Seungmin koruyucu ailesiyle beraber kilisedeydi. Pazar günü yapacak daha iyi bir işi olabilirdi ama koruyucu ailesiyle vakit geçirmesini söyleyen yurt müdüresine daha fazla yalan bulamamıştı. Bu yüzden şimdi içini çekerek aşırı odaklanmış ve duygulanmış bir şekilde ilahiyi söyleyen çocuğu izlemeye çalışıyordu. O kadar kötüydü ki Seungmin bazen kulaklarını kapatma ihtiyacıyla yanıp tutuşuyordu.
"Sıkıldın mı?" Arkasından birisi kulağının dibinden fısıldadığında kaşlarını çattı. Sesi elbette tanıyordu.
Felix.
"Senin burada ne işin var?" Seungmin şaşırarak sordu. Felix'in dinle çok alakası olmadığını biliyordu. Bir dini olup olmadığı hakkında çok fikri yoktu ama pazar günü sabah erken kalkıp kiliseye gelmeyeceğini ve bu korkunç ilahiyi dinlemek istemeyeceğini biliyordu.
Felix gülümsedi ve yanında oturan çocuğu, Changbin'i, gösterdi. Ardından gözleriyle ailenin geri kalanını işaret etti.
"Çıkışta bir işin var mı?"
Seungmin başını iki yana salladı.
"Süper. O zaman beraber takılabiliriz. Şimdi önüne dön koruyucu ailen beni sikecek gibi bakıyor." Felix fısıldayarak cümlesini bitirdi. Kilisede sikmekle ilgili konuşmaması gerektiğini Seungmin söylemek istiyordu ama onun yerine önüne dönerek ilahiyi dinlemeye devam etti.
Ayinin sonunda hep beraber kilisenin önünde duruyorlardı. Koruyucu ailesine teşekkür edip Felix'in yanına gitti. Bankta oturuyordu ve kafasında bir şeyler varmış gibi duruyordu. Seungmin banka onun yanında gitti ve beraber oturmaya başladılar.
"Sen neden geldin?"
"Changbin dün akşam gelip gelemeyeceğimi sordu. Ben de ayıp olmasın diye tamam dedim. Tam bir deli işiymiş bu arada. Changbin'in annesini gördün mü? İlahiyi dinlerken ağlıyordu." Sanki bu çok şaşılacak bir şeymiş gibi alayla kaşlarını çattı.
"Alışsan iyi olur. Onlarla yaşamaya başladığında her zaman geleceksin."
Felix omzunu silkti. "Haftanın bir günü kiliseye gelmek çok da zor görünmüyor. Üstelik sen hep buradasın."
"Ben isteyerek geliyorum."
"Sen onu benim külahıma anlat."
Seungmin kaşlarını çattı. "Niye yalan söyleyeyim?"
"Her neyse. Mormon ailene beraber takılacağımızı söyledin mi?"
"Söyledim. Ne yapacağız ki?"
Felix kollarını esneterek banktan kalktı. "Bir yere gideriz illa ki. Uzun zamandır başbaşa kalmıyorduk. Seninle takılmayı özledim."
"Beraber takıldığımızda yaptığımız tek şey video izlemek ya da oyun oynamak. Özlenecek bir şey mi var?" Seungmin sesinin alaylı çıkmamasına özen gösterdi. Yine de alay ettiği için bu zordu.
"Sana ne? Belki bunları özlüyorumdur." Felix, Seungmin'i banktan kaldırdı ve beraber kilisenin uğultusundan uzaklaşacak şekilde yürümeye başkadıklarında, "Biliyorsun, sen ve ben birbirimize benziyoruz." diye başladı.
Seungmin, ikisinin benzerliğini çok göremiyordu. Benzerlikten kastı ikisinin yurtta olması ve aynı okula gitmesi değilse tabii. Ancak Felix'e aksini söylemedi.
"Changbin hyung'un ailesi beni evlat edindiğinde benzerliğimizi kaybedip arkadaşlığımızı bitirir miyiz?"
Seungmin'in adımları yavaşladı. Felix bunu fark edip ona baktı. Seungmin onun bakışından bir anlam çıkarmakta zorlandı. Üzülüyor muydu? Neden üzülsün ki? Her zaman o bok gibi yurttan çıkmak istemiyordu muydu? Şimdi elinde fırsatı varken neden üzülüp Seungmin'in arkadaşlığını önemsiyor gibi davranıyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
road runner ve embesil çakal | seungsung
FanfictionSeungmin sadece Jisung'u kendisine istiyordu. Bunda yanlış olan neydi ki?