duvarları hımnaz çamurla sıvanmış,
köhne parmaklıklar barındıran bir baykuş yuvasıydı burası.
harca, öfkeden ve gölgeden yapma ne varsa katmışlardı.
Işık, narkozun etkisiyle bulanık ve savruk sızıyordu mahzenvari yuvaya.
fare kadar kurnazca üflüyordu parmaklık arası pasaportu sorgulanan rüzgar.
köşe duvarları, sarıya ve renksiz dışkıya mahkum ediyordu kendini.
demir,
nemden, garabetten
pis kokan, tozla ve kanla karışmış terimizden benek benek olmuştu.
Damağımda,
sahranın kumları,
bozkırın kurusu ve deniz kenarı şehirlerin ağır, boğuk ve utanç verici nemi..
Bedenim neden sarsılıyordu?
Gölgeden bir kumaşa,
kahverenginin ihanet yelpazesindeki en koyu tonunu dikmişlerdi.
geldiklerini metalin çınılarından değil,
soluklarındaki hınçlarından anladığımız yaratıkların,
önümüze attıkları dirgenden kutuların içindeki irinden miydi bu sarsılma ?
her duygu, doyum ve aksaklık yeni bir anlamla anlamlandırılıyordu.
to be contiuned.......