On Bir

627 29 7
                                    

Barış, sabahın kör saati villadan ayrılıp yakınlardaki meydana, alışverişe gitti. Taze ekmekler ve rengarenk bir çiçek buketiyle döndü. Bahçedeki masaya minik bir kahvaltı masası hazırladıktan sonra çiçekleri su dolu vazoya yerleştirip onlarla beraber Beliz’in yanına çıktı. Sessizce yatağa oturduğunda Beliz hafifçe kıpırdadı ve sonunda uyandı. Karşısındaki manzara ona hala rüyadaymış gibi hissettiriyordu, elinde bir buket çiçekle tatlı tatlı, boynunu kırarak, gülümseyen Barış.

Beliz yatakta doğrulup vazoyu kucağına aldı ve tek elinin üzerinde uzanıp Barış’ı öptü. Onlar birbirlerine bakmaya devam ettikçe Beliz gece olanları yavaş yavaş hatırladı. Hem çok mutluydu hem de gözlerinde formaliteden, hafif bir utanç vardı. Gece aldığı duştan beri hala kuruyamamış saçlarını gergin bir topuz yapıp Barış’la birlikte bahçeye indi. Kahvaltı boyunca beraber, Beliz’e doğum günü için gelen mesajları okudular.

“Senin de ne çok sevenin varmış!” Barış şaşkınlıkla telefona daha da yakınlaştı. Kayıtlı olmayan bir numara daha mesaj göndermişti. “Bu kim?” diye ekledi.

“Bilmem, profil fotoğrafı da yok.” Beliz onun kim olduğunu çok iyi biliyordu.

Bazı geceler uykularını kaçıran, eski okul arkadaşı, yeni meslektaşı, son eski sevgilisiydi bu. Beliz her ne kadar ona karşı artık hiçbir şey hissetmese de kendine olan kızgınlığı bir türlü geçmek bilmiyordu. Onunla birlikteyken izin verdiği ve engel olamadığı şeyler içini öyle kaşıyordu ki, bazen düşündükçe hem kendini hem de onu, Kerim’i yumruklamak istiyordu. Barış’a karşı hissettiği güven kırıklığının mimarı, şimdi utanmadan, aylar sonra Beliz’in doğum gününü kutluyordu. Beliz mesajı açmadı bile.

Sonraki iki ay, Barış’ın akılları donduran romantik manevraları ve Beliz’in kalbe taşkınlık veren sevgi gösterileriyle geçti. Birlikte, Barış’ın Beliz’e aldığı hediye defterin yarısını farklı yerlerde fotoğraflar çekerek doldurdular. Barış’ın koltukta uyurken, Beliz’in fırından kek çıkarırken, ikisinin beraber bir sinema çıkışı ağlarken fotoğraflarıyla doldu defter. Hatta Barış’ın köpeği ve Beliz’in Barış’a hediye aldığı kışlık, kırmızı şapkanın fotoğrafları bile vardı.

İki ayda sayısız kez seviştiler, birbirlerini iki yüz bin kez öptüler ve onlarca akşamı beraber, kimse fotoğraflarını çekmesin diye, evde geçirdiler. Beliz, her antrenman ve maç sonrası Barış’ın güneş lekelerine özenle krem sürdü. Bir hafta sonu, havalar henüz serinlememişken, birlikte Yunanistan’a gittiler. Beliz bir akşam spor salonunda düşüp sağ elinin orta ve yüzük parmağını çatlattığında ağlayarak Barış’ı aradı. Sargılı parmakları Barış’ın avuçlarındayken çektikleri fotoğrafı da yapıştırdılar deftere. Barış’ın o gece kutunun görüntüsünü bozmasın diye cebinde sakladığı küçük yapıştırıcı bitti. Bir Pazar günü yemek yapmadan önce market alışverişine çıktıklarında daha büyüğünü aldılar.

Bu sürede Beliz, Barış’a Kerim’den bahsetti. Onu tabii ki sevmediğini, sadece kendisine yapılan haksızlıkların öfkesini bile kusma fırsatı bulamadığı için o günden beri -her ne kadar istemese de- içinde taşıdığını anlattı. Barış onu anladı, kıskanmadı, küsmedi, biraz bile bozulmadı. Geçmişini anlatma sırası Barış’a geldiğinde daha ilk cümlesini bitirmeden Beliz kıskançlık krizine girince bu konu orada bir daha açılmamak üzere kapandı. Hatta o gece Beliz kıskançlığından dayanamayıp ağlayınca Barış o kadar güldü ki Beliz yarım gün Barış’la hiç konuşmadı (en çok bu kadar dayanabiliyordu).

VOLE // Barış Alper YılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin