On Altı

562 27 1
                                    

"Sıcacık gözleri var. Upuzun kirpiklerinin arkasında yangınlar var. Bazen öyle sert bakar ki, sanırsınız az önce cinayet işlemiş. İçinde bir alev var, görüyorum, tenine vuruyor sıcağı. Dokundukça elim yanıyor. Kıvır kıvır saçlarının arasında görünmez şelaleler var. Duvarları var, kocaman duvarlarının küçücük kapıları var. O kapılardan geçmek için önünde eğilmeniz gerekir. O güven kapılarını bir kez aşabilirseniz, anlarsınız ki o kapılar Beliz'in eşsiz cennetine açılır. İşte o kapıların ardında her şey gözünüze güzel görünmeye başlar. Yanınızdan geçen sokak kedisine selam verecek kadar taşar içiniz. Onu sevmek, onun cennetinde yaşamak ağlamaya benzer. Heyecandan, sevgiden, titreyerek ağlamak istersiniz."

Beliz, elindeki kağıdı masaya bırakıp dolu gözlerini ellerinin tersiyle temizledi. Annesinin balkona girmesiyle tüm duygusallığı dağıldı.

"Anne, çocuk muyum ben, ya?" isyanla bağırdı.

"Yiyeceksin bunu. Ne okuyorsun sen?" annesi elindeki kaseyi masaya, Beliz'in önüne doğru bıraktı. Tahin, pekmez ve cevizi karıştırmıştı.

"Al, oku." Beliz kağıdı annesine uzatıp kaşığını kaseye daldırdı.

Annesi uzun uzun kağıdı okuduktan sonra Beliz'e döndü.

"O çocuk mu yazmış bunları? Ne romantik biriymiş. Helal olsun. Sen nereden buldun bu notu?"

"O gece cebime koydu evden çıkmadan. Biz birlikteyken bir gece içinden gelmiş, yazmış."

Beliz'in ailesi ziyarete gelmişti. Beliz bir akşam oturup her şeyi tane tane annesine -belki bazı kısımları kendi kafa sağlığı için atlayarak- anlattı. Annesinin tek çekincesi biricik kızının magazin malzemesi olacak olmasıydı. Beliz her ne kadar dışarıdan sert görünse de içinde kırılgan bir çocuk vardı. Annesi bunu çok iyi biliyordu ama hayatındaki erkeğin de bilmesini istiyordu.

"Bu akşam yemeğe Furkan'la Ece'yi de çağır. Şeyi de çağır istersen."

"Anne, Barış gelmesin. Daha zamanı değil." diye sözünü kesti annesinin, Beliz. Kaseye kaşığını tekrar daldırdı.

Furkan ve Ece'nin de olduğu güzel bir akşam yemeği organize ettiler. Yemekte konu Beliz ve Furkan'ın işlerine, Galatasaray'a gelince Furkan yine içgüdülerine hakim olamayıp düşüncesizce konuştu.

"Hazar Amca, Beliz'in arası herkesle çok iyi. Barış Alper var ya, heh, en iyi onunla anlaşıyorlar. Yaşları yakın diye herhalde. Barış da çok efendi çocuktur, tanısan sen de çok seversin." lafını bitirmeden bacağına bir tekme yedi Furkan.

"Hepsi iyi çocuklar, babacığım. Ayrıca en iyi Barış'la değil, Kerem'le anlaşıyorum." diye düzeltti Beliz. Yalan da değildi aslında.

Beliz o hafta ailesini Galatasaray'ın maçına götürdü. Maç öncesi babası oyuncularla tanışabilsin diye onları VIP salona aldı ve yeni iş arkadaşlarıyla ailesini tanıştırdı. Küçükken sırf Beliz'e inat olsun diye Beşiktaş'ı destekleme kararı alan kardeşiyse memnuniyetsizce dolanıyordu peşlerinde.

"Baran! Şu buruşuk suratını düzelt. İş arkadaşlarım bu insanlar."

"Abla, bana ne ya! Alerjim var sarı kırmızıya!"

Beliz kardeşini çaktırmadan dürtüp eliyle sus işareti yaptı. Yanlarına Barış geldi.

"Merhaba efendim, memnun oldum. Baran'dı değil mi? Memnun oldum kardeşim." Barış, Beliz'in annesinin, babasının ve kardeşinin elini sıktı.

"Barış, televizyondakinden daha yakışıklıymışsın yav!" Beliz'in babası Barış'ı coşkuyla karşıladı. Kızıyla arasında geçenleri bir bilse, Barış gözüne yine bu kadar güzel görünür müydü acaba.

VOLE // Barış Alper YılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin