiçbir zaman anlayamamıştım.

Büyükbaba Arnold, yukarı çıktıktan sonra Sam merdivenlerden inerek yanımıza geldi. Tam ekip tamamlandı diyecektim ki; Brandon yanında ufak tefek, sarı saçlı bir kızla içeri girdiğinde tek çağırılanın biz olmadığımızı anladım.

''Hey kızlar, naber?'' dedikten sonra bana doğru dönüp, kocaman sırıttı. ''Demek, yeni fıstıkta buradaymış.''

Ona gülerek gözlerimi devirdim. Konuşma tarzı pek patavatsız görünse de, Brandon aslında çok tatlıydı. Ne kadar yakışıklı olduğundan söz etmeme gerek bile yok.

O sırada iri yeşil gözleri üzerimde ilgiyle dolanan kıza döndüm. ''Merhaba, ben Annabelle,'' diyip kıza elimi uzattığımda şüpheli bakışlarla elimi tuttu. Elime dokunduğu anda yüz ifadesi daha da tuhaf bir hal almıştı. Ona -Peki senin ismin ne?- bakışı atınca ''Bende Eily,''diyerek karşılık verdi. Sonra şüpheyle gözlerini kıstıktan sonra iç çekerek, ''Çok garip bir enerjin var,'' dediğinde kaşlarımı çattım.

AVHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin