Dört

1K 39 3
                                    

Senin bu ikisinin durumundan haberin var mı? Beliz niye kaçıyor?” dedi Furkan elindeki cezveyi fincanlara doldururken.


“Vallaha bence Barış’ın ünlü olması rahatsız ediyor Beliz’i. Rahatsız ediyor derken hani Barış futbolcu ya, hani futbolcular aldatır ya, ondan.” dedi Ece.

“O nasıl bir saçmalık, kızım? Kim uydurdu bunu?”

“Uydurmadık ki.” dedi Ece gülerek. Furkan bu fikre bir erkek olarak gıcık oldu. Ece devam etti.

“Ya, Kerim’i hatırlıyor musun? Beliz ondan beri hiçbir ilişkisini, doğrusu hiçbir erkeği, ciddiye alamadı. Canı yanmasın diye bir çeşit gard aldı yani.”

“Ee, Kerim ve Barış’ın aynı kişiler olduğunu nereden çıkarmış?”

Kerim, Beliz’i öylesine bir günde, ortada hiçbir sebep yokken terk etmiş ve iki ay sonra hiçbir şey olmamış gibi tekrar Beliz ile birlikte olmak istemişti. Beliz’in ilişkilere olan güveni zaten kırıkken daha da kırılmış, o yüzden şu an bariz güven problemleri yaşıyordu. Kimsenin onun bu güvensizliğini çekmek ya da tedavi temek gibi bir zorunluluğu olmadığının oldukça farkındaydı ve o yüzden Barış dahil kimseye böyle bir sorumluluk yüklemek istemiyordu. Öte yandan Barış’ı gerçekten beğenmişti ama yine saçma bir önyargı ile Barış’ın kendisini beğenebileceğini düşünmüyordu. Kendini çok beğenen ve çok önemseyen bir kadındı Beliz. Bu düşüncesinin sebebi Ece’nin de dediği gibi Barış’ın ünlü olmasıydı. Yani bu talih kuşu onca kadının arasından Beliz’in başına konmuş olamazdı.

“Hani takımın rutin aylık eğlencesi var ya, hanımlar da davetli. Sen Beliz’i ikna et, o da gelsin. Bu işi çözeceğiz.” Furkan tam bir abiydi. İnsanların işine burnunu sorgusuz sualsiz sokmak gibi bir huyu vardı. Ama o kadar iyi niyetli, cana yakın bir insandı ki, henüz bu huyundan dolayı kavga dövüş küstüğü bir kimse olmamıştı.

“Abi ya, ben de çok istiyorum ama karışmasak mı? Ama karışmak da istiyorum bir yandan. Ama ya yine Beliz üzülürse, ya da Barış? Bizim iyi niyetimize olan inançları kırılırsa çok kötü olur.” Ece de haksız sayılmazdı ama yine de şansını denemeye karar verdi.

Ece zor da olsa Beliz’i ikna etti. Aslında Beliz, daha Ece sorar sormaz ikna olmuştu da Barış’a yapamadığı nazı Ece’ye yapmıştı. O hafta bir türlü Cumartesi olmadı.

Cumartesi geldiğinde Beliz, belki Barış fark eder diye tırnaklarına canlı bir renk oje sürmüş, ojesinin yeşiline uygun aynı tonlarda spor bir tulum giymişti. Tulumunun yakası geniş, omuzları vatkalıydı. Kendini bazen bir boya ustası gibi, bazen de Paris’teki moda evine çalışmaya giden genç bir tasarımcı gibi hissediyordu bu tulumun içinde. Altına postal botlarını giydi, henüz yaz gelmiş sayılmazdı. Beliz’in aramasıyla çantasını alıp arabaya indi. Kendi arabası arızalandığından çekiciyle servise gönderilmişti.

Kutlamanın yapıldığı mekana girdiler. Müzik canlı, etraf kalabalıktı. Üçü kapıdan girer girmez bardan birer içki aldılar. Beliz anında dans etmeye başlamış, kendi kendine salınırken gözlerini Barış’a kilitlemişti. Barış henüz onu fark etmemişti. Beliz kendini üniversitede gittiği partilerden birinde gibi hissetmişti. O gece aynı sorumsuz bir öğrenci gibi eğlenmek istedi. Madem geldi, tadını çıkaracaktı.

Beliz hafifçe sarhoş olmadan önce Furkan yanlarına esmer ve iyi görünümlü birini getirdi.

“Ömer Abi ile tanış, takımın medya şefi. Tüm medya içeriklerimiz onun fikri. Sen de anlarsın ya biraz, nasıl buluyorsun?” dedi bağırarak. Müziğin sesi giderek artıyor gibiydi.

VOLE // Barış Alper YılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin