Üç

1.2K 42 6
                                    

"Elbise ne renk olsun? Zaten çok bir seçeneğim yok. Kırmızı midi olanı giyeyim. Yok, çok mu belli olur onun için süslendiğim? Siyahı mı giysem? Heh aynen kara dulum çünkü ben. Pembe, pembeyi giyeyim en iyisi." arabada giderken kendi kendine konuşup duruyordu Beliz. Hızla ve heyecanla hazırlandı.

Bahar gelmiş gibiydi hava. Arabasından tekrar indiğinde rüzgar hafifçe uçurdu saçlarını. Arabasının kaldırım tarafını kontrol edip mekanın girişine doğru yürüdü. Onu kapıda karşılayan garson bahçeye kadar eşlik etti. Restoranın denize doğru bakan tarafında iki tanıdık yüz ve onu ayakta bekleyen bir adam görünce engelleyemediği gülümsemesiyle onlara doğru yürüdü. Sandalyesi çekildi ve kulağına "elbisen çok güzelmiş" diye fısıldandı. Bu adam hiç maçlarda çekilmiş videolarındaki gibi değildi, kibardı.

Beliz gelince bir sessizlik olduğundan yanına dönüp kendisi bir konu açtı.

"Ee? Memnun musun araçtan?"

"Çözemediğim bazı özellikleri var ama bayıldım." dedi Barış. Kendisi de ona bir soru sormak istiyordu ama aklına bir şey gelmedi.

"Sen?" diye sorar sormaz pişman oldu.

"Aracıma mı? Yoksa işime mi, anlamadım." dedi Beliz. Yanlışlıkla sorduğunu anlamıştı. Furkan elini yüzüne kapatmış gülüyordu.

"İkisine de." demek zorunda kaldı Barış.

"İkisine de alıştım. İstanbul'a alışamadım sadece. Hala deprem olursa diye korkuyorum."

Yemek boyunca yan yana oturdukları için birbirlerine çok az bakabildiler. İkisi de birbirine doya doya bakıp incelemek istiyordu. Mekanın ufak sahnesine bir blues grubu yerleşti ve çalmaya başladı. Güneş iyice battı, hava serinledi. Beliz kollarını sıvazladığı sırada Barış elini kaldırıp kısık sesle garsondan şal istedi.

Furkan, onlara biraz alan tanımak için Ece'yi dansa kaldırdı. Barış ve Beliz yan yana yalnız kaldı. Birinin bir şey yapması gerekiyordu.

Beliz, Barış'ın onu beğenip beğenmediğinden henüz emin olmadığı için beğenmiyormuş gibi davranıyordu ve onunla flört etmek için hiçbir adım atmadığı gibi Barış'ın da cesaretini kırıyordu. O böyle davrandığından Barış da onun kendisini beğenip beğenmediğinden emin olamıyordu. Beliz, hızla bir şeyler hissetmiş olmaktan rahatsızdı. Ne zaman kendini böyle kaptırsa sonu hep çok kötü oluyordu. Onun tam yanında otururken bir anda artık onu beğenmemeye karar verdi. En son biten ilişkisinden sonra da bir daha biri gelip ona deli gibi aşık olduğunu söyleyene kadar kimseyi beğenmeme kararı almıştı zaten.

İkisi bu düşüncelerle boğuşurken Barış da dans etmek istedi ama Beliz, belki başka zaman, diyerek reddetti. Reddettiğine pişman da olsa aklı ona doğrusunu yaptığını söylüyordu. Barış'ın cesareti neredeyse tamamen körelmişti. İkisi de bu akşamı böyle hayal etmemişti. Beliz'in, Barış'ın dans teklifini reddettiğini hareketlerinden anlayan Furkan hem sinirlendi hem üzüldü arkadaşları için. Masaya dönüp kısa süre sonra Ece'yle birlikte kalkacaklarını söyledi.

Restoranın bitişiğinde seyyar tezgahlarla dolu canlı bir sahil şeridi vardı. Ece ve Furkan eve gitmek üzere yola çıktıklarında Beliz orada biraz yürümek istemiş, nasıl olduysa, son bir cesaretle Barış da ona eşlik edip edemeyeceğini sormuştu. Beliz'in cevap vermek için beklediği iki saniye o kadar uzun sürmüştü ki Barış'ın stresten gözleri hafifçe yandı. Beliz kabul etti.

Beraber yürümeye başladıklarında aralarında hala gıcık bir sessizlik vardı. Sessizliği Beliz'in içindeki çiçek delisi çocuk nihayet bozdu.

"Çiçekten taçlara bak!" diye parmağını önündeki tezgaha uzattı. Barış''ın eli hemen arka cebindeki küçük kartlığa gitti.

"Kendim alabilirim. Teşekkür ederim." resmen çıkıntılık ve hatta uyuzluk yaptığının farkındaydı ama kendi istediklerini kendi almak, kendi işini kendi halletmek gibi yorucu huyları vardı.

VOLE // Barış Alper YılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin