Her haftanın üç günü olduğu gibi Hongjoong bugün de kursa gidiyordu. Ne kursu mu? Dil kursu. Hongjoong dil öğrencisiydi. Matematikten hayatı boyunca nefret ettiği ve dile de ilgi duyduğu için bu bölümü seçmişti. Hem yurtdışı hayalleri de vardı.
Arabanın camını delip geçmek üzere yağan sert ve yoğun yağmur başını ağrıtırken tabii ki babasından yine hiçbir ses çıkmıyor çatık kaşlarının altındaki gözlerini sadece yola odaklamış bir şekilde trafiğin ortasında ilerlemeye çalışıyordu.
Yazın ortasında olmalarına rağmen yağmur arada böyle yağıyordu. Aslında Hongjoong yağmurlu havaları severdi ama bu şekilde dolu yağınca hem çok sesli oluyordu hem de altında duran birini resmen taşlıyormuş gibi hissettiriyordu. Bu yüzden hep yağmuru değil, yağmurdan sonraki toprak kokusunun sakinleştirici hissini daha çok sevmişti.
Kurstan da bir o kadar nefret ediyordu. Derslerine kafayı çok takan o inek tiplerden değildi ama çok tembelde değildi. Eğitim hayatı boyunca ortalama bir öğrenci olmuştu, şimdi ise üniversite sınavına 1.5 sene kaldığı için kursa gitmesi ve kurs bitince de sayısal derslerden özel ders alması gerekiyordu.
Aynı hatayı ortaokuldayken de yapmıştı. Dershaneye/kursa gitmeyi reddetmemek...
Ailesi abartı derecede olmasa da katılardı en azından ders konusunda öylelerdi. Ortaokulda dershanenin pişmanlık olduğunu anlamıştı. Dershane sadece okuldaki notlarının yükselmesine yardımcı olmuştu. Lise sınavında bir işe yaramamıştı çünkü okuldaki denemelerinde berbatken sınava 1 ay kala kendi çalışıp denemelerden alamadığı puanı almıştı.
Neyse ki dil kursu 5 ay sonra bitecekti yani B2 İngilizce seviyesine gelince.
Ayrıca dershaneler/kurslar sadece sosyal insanlar için iyi bir yerdi. En azından o böyle düşünüyordu. Ortaokulda arkadaşları tarafından kazık yiyip kendi içine kapandıktan sonra üstüne o arkadaşları Hongjoong'u zorbalayıp dışlamışlardı. Bunun sonucunda ise Hongjoong lisede artık başka biri olmaya karar vermişti.
Lise 1. sınıfta mükemmel bir arkadaş grubu vardı ama lise 2'ye geçerken sınıfları dağıttıkları için o arkadaş grubu da bölünmüştü. Başlarda birbirlerinin sınıflarına gitseler de ondan önceki sene her zaman yanında olduğu ve dertleştiği arkadaşı Kai ile saçma bir kavga yüzünden arkadaş ortamında birbirlerinin yüzüne bakamaz hale gelmişlerdi. Bunun sonucunda da Kai'nin yanında olanlar onunla, Hongjoong'un yanında olanlar onunla birlikte kalmıştı. Hongjoong arkadaş grubu bölünsün istememişti ama Kai hiç uzlaşma yoluna gitmemişti.
Ve karne günü bu sorunu halledemediği için kafasına takılıp duruyordu. Okul açıldığı zaman nasıl olur diye düşünmeden edemiyordu.
...
"Hongjoong... Hongjoong can you hear me?"
Yoldan beri bu düşüncelerle doluydu kafası. Ne ara arabadan inip sınıfa çıkmıştı? Ve şimdiki zamana geri döndüğünde farketti ki baggy pantolonunun paçaları dizine kadar ıslanmıştı. Islak kumaş bacağına değdiğinde içi titredi ve hocasına baktı.
"How was your day? Are you okay?"
Hongjoong ise hemen gülümseyerek ve paçalarını göstererek konuştu.
"It was bad and I'm not okay because this feeling is so bad."
Sarışın kadın da gülümsedi ve diğer öğrencilere soru sormaya devam etti.
Bugün 7-8 kişi anca vardı sınıfta, büyük ihtimalle yağmurdan dolayıydı. Bu yüzden derse hızlı geçmişlerdi.
Mola verdiklerinde ilk hafta can sıkıntısından takıldığı birkaç kişi vardı ve o kişilerden ikisi gelip ona çatı katına gelip gelmeyeceğini sormuştu o da nazikçe reddetti. Çünkü bugün düşünerek kafasını o kadar yormuştu ki biraz içine kapanmak istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sweet language | seongjoong
Fiksi Penggemar•°•°☆•°•° Hongjoong, kendi halinde müzik ve tasarımla ilgilenen bir lise öğrencisiydi. Geçmişi hatalarla dolu bu genç artık geleceği hakkında endişelenmek istemiyordu. Müzikte ilerlemek ve yurtdışına çıkmak istiyordu. Seonghwa ise psikoloji okuyan...