FABIL GEÇMİŞİ

12 3 0
                                    

"Bu- bu nasıl olur?"

"Eğer yeni uyanan bir fabıl'san olur. Baykuş'un tahminine göre en fazla 3-4 aydır uyuyordun. Çok bilmiş yine haklı çıktı."

"FABIL mı? Baykuş mu? Hayvanlarla mi konuşuyorsun sen?"

Duygu durum bozukluğu yaşıyan adam bu sorusunda ciddi değildi. Amacı bu olmasada genç kadını güldürmeyi başarmıştı.

"FABIL kelimesini hiç duymuş muydun?"

"Şu La fondaten-"

Genç kadın gülümseyip tetikçinin yanlışını düzeltti.

"La Fontaine... Jean De La Fontaine."

"Evet, evet. Her neyse işte o yazar..."

"Aslında F-A-B-I-L. Yani bildiğin kelimenin bir harf fazlası. Ve ayrıca hayır biz kendimize hayvan demiyoruz. Biz ne hayvan ne de normal insanlarız"

"Siz mi? Siz kimsiniz?

"Aslında sende artık 'biz' demeye alışsan iyi olur. Ben, çita, gelincik, baykuş, hatta kelebek ve karınca -her ne kadar onların daha garip yetenekleri olsa da- bizler FABILLARIZ. Sende öylesin. Sende artık bir FABIL'sın.."

"D-dur bir dakika, sen ne saçmalıyorsun?

"Saçmalamıyorum. Gerçekleri öğrenmek istemiyor muydun? Sana bilinmeyen gerçekleri anlatıyorum. Bizler FABILLARIZ. Yani o bildiğin adamın yazdığı hikayelerdeki hayvan karakterleri gibi. Aslında o adam bir haindi. Korkak tavuk..."

"Hain mi? Nasıl yani?"

"Biz FABILLAR diğer insanlardan farklıyız. Her birimize bir hayvanın gücü veriliyor. Hatta bana soracak olursan git gide o hayvana dönüşüyoruz... Her neyse konumuza dönelim. Bu senin bildiğin Fabl kitabının yazarı Jean De La Fontaine de bir FABIL'dı. Varlıklı bir ailede doğmuştu. Şımarık büyütülmüştü biraz. Zeki bir çocuk olmasına rağmen tembelliği yüzünden başarısız bir öğrenciydi. Çeşitli işlerde çalıştı ama hantallığı ve isteksizliği yüzünden ya kovulur ya da işi bırakırdı. Bir gün yine ormanda çalıştığı sıralarda tıpkı sende olduğu gibi bir mesaj aldı ve bayıldı. Uyandığında yeni hayatına bir fabıl olarak başladı. Ama bir sorun vardı. Kendi Fabıl'ını beğenmemişti. Gerçi bende tavuk olsam bende beğenmezdim herhalde... Her neyse, bir müddet güçlerini saklamaya başardı. Kimseye bahsetmedi. Ama bir gün aklına muazzam bir fikir geldiğini düşündü. 'Tavuk bile olsam yumurtam altından olmalı' dedi. Sırlarımızı öğrendikçe notlar almaya başladı. Amacı bilinmeyen bu dünyada olan biten her şeyi dış dünyaya anlatmak ve bundan gelir elde etmekti. Önce sözlü olarak anlatmaya başladı bu masalları. Diyar diyar herkes tarafından konuşulmaya ve tanınmaya başladığında, ünü varlıklı bir kadın olan Madam de la Sablière'e kadar geldi. Madam onu yanına alarak himayesi altında çalışan tüm bilim adamlarına, felsefecilere ve yazarlara bu konu hakkında çalışmalar yapmalarını emretti. Bir çok FABIL onlar tarafından yakalanıp çeşitli deneylerle araştırıldı. Amaç Madam de la Sablière'e için bir FABIL bulmaktı. Böylece madam ölümsüzlük ve bolluk içindeki hayatında sonsuza kadar yaşayabilecekti."

Tetikçi bu hikayeyi tüm dikkatiyle dinliyordu.

"Peki ya sonra?"

"Bir çok FABIL bu araştırmalarda çeşitli deneylerle öldürüldü. Ve Madam de la Sablière onların birer FABIL olmadığını, olsalardı ölümsüz olacaklarını söyledi. Böylece gözünü bildiği tek gerçek FABIL'a Jean De La Fontaine'e çevirdi. Fakat korkak tavuk bir şekilde onun elinden kaçmayı başardı. Ülkenin her yerinde aranmaya başlanmıştı. Ama o ünlü biriydi, kaçmak onun için çok daha zor olacaktı. İşte o zaman aklına gerçekten iyi bir fikir geldi. Anlattığı her şeyin yalan olduğunu, aslında çocukları eğitmek için yazılmış hikayeleri değiştirdiğini söyledi ve tüm hikayeleri çocuklar uygun bir dille değiştirdi. Yazdığı hikayeler artık ilgi çekici yerine ders almayı iyiyi ve kötüyü ayırt etmeyi öğütlüyordu. Zaman içinde insanların ilgisini kaybetti ve bir yalancı olarak anılmaya başlandı. La Fontaine'nin yaşadıklarından sonra artan vicdan azabı psikolojisini bozmaya yetmişti. Tamamen unutulduğu yıl ise 1695 yılıydı. Kimliği belirlenemeyen bir ceset bulundu. Ve biri "Bu; Jean De La Fontaine." dediğinde herkes onun öldüğünü düşündü. Hatta karısı bile..."

"Peki şu an nerde?"

Tetikçi bir anlığına kendini bu müthiş hikayeye inanmış ve kaptırmış şekilde bulmuştu.

"Kim bilir? Belkide çoktan ölmüştür."

"Hani FABILLAR ölümsüzdü?"

"Ölümsüz hiçbir şey yoktur. Üstünde yaşadığımız dünya bile yavaş yavaş ölüyor. Sadece biz diğer insanlardan daha geç ve yavaş ölüyoruz."

"Peki sen kaç yaşındasın?"

Genç kadın tatlı bir tebessüm ile

"Sence kaç duruyorum?"

diye sordu.

"23?"

Kadın bu cevaptan sonra kahkahayı patlatmıştı.

"Ben tam 498 yaşındayım. Anlattığım bu hikayeye birebir şahit oldum."

Tetikçi'nin kafası git gide karışmıştı. Fakat karşısındaki kadın yeni bir soru sormasına müsade etmeden kafasını kapıya doğru hızla çevirip tetikçiye sessiz olmasını gösteren işareti yaptı. Bir süre kapıyı dinledikten sonra gözleri büyümüş bir şekilde yatakta yarı çıplak yatan adama bakarak

"Ah... Sen ne yaptın?"

diye sordu.



2. Bölümün sonu
HİKÂYEYİ BEĞENDİYSENİZ OYLAMAYI VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN.
3. BÖLÜMÜ GELEN OY VE YORUM SAYISINA GÖRE PAYLAŞACAĞIM .

KURT - FABILLAR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin