Sekiz

718 30 3
                                    

"Tartıştık." Beliz tavandan sarkan kadehleri izliyordu.

"Niye?" Furkan'ın sesi o kadar çok çıkmıştı ki bardaki birkaç kişi dönüp onlara baktı.

"Benim hatam." dedi Beliz sessizce.

O gün garajda tartıştılar. Beliz, Barış'a bağlanmasının hiçbir mantıklı açıklamasının olamayacağını, sonsuza kadar sürmeyecek hiçbir ilişkiye açık olmadığını ve Barış'ın aralarındaki şeyi çok abarttığını söylemişti.

Pişman oldu.

Barış, arabasının tamiri biter bitmez oradan uzaklaştı. Eve gidip desenli kırmızı çantasını hızla doldurup sabahı bekledi. Sabah erkenden İstanbul'u terk etti. Kamp için yurtdışına gidene kadar İstanbul'a uğramamaya karar verdi.

Aradan tam beş hafta dört gün geçti. Beliz'in Barış'ı düşünmediği tek bir gün olmadı. Bazı günler, özellikle hafta sonları sadece salonda oturup Barış'ı düşündüğü bile oldu. Bu sürede Beliz'in ailesi onu ziyarete geldi. Annesi Beliz'in fazlasıyla zayıfladığını ve gözlerinin çöktüğünü gidene kadar sık sık tekrarladı. Bir gün annesiyle beraber çilek reçeli yaparken ağlamıştı bile. Annesinin tüm çabalarına rağmen anlatmadı. Henüz Barış'tan bahsetmeye hazır değildi. Belki de artık hiç görüşmeyeceklerdi ve birbirlerini asla görmeyeceklerdi. Belki de bir ara birkaç günlüğüne takılmış iki insan olacak, yıllar sonra birbirlerinin adını bile zor hatırlayacaklardı.

Ailesi gittikten hemen sonra Zeynep, Beliz'in en yakın arkadaşlarından biri, Ankara'dan onun için geldi. Beliz'in desteğe o kadar ihtiyacı vardı ki Zeynep'i otogarda gördüğünde aniden ağlamaya başlamıştı. Eve varana kadar ara ara ağlamaya devam etti.

"İlişkiler bitebilir, Beliz. Bazı duyguların sonu gelebilir. Evlenseniz bile bir gün ayrılabilirsiniz, hatta ayrılmak isteyen sen olabilirsin. Hissetmen gerekenleri böyle avucunda tutup sıkarak varmak istediğin yere varamazsın. Çok istediğin o mutlu aile tablosunu hiçbir zaman göremezsin."

"Neden herkes her şeyi normal hissediyor da benim için bağlanmak bu kadar kolay?" yine gözyaşları durmuyordu.

"O şu an tam tersini düşünüyor. Biliyorsun, değil mi?"

Acaba ne düşünüyordu, gerçekten. Acaba neredeydi, kimin yanındaydı, onu unutmuş muydu? Aramak istiyordu ama açarsa ne diyecekti ki?

'Merhaba, ben Beliz. Biraz asalak olduğum için bağlanmayla ilgili ciddi problemlerim var. Aslında senden çok hoşlanıyorum ama benimle evlenip, en az iki çocuğumun babası olup, ölene kadar her gece yanımda uyumazsan diye çok korktuğum için seni elimin tersiyle ittim.'

Böyle mi söyleyecekti? Evlenselerdi de her gün 'Acaba hala beni seviyor mu?' diye mi düşünecekti? Bütün bunlar aklından akıp giderken bir süre, acaba hemen tedaviye başlasa kaç seansa bu delilikten kurtulurdu diye düşündü.

Barış önce ailesini ziyaret etmiş, ardından arkadaşlarıyla kısa bir tatil yapmış ve sonra da kampa girmişti. Tüm bu süre boyunca Beliz'i düşünmediği tek bir an ve mekan yoktu. Onu anlayamıyor, iyi niyetine güvenmemesine her düşündüğünde yeniden kırılıyordu. Furkan'la bu konuyu bir kez konuştular. Furkan ona, Beliz'in de kötü biri olmadığını, duyguları konusunda biraz toleransa ihtiyacı olduğunu söyledi. Barış'ın kafasını karıştıran bu konuşma olmuştu aslında. Furkan'la konuşmadan önce Beliz'in dengesiz ve kötü biri olduğunu düşünmeye başlamıştı. Ama Furkan ona yalan söylemezdi.

"Şimdi sen odana gidiyorsun, hazırlanıyorsun ve seni unutmuş mu diye kontrol etmeye gidiyorsun." dedi Zeynep. Akşam Furkan'ın doğum günü vardı ve Ece Barış'ın da kesinlikle geleceğini söylemişti.

Lila bir elbise giydi, altına çiçekli, topuklu terlikler giydi ve saçlarını güzelce örüp ucuna beyaz bir kurdele bağladı. Prenses gibi hissediyordu ama Barış eğer onunla ilgilenmez, dönüp bakmazsa bir anlamı yoktu. Zeynep, Beliz'i ıslık eşliğinde bir tur etrafında döndürdükten sonra uğurladı.

Geçen şampiyonluk kutlamasının yapıldığı mekana doğru giderken Beliz, yol boyu ne yaparsa Barış'ın dikkatini çekebileceğini düşündü. Bir karara varamadan mekana vardı.

Daha kapıdayken karşılaştılar. İkisi de tek kelime etmedi, parti boyunca. Beliz gece boyu deliler gibi içti. Ece, Furkan ve Başaran'a güveniyordu ve onun aptalca bir şey yapmasına izin vermeyeceklerine inanıyordu. Deliler gibi içti derken, sadece üç bardak içebilmişti. Sonra kendini tuvalette kusarken buldu.

Dans edip içtiği süreler boyunca bir kez bile dönüp Barış'a bakmamıştı ama Barış'ın onu izlediğini biliyordu. Yine tuvalete doğru bu kez işemeye gittiği sırada bir el Beliz'in üst kolunu sardı ve yavaşça mekanın kulisine doğru çekti. Kapı sertçe kapandı ve Beliz kapıyla Barış arasında kaldı.

"Sen neden bana hiç bakmıyorsun?" Barış o an Beliz'le sonunda o yakınlıkta olabildiği için o kadar mutluydu ki gülmesine engel olamıyordu.

"Bakamıyorum." Beliz de gülüyordu. Bi anda aralarındaki buzlar nasıl da erimişti. Bu kadar kolay olacağını ikisi de düşünmüyordu. Birbirlerini özledikleri her hallerinden belliydi ve sırf bundan olsa gerek, ikisi de tartışmaya hiç yanaşmadı.

"Sen beni hiç aramadın." Beliz yavaşça öne eğilip alnını Barış'ın göğsüne dayadı.

"Sen de beni hiç aramadın, Beliz." Barış hala gülüyordu. Bir türlü gülümsemesine engel olamadığı için yeterince kızamıyordu Beliz'e. Zaten kızsa bile Beliz anlayabilecek durumda değildi. Barış Beliz'i aniden, kısacık öptü. Bu yaptığı kendisini o kadar heyecanlandırmıştı ki geniş göğsü patlayacak sandı bir an.

"Az önce kusmuştum ki." ikisi de dayanamayıp tekrar güldü.

"Olsun."

Kulis'te su ve kolonyayla Beliz'i ayıltmak için biraz uğraştıktan sonra Barış, önce Beliz'i içeri gönderdi, sonra da kendi gitti.

Beliz o gece Zeynep'i yalnız bıraktı ve Barış'ın evinde kaldı. Barış, parti çıkışı onda kalmasını teklif ettiğinde Beliz hiç itiraz etmedi.

"Tamam mı?" diye bağırdı Barış yatak odasının kapısının arkasına doğru.

"Tamam!" Beliz'in sesi çok cılız çıkıyordu. Sarhoşken çok komikti. Barış'ın Galatasaray amblemli devasa tişörtünü sadece kafasından geçirmiş, kollarını geçirmeden oturur pozisyonda alnını yatağa koymuş öylece bekliyordu. Barış içeri girdiğinde kahkahasını tutamadı.

"Kollarımı bulamadım." dedi Beliz açıklama olarak. Barış yardım etti.

Barış tişörtünü ve pantolonunu çıkarıp siyah bol boxer'ı ile kaldı. Beliz utanmadan gülerek onu izledi.

Yan yana yatıp yüzlerini birbirlerine döndüler. Bunca süre birbirlerine olan öfkelerini dindirmişti. Barış hala kırgındı ama Beliz'in güzel yüzünü ve bu komik hallerini görmek onu adeta eritmişti.

Barış, Beliz’in boynuna küçük bir öpücük kondurdu ve ellerini yavaşça onun saçlarından aşağıya doğru kaydırdı.

Beliz, Barış’ın dokunuşlarının etkisiyle hafifçe titredi. Barış’ın elleri, Beliz’in omuzlarından başlayarak yavaşça aşağıya indi. Beliz’in nefesi hızlanırken, Barış’ın elleri vücudunda nazikçe geziniyordu. İkisi de birbirlerinin nefes alışlarını duyabiliyordu, odada başka hiçbir ses yoktu.

Barış, Beliz’in yüzüne yakınlaşarak dudaklarını onun dudaklarına değdirdi. Öpücükleri önce nazikti, ardından derinleşti. Beliz, Barış’a daha da yaklaştı ve elleriyle onun sırtını okşadı. Barış, Beliz’in bedenini keşfederken, zaman adeta durmuş gibiydi.

Gece boyunca birbirlerine dokunarak, fısıldayarak ve gülümseyerek anın tadını çıkardılar. Barış’ın dokunuşları Beliz’i rahatlatıyor ve aynı zamanda heyecanlandırıyordu. İkisi de bu anın büyüsünde kaybolmuştu. Duygularının yoğunluğu, onları daha da yakınlaştırıyordu.

Nihayet yorulduklarında, birbirlerine sarılarak uykuya daldılar.

Yorumlarınızı çok merak ediyorummm :))

VOLE // Barış Alper YılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin