Leyla başına gelecek en kötü şeyin Barış'tan ayrı düşmek olduğunu düşünüyordu hep. Birlikte oldukları süre boyunca ne zaman araları bozulsa, soğusa aynı anksiyete ile baş başa kalıyordu. Ölecekmis gibi hissediyor, nefes almakta zorlanıyordu. Ama şimdi... ayrıydılar. Ve hala yaşıyordu. Bir şekilde nefes alıyor, rahatlatıyordu.
Son antidepresanını 3 gün önce içmişti. Kendini iyi hissediyordu. Gerçekten iyi hissediyordu. Sonunda Barış'ı reddetmiş olmak, ondan kendi isteğiyle uzaklaşmak sanki kim olduğunu tekrar hatırlatmıştı kıza. Şimdiye kadar nasıl tek başına çabalmış, kendini bulmuşsa bundan sonra da aynı şekilde devam edecekti. Kendini Barış'ın insafına bırakmayacaktı.
Bu sürecin en can sıkıcı yanı Yağız'a Barış ile aralarındaki 'eski' ilişkiyi anlatmak olmuştu. Anlatırken utanıp sıkılmış, yalan söylediği için de ufak çaplı bir panik atak geçirmişi. Yağız'ın tavrı bunu hafifletir sandı. Ama Yağız gözlerinin içine bakıp eskide olanların hiçbirini umursamadığınü söyleyince daha kötü hissetti. Barış ile neredeyse sevişiyor olduğu gerçeği Leyla'nın zihninde boomerang gibi dönüp duruyordu. Korkunç... tek kelimeyle korkunç bir insandı. Ama hatasını telafi edecek, bir daha asla Yağız'ı üzecek bir şey yapmayacaktı.
Barış için son bir şey yaptı, Yağız'ı şikayetini geri çekmesi için ikna etti.
"Yaptığı çok yanlış, ben hiçbir şekilde savunmuyorum. Ama hayatımda artık Barış'a dair hiçbir şey olsun istemiyorum. Lütfen, uzatmayalım, çıkıp gitsin hayatımızdan." Diyerek ikna etmişti. Yağız kabul etti. Ama Leyla kadar çabuk affetmedi Barış'ı.
Spor muhabiri, tanıdık bir arkadaşı vardı. Leyla'nın ve kendisinin ismini geçirmeden Barış'ın adam darp etmekten nasıl ifadeye çağrıldığını haber olarak girmesini sağladı. Leyla sorduğunda da hiçbir şey bilmiyormuş, bunun duyulması kendisi için de felaket olurmus gibi davranmaktan geri durmadı. O kırılan burnunun hesabını zorba heriften böylece sorduğunu düşünüyordu.
Ama beklentisinin çok dışında gelişti olaylar. Taraftarlardan tutun da kulübün yönetimine kadar hepsi Barış'ın arkasında öyle bir hizalandı ki neredeyse haberi yaptırdığına pişman oldu. Hiçbir şey bilmeden, haklı mı haksız mı, konu ne, ne için boyle yaptı... Bu soruların hiçbirinin bir önemi yoktu onlar için. Barış yaptıysa bir bildiği vardı elbet. Gerisi önemli değildi. Onlara düşen Barış'ı her daim desteklemekti. Şeytan tüyü vardı bu adamda! Anlıyordu. Leyla'nın hala onun ismi geçtiğinde gözlerinin parladığını görüyor ve bu Yağız'ı delirtiyordu.
Yağız'a göre şüphesiz ki Leyla hala Barış'a sırılsıklam aşıktı. Kızı ne zaman öpse, sarılsa, bir nebze ileri gitmeye kalksa gerildiğini hissediyor ve bu onu çileden çıkarıyordu. Neredeyse 1 aydır beraberlerdi ve bir kez olsun Leyla öpmemişti onu. Üstüne üstelik Yağız ne zaman ilerletmek istese bir bahane bulup uzaklaşıyordu ondan.
İyi düşünmeye çalışıyordu. Belki de mazbut bir kızdı ve evlenmeden böyle şeyler yaşamak istemiyordu. Gerçi bu Barış Alper ile 4 sene sevgili olan bir kız için çok iyimser bir düşünce olurdu. Problem neydi? Barış denen herifte ne vardı bu kadar?
Öğle arası aklında bu düşüncelerle ziyarete geldi Leyla'yı.
"Zahmet etmişsin." Leyla, Yağız'ın kendi için getirdiği ev yemeğini elinden aldı. Gülümsedi. "Çok teşekkür ederim, geç otur."
"Hastane yemeklerinden çok yakınıyordun. Sürpriz olsun dedim." Yağız eğilip öptü onu. Leyla geri çekilmedi ama karşılık da vermedi.
"Çok vaktim yok ama benim..." Dedi Leyla dudak büzerek. "Öğleden sonra ilk ameliyatıma gireceğim."