ondört: düşmanlık

2.8K 207 119
                                    

 2021 Aralık

  Saatlerdir kendisini aramasını bekleyen Barış'a her geçen dakika daha da sinirleniyordu. Sesini duymayalı günler olmuştu, bir 5 dakika aramak bu kadar mı zordu? Üstelik kızın nasıl bir çıkmazda olduğunu biliyordu.

  2 gün önce annesinden Mersin'deki yazlığın mülkiyeti için tapuya gitmeleri gerektiğini belirten hiç beklemediği bir mail almıştı. Evet mail. Leyla zannediyordu ki annesi kendisini telefonla arayacak kadar samimi görmemişti. Mail'i okur okumaz beynine kan sıçradı. Elleri titreye titreye aradığı kişi Barış oldu. 3 dakikalık bir konuşmada, Barış şimdi antrenmana çıkmak üzere olduğunu bu nedenle kızı akşam arayacağını söyleyip telefonu kapatmıştı. Ancak gece yarısına kadar beklettiği Leyla uyuyakalınca sabah kısa bir özür mesajı atmış ve bu gece kesinlikle arayacağını söylemişti. Hala aramamıştı. Leyla anlayışlı olmaya çalışıyordu. Evet adamın zor bir programı vardı. Yeni takımına alışmaya çalışıyordu. İşi zordu, kendini birden kocaman bir dünyanın ortasında bulmuştu. Ama her sorununda, derdinde onu saatlerce dinleyen ve anlayış gösteren Leyla'yı bu denli umursamaması affedilebilir bir şey miydi?Gözleri kapanmak üzereyken çaldı telefon. Açmamayı bile düşündü ama sonra vazgeçti.

"Lülü anca fırsat bulabildim ya. Noldu şimdi baştan anlat bir." Özrü ancak bu kadar kabahatinden beter olabilirdi. Ne mi olmuştu? Anlatmıştı ya? Hatta mail'in görüntüsünü ekran görüntüsü atmıştı? Bakmamış mıydı hiçbirine?

"Hiçbir şey olmadı. Hallettim ben."  Sesindeki kırgınlığı gizlemeden cevapladı. Gerçekten de halletmişti. Annesini arayıp sert bir konuşma yapmış, kendisini telefonla aramaktan aciz bir kadından, 2 yılda 1 gördüğü kadından değil yazlık bir çöp bile almayacağını çok net bir şekilde ifade etmişti. Annesinin konuşmasına fırsat bile vermeden telefonu yüzüne kapattığını hatırlıyordu.

"Ne demek hiçbir şey olmadı? İki gündür konuşalım konuşalım diyorsun." Barış sakin kalmaya çalıştı ama ister istemez sesi bir ton yükseldi. Dün antrenman çok uzun sürmüştü. Bileğinde baskı hissedince de gece yarısına kadar doktor beklemişti. En sonunda bir şey yokmuş cevabına sinirlenmeye fırsat bile bulmadan antrenmanda yine top koşturmaya başlamıştı.

"Sen benimle böyle lütfedermişsin gibi mi konuşacaksın her defasında Barış? Gerçekten önemli bir mevzuu vardı ama sen beni arayana kadar ben hallettim. Gerek kalmadı."

"Haksızlık yapıyorsun bana. Arayabilsem niye arayamayayım ya? Aklımla zorum mu var? Vaktim yoktu."

  Leyla histerik bir kahkaha basıp işleri daha da zora sokmamak için kendini sıktı. Vakti yoktu? İlk antrenmanında hiçbir şey beceremediğinden saatlerce ertesi gün sınavı olan Leyla'ya yakınırken Leyla'nın da vakti yoktu. Geçen ay okulu ekmek için rapor alıp 1 günlüğüne Barış'ın yanına giderken de yine vakti yoktu kızın? Hatta şu an bu konuşmayı yaparken de vakti yoktu çünkü sabahın köründe kalkıp okula gitmesi gerekiyordu. Ama bir şekilde vakit yaratıyordu Leyla. Bir şekilde, bir şeyleri ite kalka, çoğu şeyden taviz vererek Barış'a hayatında yer açıyordu. "Benim de çoğu zaman vaktim olmuyor ama... her aradığında açıyorum."

"Hiç de açmıyorsun her aradığımda." Bu konuşma nereye gidiyordu bilmiyordu ama adam kendini kesinlikle sonuna kadar savunacaktı. Bu ilişki için emek ediyordu, kendini her şeyden soyutluyordu, aklında sadece Leyla'ya yer vardı. Bu muameleyi hak etmiyordu. "Stajdayken açmıyorsun mesela."

"Aynı şey mi Barış? Stajda telefona bakmak yasak."

Şimdi histerik ve suçlayıcı tavır Barış'a geçmişti. Leyla'nın her daim mazaretleri vardı. "Okuldayım Barış. Stajdayım, ders çalışmam lazım. Barış bu çok önemli. Barış buna gerçekten çalışmam lazım. Gelemem, devamsızlığım yok. Barış ben seni sonra arayacağım."

cold as you // barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin